Her yolun zevki, safası olduğu gibi çilesi, ızdırabı da vardır.
Her nimetin külfeti, her külfetin nimetleri de vardır. Mısır’da hükmetmek için kuyuya atılmak, zindanlara atılmak, esir pazarlarında dolaştırılmak gerekiyor.
Bu Allah’ın bir kanunu ise, onu kimsenin değiştirmeye gücü yetmeyecektir.
Arzın ve canlıların yüzünü güldürmek için sıkışmış bulutun haline, doğum sancısı içinde inleyen anaya, yuvasını örmeye çalışan bülbül ve örümceğin say ve gayretlerine bakmak lazım.
Geldiği aleme mutluluk ve huzur içinde dönebilmek için şu madde aleminde çile ve ızdırabla kıvranan insan, fani dünyada çileli bir yolcudur. Vazifesi engelleri aşmak, Mevla’ya kavuşmaktır.
Dâvâ ve gönül insanı paniğe kapılmaz, telaşa düşmez, Allah’tan başka da kimseden korkmaz.
Hak bildiği yolda darılmadan dayanır, dişini sıkar sabreder. Başa gelenleri imtihan sayar, imtihanları tevekkül ve teslimiyetle karşılar, engelleri aşmak, çengellere takılıp kalmamak için çareler üretir, temkinli ve dikkatli yürümeye çalışır.
Sular gibi çağlar, Eyyub gibi ağlar, koşar ve gittiği her yere hayat götürür, ruh götürür, huzur güven ve emniyet götürür.
Dünyada yaşamak değil, yaşatmak için, kurtulma değil kurtarmak için varız. Bu gün bu yolda başımıza gelenler, gelecekte katlanarak karşımıza çıkabilir, dost düşman herkes bizi yalnız bırakabilir, ummadığımız nice kişiler en büyük kötülüğü yapabilirler. Buna rağmen duruş ve tavrımızı değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli ve yerimizde durmalıyız.
Öyle nezih yaşamalıyız ki, haram ve günahlar rüyalarımıza bile girmemeli, ufkumuzu kirletmemeli.
Bugün veya yarın bir inayet eli uzanacak, karlar, buzlar eriyip fırtınalar dinecek, kupkuru çöller, cennetlere dönecektir. Ye’s, ruhu öldüren bir hastalıktır. Bu hastalığa tutulanlar azmini, iradesini yitirenler ayakta kalamazlar. Ümit dolu bir gönle sahip olmak zorundayız.
Karanlıklar, yerini gündüze, sıkıntılar huzura, kışlar bahara bırakmak zorundadırlar.
Uyuyanlar rüyalarında ne kadar koşsalar, yorulsalar da hedefe varamazlar.
İmanı, azmi ve ümidi olanlar düşse de kalkarlar, onlar, duygu düşünce ve sağlam karakterleriyle adeta granit gibidirler, sarsılmaz dimdik dururlar.
Dünyanın fani zahmetleri, sıkıntıları, elem ve kederleri çabuk geçici olduğundan, insanların yaptığı zulümlerin, mahkeme-i Kübra’da ve kısmen de dünyada yüz derece ziyadesiyle karşılığı alınacağından, hiddet etmek yerine onlara teessüf edip acımak gerekiyor.
Madem gerçek budur; telaşsız ve ihtiyat içinde kemal-i sabır ve şükürle hakkımızda cereyan eden kaza ve kaderi ilahiye ve bizi himaye eden inayet-i ilahiyeye karşı teslim ve tevekkülle geçici sıkıntılara ehemmiyet vermeden vazifemizi yapmaya, aksatmamaya devam etmeliyiz.
Çizgi korunarak, geriye adım atmadan bu asil duruş gelecek nesiller tarafından hayırla yadedilecek. Her musibetin neticesi hayır olduğu gibi, bu imtihanda hayırla bitecek ümit ediyoruz biiznillah.