İmam Hatip’te öğrenci iken Kestanepazarı yurduna Dr. Baha Kitapcı bizlere sohbetlere gelirdi. Ondan ilk defa: “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl / Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl?” beytini duydum…. Dr. Baha Bey kibar bir insandı. Ehl-i tarik idi. Cilt kanserine karşı bir ilaç bulmuştu. Gurbet dergisinde zührevî hastalıklarla ilgili ibret dolu yaşanmış olaylar üzerinden ders verici yazılar yazardı….
Cenab-ı Hak, Vedûd isminin tecellisiyle şu kâinatı muhabbetle yaratmıştır. Evet “Muhabbet, şu kâinatın varlık sebebidir, hem şu kâinatın râbıtasıdır; hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine yerleştirilmiştir.” diyor, Bediüzzaman Hazretleri…
Muhabbet fedâileri şu günleri çok iyi değerlendirmelidirler… Yani şu mübarek günlerde bilhassa bayram günlerinde bir gönül seferberliği yaparak, siyasetten ve günlük aktüaliteden uzak ziyaretler ve görüşmeler yapmalıdırlar.
Ellerimizde güllerle, çiçeklerle, gülümseye gülümseye gidelim. Birer sadaka hükmünde olan sevgi ve tebessüm taarruzlarıyla güller açar gibi eski-yeni bütün dostların karşısına çıkalım… Tekrar gönül köprüleri kuralım… Belki hicabından yanımıza gelmek istemeyenler olabilir. İlk biz gidelim.
“Uçuruma bir gül attım,
Yankısını bekliyorum.” diyen gibi… Ama, hiç yankısını da beklemeden… Hatta hiç bir beklenti içinde olmadan.
Yine ‘Gül Şairi’nin ifadesi ile “Baharın salavatı güller” ellerde, salavatlar dillerde, ziyaretlere koşalım…
Muhammedî muhabbet öyle bir iksirdir, öyle bir anahtardır ki, açamayacağı hiçbir paslı kilit yoktur. Evet nefretin kilitlediği bütün paslı kilitler çözülecek ve bütün düşmanlıklar da eritilecektir. “Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan sımsıcak bir dost oluverir.” (Fussilet Suresi, 34) “O takva sâhipleri bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, gayz ve öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir.” (3/134)
Her bir madenin bir erime ve ergime derecesi vardır. Mesela nikelin demire dönüşmesi için arzın karnındaki mağmanın sıcaklığı yeterli değildir, hatta güneşin sıcaklığı bile bunun için yeterli değildir. Onun için kâinatın büyük tezgahındaki süper novaların şiddetli hararetleri gerekir ki, nikel demire dönüşebilsin… Nefretlerin ve düşmanlıkların da eriyip dostluğa ve muhabbete dönüşebilmesi için engin bir muhabbetle kucaklayabilmek gerekir…
“Sevgi” başlıklı yazısında M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle demektedir: “Diğergamlık ve başkaları için yaşamak, insanoğluna ait yüksek bir duygudur ve kaynağı da SEVGİDİR. İnsanlar arasında bu sevgiden en çok hisse alanlar en büyük kahramanlardır. İçindeki kinleri, nefretleri söküp atmaya muvaffak olmuş en büyük kahramanlar… Ölüm bu kahramanların soluklarını kesemez. Hazan onların çiçeklerini solduramaz. Aslında her gün iç dünyalarında ayrı bir sevgi meş’alesi tutuşturup, kalplerini sevginin, mürüvvetin meşcereliği haline getiren ve duygu dünyalarında açtıkları yollar ve tünellerle bütün gönüllere girmesini bilen bu çalımlı ruhlar, öyle yüksek bir divandan ‘ebed-müddet’ yaşamak hakkını almışlardır ki, değil ölüm ve fânilik, kıyametler dahi onların çiçeklerini solduramaz ve kadehlerini deviremez.”
Bizler de bu Ramazan ve bayramda bu çalımlı ruhların içine karışmaya gayret edelim.
a.aymaz@yenihayatgazetesi.com