Ziyaretin yarıda kesilmesine ilişkin, Erdoğan’ın Muhammed Ali’nin cenaze töreninde bazı taleplerde bulunduğu ve bu taleplerin geri çevrildiği belirtilmişti. Yaşananları değerlendiren Cumhuriyet’ten Aslı Aydıntaşbaş, dikkat çeken bir de paylaşımda bulundu:
“Halihazırda Cumhurbaşkanı bazı Avrupa ülkelerine “resmi gezi” yapmak istiyor ve özellikle de İngiltere Kraliçesi tarafından “devlet protokolüyle” ağırlanmak istiyor. Ama Avrupa ülkeleri bin dereden su getiriyor. Batılı bir diplomat bana açıkça, “Washington’da yaşanan koruma rezaletinden sonra hiçbir AB ülkesi Erdoğan’ı ağırlamak istemiyor” diye itiraf etti. Erdoğan’ın ülkelerini ziyaret etmesi durumunda protestolar olacağını, bunu engelleyemeyeceklerini, bu durumda Erdoğan’ın korumalarıyla gerilim istemediklerini anlattı.”
İşte, Aydıntaşbaş’ın o analizi:
Cenazede Neden Bunu Yaptılar?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kentucky’de efsane boksör Muhammed Ali’nin
gördüğü muamele, beni hiç şaşırtmadı.
Artık Erdoğan’ın dünya kamuoyundaki algısı, burada kelimelerle ifade etsem “Cumhurbaşkanlığı’na hakaret” suçlamasıyla dava konusu olacak cinsten…
Tek bir örnekle anlatayım. Birkaç hafta önce New York ziyaretimde sabah metroya binerken bir kahve ve yanında New York Times satın aldım. Birinci sayfada kocaman bir haber; konusu Cumhuriyetçilerin başkan adayı Donald Trump’ın ABD’ye “faşizm” getirip getirmeyeceği. Daha birinci sayfada verilen iki örnek ise Vladimir Putin ve Tayyip Erdoğan. Yeterince açık sanırım…
Bunda tabii Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresinin doğrudan sorumluluğu var. 2014 sonlarında Cumhurbaşkanlığı için bir “saray” inşa ediyor olmanın sakıncaları, bunun Türkiye ve Erdoğan’ın imajını nasıl zedeleyeceğini örneklerle anlatan bir yazı kaleme aldığımda, yakın çevre doğrudan çalıştığım gazeteyi arayıp yazıyı kaldırtmıştı. Gün ortasında yazı internetten uçtu! Gezi’den bu yana sansüre harcanan enerji Türkiye’yi ve kendisine yönelik itirazları anlamaya harcansaydı, bugün belki bu kadar kötü bir noktada olmazdık.
Eğri oturalım doğru konuşalım. Zamanında Erdoğan’ı göklere çıkaran, şimdilerdeyse yerin dibine batıran Batı medyasındaki imajı düzeltmek artık neredeyse imkânsız. (Türkiyeyi düzeltmediğiniz sürece.) Artık Batı kamuoyu açısından Erdoğan, kâh Rusya lideri Vladimir Putin, kâh eski İran Devlet Başkanı Mahmut Ahmedinejad’la eşdeğer hale geldi. Gezi’den bu yana gittikçe örselenen itibar, son dönemde adeta karikatürize bir şablona dönüştü.
Ancak Erdoğan’ın Putin ve Ahmedinejad’dan farkı, uluslararası sistemin dışından Batı’ya kafa tutan ülkeleri temsil ediyor oluşları; Türkiye ise hâlâ bir NATO ülkesi ve AB adayı. Batılı bir ülke ama Batılı demokrasi standartlarının dışına çıkıyor ve bir Ortadoğu rejimi gibi davranıyor. Sıkıntı da burada işte…
Bu “imaj” meselesi, sadece kendisi değil, ülke için de büyük bir baş ağrısı aslında. Örneğin halihazırda Cumhurbaşkanı bazı Avrupa ülkelerine “resmi gezi” yapmak istiyor ve özellikle de İngiltere Kraliçesi tarafından “devlet protokolüyle” ağırlanmak istiyor. Ama Avrupa ülkeleri bin dereden su getiriyor. Batılı bir diplomat bana açıkça, “Washington’da yaşanan koruma rezaletinden sonra hiçbir AB ülkesi Erdoğan’ı ağırlamak istemiyor” diye itiraf etti. Erdoğan’ın ülkelerini ziyaret etmesi durumunda protestolar olacağını, bunu engelleyemeyeceklerini, bu durumda Erdoğan’ın korumalarıyla gerilim istemediklerini anlattı.
Tabii ki Cumhurbaşkanı ilelebet Afrika’da dolaşmayacak, eninde sonunda Batı ülkelerine de resmi ziyarette bulunacaktır. AmaTürkiye bu durumda olduğu sürece imajı da peşinden gelecektir. Benim asıl merak ettiğim, durumun vahametinin farkında olup olmadığı.
Cumhurbaşkanı’nın özel kalemi de İngilizce attığı bir tweet’te, Muhammed Ali’nin cenazesinde konuşan haham Michael Lerner’in “Türkiye liderlerine söyleyin artık Kürtleri öldürmesinler” eleştirisini, “Türkiye, büyümede Avrupa lideri”olmasına yoruyordu. Yani o çok tanıdık “Gezi isyanını üçüncü havalimanını kıskandıkları için yaptılar” argümanları artık devlette standart bir mantık yürütme biçimi.
Sayın Özel Kalemi tenzih ederim; ancak bazen bu tarz açıklamaları okuyunca içimden “Propaganda için diyorsanız sorun yok. Ama cidden bunlara inanıyorsanız işimiz iş” demek geliyor.
Demek ki aynı gezegende yaşamıyoruz. Demek ki yargının üçte birinin bir gecede yeri değişen, bir yıl içinde neredeyse 8 bine yakın insanın öldüğü kanlı bir iç savaş süreci yaşayan, askere EMASYA protokolünü aratmayacak OHAL yetkilerinin verildiği, dokunulmazlığın kalktığı, anayasanın derin dondurucuda olduğu, insanların Facebook’ta yazdıkları eleştirilerden dolayı sabahın köründe karga tulumba gözaltına alındığı ülke, Türkiye değil Patagonya.
O yüzden de haklı olarak dünya Patagonya’da olan biteni dehşetle izliyor.