İHSAN YILMAZ-MEYDAN
Kamuoyu önünde iş yapan insanların muhasebe ve özeleştirileri de kamuoyu önünde, açık, şeffaf ve net olmalıdır. Gazetecisinden vakıf yöneticisine, okul müdüründen işadamı derneği genel sekreterine kadar, kamuya açık, onları etkileyen iş yapan kişiler, kul yani insan hakkı ihlal etmiş olabilirler. Onların kötü temsili yüzünden içlerinde bulundukları oluşumlara karşı halkın olumsuz kanaatleri artmış da olabilir. O yüzden, açıktan özeleştiri yapıp, herkesten helallik dilemeleri gerekir.
Yalan yanlış fikirleri ile, kasıtlı olmasa da, kamuoyunu öyle ya da böyle etkileyen benim sanırım bayağı entelektüel günahım var. Ayrıca, akademisyenliğimin yanında yıllarca, farklı hayır kurumlarında, dernek ve vakıflarda, yani insanların bağışları ile iş yapan yerlerde yöneticilik ve bazen de maalesef tiranlık yaptım. Vermem gereken hesap çok.
Madımak’ta azgın kitlelerin vahşice yakılmalarını zevkle seyrettikleri o onlarca mazlum için neden üç-beş eleştiri cümlesi dışında aktif bir çalışma yapmadım diye kendime kızıyorum. Kendi mahallesinin mazlumuna herkes sahip çıkar. Milletin ve her mahalleden aydının da %90’ı sadece bunu yapıyor zaten. Halbuki, insan olan kendinden farklı olana zulmedildiğinde de zulme engel olmak için aktif gayret etmeli.
On, hatta on beş yıldır kendi çapımda onlara yapılanlara sesli itiraz ediyor ve uluslararası platformlarda bunu dile getiriyor olsam da, Alevilere, Kürtlere, başta Ermeniler olmak üzere gayrimüslimlere ve solculara, devletin ve milletin yaptığı zulümleri, dindarlara yapılanınkinin beşte biri kadar dert etmediğim için utanç duyuyorum. Okuduğum gazetelerin, seyrettiğim TV’lerin bu konulardaki dertsizliğine isyan etmemiş olmamın hüsranı içindeyim.
Bazı İslamcı ve sağcı kişilerin analiz görünümlü adaletsiz, hukuksuz ve vicdansız komplo teorisi karalamalarını, yargısız infazlarını, niyet okumalarını ve köken avcılıklarını ciddiye aldığım için çok pişmanım. Bunları benim gibi ciddiye alan mahalleme sesli itiraz etmediğim için çok üzülüyorum ve kendime kızıyorum.
Yıllardır toplumun çeşitli kesimlerine zulmeden bir kısım ulusalcıların ve darbe heveslilerinin yargılanacağı sevinci ile AKP’nin kuyruğuna takılıp, özünde haklı davalar olan Ergenekon ve Balyoz’daki yanlışlıkları heyecandan göremediğim ve yüksek sesle itiraz edemediğim için perişan oluyorum.
Alman yargısının yıllarca takip edip, somut delillerle kıskıvrak köşeye sıkıştırdığı ve hapis cezası indirimi alabilmek için “Evet, yoksullara bağış ve yardım paralarını çaldık ve kendimize gemi aldık” diyen Deniz Feneri çalışanlarını dinlemediğim için kendime ve bu itirafları haber yapmayan medya organlarına çok kızgınım. Fehmi Koru gibi komplo teorisi severlerin “Bu derin Alman devletinin AKP’ye operasyonudur” laflarına kandığım için kendimi çok ayıplıyorum.
AKP ile gayrimeşru sayılacak seviyede yakınlaşan, objektif ve soğukkanlı gazeteciliği hayırlı işler lobiciligi uğruna unutan ve birkaçı hariç neredeyse hiçbir hatasını sayfalarında görmeyen, eğriye eğri doğruya doğru diyemeyen gazeteleri, televizyonları neden bağıra çağıra ikaz etmedim diye düşünüyorum.
AKP ile oturup kalkarken nobranlaşan, kibir abidesi haline gelen, biz güçlüyüz havası basmayı marifet sayan, “biz olmasak AKP Ergenekon operasyonlarını yapmaz, yapamaz” diye atan “aferin avcısı” “excel’ci” tiplere neden “utanmıyor musun?” demediğim için şimdi çok utanıyorum.
İnsanlardan yardım toplayan çeşitli İslami oluşumların parçası oldukları halde lükse düşmüş, makam arabası ve şoförü olan, acayip makam ofislerine sahip, lüksü davasının itibarı sanan, güçlü ve zengin adamlarla oturup kalkmaktan isçisinin hal hatırını sormayı aklına bile getirmeyen, sendikayı kurumuna sokmayıp isçilerini taşeronluğa ve asgari ücrete mahkum eden, sonradan görme tiplerin hepsine birden “davanıza ihanet ediyorsunuz” diye haykırmadığım için ve bu haltların az da olsa bir kısmını kendim de yediğim için kahroluyorum.
Liste aslında uzun ama hem yerim kalmadı hem de akademisyen kibrim ve kalem erbabı egom, burnumdan ancak bu kadar kıl aldırmama izin veriyor. Eminim, başkaları benim bıraktığım yerden devam eder.