Osmanlı’da bile toplumun yarısı diğer yarısından böyle nefret etmedi. 28 Şubat’ta büyük sermayenin ve medyanın Refah-Yol hükümetiyle sıkıntıları vardı. Bugün iktidardan olmayan hiç kimse iş yapamıyor, ihale alamıyor, istediği gazetelere reklam veremiyor. O gün bugünkü gibi bir hava yok. Bugün AKP’den olmayan herkes düşman ilan ediliyor”
28 Şubat sürecinin ardından medya ilk kez bu kadar tartışılıyor. ‘Cadı avı’ ve ‘düşmanlaştırma’ açısından bu iki dönemin benzerlikleri içinde barındırdığı ifadeedilirken, bu durum ister istemez çoğu zaman kıyaslara neden oluyor. Bu kıyaslar, iki dönemin de yakın şahitleri tarafından yapılınca, daha net bir fotoğraf ortaya konabiliyor.28 Şubat sürecinde Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yapan Can Ataklı da hiç şüphesiz bu kategoriye giren isimlerin başında gelir. Ataklı ile hem iki dönemi konuştuk hem deAnkara‘nın sıcak siyasi gündemlerine mercek tuttuk.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN KESİNLİKLE YETKİ PAYLAŞIMINI KABUL ETMİYOR
Ahmet Davutoğlu, bırakırken ‘Benim tercihim değildi’ dedi. Karar vericinin istediği neyi yapmadı da bırakmak zorunda kaldı?
Erdoğan yetki paylaşımını kabul etmiyor; parlamenter sistemi kabul etmiyor ve bunun düzeltilmesini istiyor. Aslında, Erdoğan açısından bakılırsa, Davutoğlu‘nun, yaptığı çok kötü bir şey yok. Erdoğan‘la ters düşmediğini gördük. Ama belli ki içeride Erdoğan‘ın istediği bazı işlemler yapılmamış. Bunlardan biri Cemaat’le olan kavgada, hükümetin ağır gittiği ve sonuca bir türlü varılamadığı sanırım. Ama işin hukuki tarafı var.
Davutoğlu yapılan hukuksuzluklardan korktu mu?
Zannediyorum başta Davutoğlu olmak üzere, sorumlu makamlar, intikam amacıyla çok hızlı yapılacak bir operasyonun ileride sorun oluşturacağını düşünerek bunu adım adım yapmayı düşündüler. Hükümet burada biraz da hukuka uyarak gitmek istedi ama bu,hukuka saygısından değil, kendini korumak için. İkincisi de terörle mücadelede,Davutoğlu sorumluluktan kurtulmak için biraz daha temkinli gitmek istedi.
2007’YE KADAR GEÇEN SÜREDE AKP‘NİN KENDİ İÇİNDE KORKU VARDI
‘Erdoğan yetkiyi paylaşmak istemiyor’ dediniz. Ne zamandan beri var bu istek?
2007’den itibaren. Çünkü 2007’ye kadar geçen süreçte, AKP içinde korku vardı. ‘Acaba bize bir şey yaparlar mı, asker darbe yapar mı’ korkusuyla 5 yıl geçti. 2007’de itibaren;Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan Muhtırası gibi, onları çok korkutan, ‘Eyvah bu iş bitiyor galiba’ dedikleri badireyi atlattıktan sonra, çok güçlendi. Ondan sonra ‘Bu ülkenin sahibi benim, kararları ben veririm’ dedi. Cumhurbaşkanlığına geçince, aynı yetkileri oraya taşıdı. Davutoğlu‘nun açıklamasından sonra da milli iradenin aslında bir kişi olduğunu anladık.
‘BANA BİR ŞEY YAPILACAK’ DİYEREK HUKUKSUZLUKLARI ÖRTÜYORLAR
2007’ye kadar AKP‘de ‘Asker darbe yapar mı’ korkusu vardı dediniz. Son haftalarda durup dururken ‘Asker darbe yapacak’ şeklinde yazılar çıktı. Nereden çıktı bu?
Zannediyorum, Cemaat’le olan kavgadan dolayı çıktı. Ben senelerdir, ‘Şu darbeparanoyasından kurtulalım artık’ diye mücadele ediyorum. Dün darbeci askerdi, sonra sırasıyla Geziciler, Sorosçular darbeci oldu. Şimdi de ‘Cemaat darbe yapmak istiyor’ gibi garip bir şey çıktı ortaya. Herkes darbeci. Yani hükümete yönelik her türlü eleştiri, darbeoldu! Bu, gittikçe paranoyaya dönüştü. Düne kadar ‘asker asker‘ diyordun, e şimdi askerdiyemiyorsun; ne diyorsun? ‘Cemaat ordu içindeki subayları ayaklandırmak istiyor’ diyorsun. Topluma hep ‘Bana hukuk dışı bir şey yapılacak’ algısını empoze ediyorsun. Böylece senin yaptığın hukuksuzlukları da örtbas ediyorsun.
YANDAŞ BİR İSİM ‘BEĞENMEDİKLERİ İÇİN GÜNDE 3 YAZI YAZIYORUM’ DEDİ
‘Havuz’ denilen medyanın siyasi iktidara bakışı ile 28 Şubat‘ın bazı gazetelerininaskere bakışı aynı mıydı?
O zaman medyadaki bazı arkadaşların gayretkeşliği vardı. Zorluyorlardı. Sıkışıncayazıyordu ‘4 yıldızlı general’ diyordu. Var mıydı öyle bir general kimse bilmiyor. Bu dönemde operasyon yapılıyor. 28 Şubat‘ta bilinen iki brifing dışında bir şey yoktu. Şimdi oturup dikte ettiriyorlar, ‘Bunları bunları yapın’ diye. Medya operasyonel hâle geldi, ortak çalışıyor. 28 Şubat daha serseri mayındı. İsim vermeyeyim ama yandaş isimlerden biri ile karşılaştım. Dedi ki ‘Abi, çok sıkıntıdayız. Bazen üç yazı yazdığım oluyor’ dedi. Görevlendirilen komiser kimse, beğenmiyormuş. 28 Şubat‘ta böyle bir şey yoktu; organize değildi. Ama şimdi organize.
AYDIN DOĞAN VE KOÇ İÇİN KIŞKIRTMA YAPILDI
Erdoğan’ın 28 Şubat soruşturması kapsamında yapılan operasyonlar için ‘Bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe o dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur’ demişti. 28 Şubat sürecinin yakından şahidi olan bir gazeteci olarak bu sözü nasıl karşıladınız?
Bazı çevreler, özellikle Aydın Doğan ile Koç başta olmak üzere bazı büyük patronlaraoperasyon yapılması için kışkırtıyordu. ‘28 Şubat’ın medya ve iş dünyası ayağı ortaya çıkmazsa bir şey olmaz’ deniyordu. Ama zaten hesaplaşmak istediği şey başkaydı. Aydın Doğan’a bir şey yapmasının bir anlamı yok ki. İstediği yapılıyor zaten.
KLASİK ANLAMDA LAİKLİK BİTTİ
Laiklik meselesi, 28 Şubat sürecinin en önemli ve belki de tek argümanıydı. Bugün deAKP eliyle bir laiklik tartışması başlatıldı. AKP‘nin böyle bir tartışmaya ihtiyacı var mı?
Klasik anlamda laiklik Türkiye’de bitti. Ama bir kesim bunu fark edemiyor ve ‘Anayasa’da kalsın’ diyor. Tavşan koşucu gibi, bir açıklama yaptırdılar. Baktı, iş dünyası falan, alerji yapacak… Erdoğan çıktı, ‘’Ne alakası var, laiklik aynen kalacak’ dedi. Şimdi yeni Anayasa’da yazacak, ‘Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal hukuk devleti’ diye.
ASKER ‘GEÇİRİN GİTSİN’ DİYORDU
Benzer şeyler yaşadınız mı?
Aynı şey bana da oldu. Ben bir davette Tansu Çiller’le aynı masadaydım. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın bağırsak rahatsızlığı vardı. ‘Güven Paşa için çok üzüldüm. ABD’de Georgetown Üniversitesi’nde birini tavsiye ettim, inşallah iyileşecek’ dedi. Bunu birkaç gün sonra yazdım. Özkasnak aradı. Biraz hakaret kelimeleriyle ‘O kadın mı şerefli Türk subayına doktor bulacakmış. Biz TSK olarak o kadının tavsiyesiyle hareket edecek değiliz’ dedi.
Peki siz ne söylediniz?
Ben de, ‘Peki o zaman ben bunu yazayım’ dedim. ‘Ben bunu arkadaşlarla bir konuşayım, yarın haber veririm’ dedi. Ertesi gün araba telefonumdan aradı, gayet neşeli bir sesle Özkasnak, ‘Dün arkadaşlarla konuştuk, siz bunu hiç yazmayın, yanlış anlaşılır’ dedi. Özkasnak, beni değil de başka birini aramış olsaydı, ertesi gün ‘ O kadın işine baksın’ şeklinde manşet olurdu. Asker o zaman ‘Şunu yazacaksın, bunu yazacaksın’ gibi şeyler yoktu ama şımarıklıklar oldu. Özel sohbetlerde ‘Geçirin gitsin’ diyorlardı.
İŞ ADAMI İSTEDİĞİ GAZETEYE İLAN BİLE VEREMİYOR
1999’daki bir röportajınızda, ‘28 Şubat’la birlikte bir düşman ilan edildi ve bu düşman gelecek, başımıza oturacakmış endişesi içerisinde bir savunma mekanizması çalıştı’ diyorsunuz. Bugünkü ortamla kıyaslamanızı istesem?
Bugün kendinden olmayan herkes düşman. Bu aşamaya geldik. 28 Şubat‘ta büyük sermayenin ve onunla çok bağlantılı olan medyanın, kurulmuş olan Refah-Yolhükümetinden sıkıntıları vardı. Şöyle bir durum yoktu mesela; bugün iktidardan olmayan hiç kimse iş yapamıyor, ihale alamıyor, devlet işi yapamıyor, istediği gazetelere reklam veremiyor… O gün bugünkü gibi bir hava yok. O gün endişe var. Büyük sermaye vemedya, askeri de yanına alarak çoğu zaman da tahrik ederek hükümeti devirmeye çalıştı. Bu hükümeti devirmeye çalışırken propaganda ‘Şeriat mı geliyor, laiklik elden gidiyor’ şeklindeydi. Ama operasyonu merkez sağ parti üzerinden yaptılar. Tamamenhukuk dışı ve kirli yöntemler uygulandı. Sonunda başardılar.
Bugünkü gibi yöntemler mi mesela?
Yani kısacası geçmiş dönemlerde sadece birileri düşman edilirdi, şimdi AKP‘den olmayan herkes düşman ilan ediliyor. Cumhuriyet tarihinde hatta Osmanlı’ya da gidelim; hiçbir dönemde toplumun yarısı diğer yarısından böyle nefret etmedi. 28 Şubat‘ta bile nefret değil öfke vardı; şimdi bildiğin nefret var. Özal’a çok kızan vardı ama nefret etmedi. Artık insanlar birbirine düşman gibi bakıyor.
28 ŞUBAT’TA ASKER ŞIMARIKLIK YAPTI
1999’daki başka bir röportajınızda, bir habere bir ifadenin komutan tarafından eklendiğini ve yayımlanmazsa, gazeteyi batırmakla tehdit ettiğini söylüyorsunuz. Bu tehditler bugün de farklı versiyonlarıyla yaşanıyor mu?
O dönem askerin ‘Bunu yapmazsan bunu yaparım’ tavırları şımarıklıktı. Mesela Erol Özkasnak’ın Mehmet Emin Karamehmet’i makama çağırıp 2 saat bekletmesi var. Bunlar şımarıklıktı. Ama bunun dışında esas işi yapan gazetecilerdi; yayın organlarıydı. Bir süre sonra asker de umursamamaya başladı. ‘Yaz, ne yazarsan yaz’ demeye başladılar. Konuştursan da belki o yazılan gibi konuşacaktı ama birtakım gayretkeş arkadaşlar bunu köpürtüyorlardı. HÜSEYİN KELEŞ – ÖZGÜR DÜŞÜNCE GAZETESİ