1958 senesinde Nazilli’de mahalli gazeteler Üstad Bediüzzaman aleyhinde haberler yapmışlardı. Üstad yapılan isnat ve iftiralardan üzüldü. Bunlara cevap yazılmasını istedi. Zübeyir, Ceylan ve Bayram Ağabeyler bir cevap yazıp Nazilli, Ankara ve bazı yerlere göndermişlerdi. Ankara’daki talebeler matbaada bastırıp bazı postanelerden göndermişlerdi. Malum gazeteler ‘Nurcular Ankara’da beyanname dağıttılar’ diye manşetler atıp yaygara kopardılar. Emniyet ve savcılık harekete geçti… Tevkifler başladı. “Herkes Ay’a çıkıyor, güneşe gidecek, siz engel oluyorsunuz. İnsanlara Kur’an öğreteceğiz diye 40 senedir geri bıraktınız.” diye akıl almaz itham ve hakaretlerde bulunuyorlardı. Yakaladıklarını Ankara’ya götürürken hep kelepçelemişlerdi. Üstad hapishaneye şöyle haber göndermişti: “Üzülmesinler… İslâm Âleminde Nur Talebelerine başka bir nazarla bakıyorlar. Bizi serbest bıraksalar bu sefer Âlem-i İslâm, ‘Nurcular bunlarla beraber, onların yaptıkları kötülüklere ilişmiyorlar. Demek onlarla beraberler’ diyecekler. Fakat bu hapis gibi ilişmelerle, ‘Demek Nurcular, onların din aleyhindeki hareketlerini tasvip etmiyorlar ki hapse atmışlar’ diyecekler. Hem yine bizler BU FAKİR HÂLİMİZLE MİLYONLAR lira verseydik bu KÜLLÎ NEŞRİYATI yaptıramazdık. Demek ki, kader-i İlâhî… Ankara cezaevinde kısmetimiz varmış ki, bu şekilde tecelli etti.”
“İnşaallah birbirinize sürurda ve tesellide yardım edip sıkıntıyı hiçe indirirsiniz. Sıkıntılı musibetleri hiçe indiren bir hakikatlı tesellidir.
1- Hakkımızda zahmet rahmete dönüyor.
2- Kaderin adâletine rıza gösterip teslimiyet gösterince Allah ferah veriyor.
3- Hakkımızdaki özel inayetin, bize has olması ferah veriyor.
4- Sıkıntılar geçici olmasından dolayı, yok olunca lezzet veriyor.
5- Bunlardan ehemmiyetli sevaplar geliyor.
6- Allah’ın işine karışmayıp kendi vazifemize bakmaktan doğan huzur.
7- Hizmetimizin bir özelliği olarak en şiddetli hücumlarda, en az meşakkatle ve küçük yaralarla kurtuluyoruz.
8- Musibete düşen diğer insanlara nispetle bizimkiler çok hafif oluyor.
9- Nur ve iman hizmetinde şiddetli imtihandan yüksek İLÂNAT çıkıyor. Bu ilânatın tesirleri de sürur veriyor.”
Mustafa Kırıkçı Ağabeyimiz diyor ki: “1959 yılında, Diyarbakır başta olmak üzere, Nurların camilerde okunmasına başlanmıştı. Bizler de Konya’da aynı hareketin içine girdik. Fakat, Vali Cemil Keleşoğlu, bizlere, camilerde böyle âşikare okutturmamak için, polis kanadından olanca gücü ile her türlü baskı ve tazyikatı icra etmekteydi. Çok tahkir ve hakaretlere maruz kalırdık. Hatta bir kısım arkadaşlarımız da, bu sebeplerle karakollarda defalarca dövülüp tartaklanmıştır. Buna rağmen hiçbirimizde ne korku, ne de bir yılgınlık eseri görülmemiştir.”
Aynı kitapta Erdoğan Utangaç’a Üstad Hazretlerinin “Hizmetimiz kudsîdir. İman ve Kur’an hizmetinde YILMAYINIZ, YORULMAYINIZ, USANMAYINIZ.” dediğini öğreniyoruz.
Üstad Hazretleri bazı sıkıntıları hizmetin neşriyatı, ilânatı ve tanıtım vesilesi olarak değerlendirmiştir. O günlerde Hizmetin bir gazetesi ve televizyonu yoktu… Bu ilanat başka ne ile yapılabilecekti ki?..i ki?..
a.aymaz@yenihayatgazetesi.com