İHSAN YILMAZ-MEYDAN
Bir siyaset bilimci olarak, aklımın erdiği kadarı ile bugün ortaya çıkan dinci otoriterliğin ve ona aktif-pasif payanda olan on milyonlarca Sünni, Hanefi, Şafi, Türk, Kürt vs. tarikat, cemaat mensupları, âlimler, diyanetçiler, ilahiyatçıların hallerinin sebeplerini anlamaya çalışıyorum. Tüm olan bitende seküler değil dini, tarihi, kültürel ve geleneğe ait argümanlar kullanıldığı için, ben de ister istemez, bu argümanların insanlığını, vicdaniliğini, İslamiliğini ve bilimselliğini kafaya takmış durumdayım. Daha çok, sorun tespit edip, sorular soruyorum. Ayrıca, iftiharla ilan etmek isterim ki kafam karışık.
“Yarını beklemeyelim, gençlerimiz dinden kopuyor, başkaları da din düşmanı oluyor, elimizi çabuk tutalım, her bilim dalından âlimler sorunları müzakereye başlasınlar” diyorum, oryantalistten, çakma müctehide, kariyerli cahilden, küfre yaklaşmış titrli adama kadar duymadığım itham kalmıyor. Bunlar üzerimize yapışmasın, sessiz kalıp da “sükut ikrardır” hükmü ile hükmen mağlup olmayalım diye cevap verelim diyorum, bu sefer “cevap verme, bulaşma, kavl-i leyyin, üslup” hâkli itirazları ile karşılaşıyorum. Ne zor işmis soru sormak, sorgulamak, kendini, geçmişini, çevreni, tarihini, gelenek ve kültürünü muhasebeye çekmek!
Bu düşünceler içinde iken ve havaalanında dindaşlarımın terörist hallerinden dolayı çantamdaki iç çamaşırlarımın can sıkıntısı ile yazı konusu düşünürken, Fethullah Gülen Hocafendi’nin ders halkasına yıllarca katılmış, Batı’da önemli bir üniversitede doktora çalışması yapan bir hocamdan, Bediüzzaman Said Nursi’nin bugünü de anlatan son tartışmalarla ilgili birkaç paragrafını e-mail yolu ile aldım. Sakal-bıyık olmayınca, modern bir dil kullanınca ve bir de siyaset bilimci olma hasebiyle, yazılarda ayet-hadis nakletmeyince, “cahil, sen ne anlarsın” hâkli itablarını ısıtıyorum. Bari, sakalı olmasa da dâhi bir allame olduğu şüphesiz olan Bedizzaman’a kulak veren daha çok olur diye sizlerle de paylaşmak istedim:
“Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kaşâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum:
Birincisi: Zaman-ı hâzirayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyi parlak ve mübalâgali gösteriyorlar. Tesir ettirmek için işbat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati ikna lâzim iken, ihmal ediyorlar.
İkincisi: Bir şeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, müvâzene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar. Üçüncüsü: Belâgatın müktezası olan, hale mutabık, yani ilçâât-i zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.
Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, tâ müvâzene-i şeriatı bozmasın. Hem beliğ-ı müknî olmalı, tâ mükteza-yı hal ve ilçâât-i zamana muvafık söz söylesin. Ve mizan-ı şeriatle tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.”
“Ey hocalar ve halifeler! ‘Bizim ilmimiz bize yeter.’ deyip, yıldız böceği gibi şavkınıza, ilminize aldanmayın. İnsanın kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan, her meseleyi anlayamaz. Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz miktar artık yeter; uyanmalı!”
“Kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz.. sakın sakın hocalarla münakaşa etmeyiniz.. mümkün olduğu kadar musalâhakârâne davranınız.. enâniyetlerine dokunmayınız.. bid’at taraftarı da olsa ilişmeyiniz… Karşımızda dehşetli zındıka varken, mübtedîlerle uğraşıp, onları dinsizlerin tarafına itmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rast gelseniz, mümkün olduğu kadar münazaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle itirazları, münafıkların ellerinde bir senet olur.”
Yukarıdakileri sadece muhataplarıma aktarıyorum sanmayın lütfen. Hocalık iddiam da yok ama madem hoca ve enaniyet sözleri yan yana geldi, bu kısmını ve de “hocalara ilişen arsız adam” imasını ben de üzerime alınıyorum ve size, haddimi bilmeye daha çok dikkat etme sözü veriyorum ey sevgili okur!