Araştırmacı yazar Tarhan Erdem 15 Temmuz sonrası yüz bini aşan açığa alma gözaltı ve tutuklamalara dikkat çekti: Son bir ayda tutuklanan albay, general, vali, yüksek devlet memuru sayısını yazın; sonra onun karşısına istediğiniz devletin adını yazın; o devletin ne halde olduğu hakkında ne der; ne düşünürsünüz? Bizim devletimizin onca generali, onlarca valisi, on binlerce memuru, on binlerce asker ve polisi mahkeme kararı olmadan tutuklanacak bir suç işlemiş olamaz!
Olağanüstü hal yasalarında yazılı iki önemli sorunumuz var: Terör ve Cemaat.
2015 yılında, Dolmabahçe Mutabakatı’nın tanınmadığı açıklandıktan sonra, terörle ilgili resmi politikamız, bugüne kadar hemen her hafta tekrarlanmaktadır:
“Son teröriste kadar mücadelemize aynen devam edeceğiz.”
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen dört kanun hükmünde kararnamede (KHK) olağanüstü hal devamında uygulanacak politikalar açıklandı:
“Terör ve Gülen Cemaati ile irtibatı (bağlantısı), mensubiyeti (ilişkisi), iltisakı (birleşmesi) belirlenmiş veya durumu böyle değerlendirilen kurum ve kişiler tek tek çıkarılıp ayıklanacaktır.”
Bu iki politikanın da doğru olmadığını, bu politikalar uygulanmaya devam edilirse, ülkeye huzur gelmeyeceğini, devlet kurumlarının aralarındaki uyumun bozulacağını okuyucularımı bıktırma pahasına sık sık tekrarladım. Bugün de aynı şeyi söylüyorum:
Bu politikalar memlekete iyilik getirmez; bu politikalar sürdürülemez; devlet bu iki politikanın yerine hızla yeni politikalar üretmelidir.
Çözüm vardır, devlet adamlığı sorumluluğuyla masaya oturulursa, çözüm bulunur. Fakat sorumluluk verdiğiniz kişilerin çözüm üretmesine olanak tanımıyorsunuz; kimse size “bu söylediğinizin şu yanları yanlış galiba?” bile diyemiyor!
Her gün toplantı yapsanız neye yarar? Siz belirler, siz açıklarsınız!
Terör sorununun çözümü çok tartışıldı; açık, biliniyor, belgelenmiş durumda; konuşacak tarafı yok: Temel insan hakları, yerinden yönetim ve demokrasi iradesinin beyanı ve iradenin ciddi uygulanmaya başlanması.
Gülen Cemaati meselesinde, ciddi bir rapor yayımlanmadığı için açık bir şey söylemek zor.
EN ÇOK YÜZ KİŞİ BULMALIYDINIZ
Ancak, çıkan dört KHK, evlere şenlik derler ya, o cinsten; çelişkilerle dolu, biri diğerini düzeltiyor, temel hukuk kurallarına aykırı hükümleri çok!
Lütfen söyleyiniz; listeyle memurun işine son verilir mi? Kanunla soruşturma açılır mı? Kanunla mala el konur mu? Kazanılmış haklar kaldırılır mı? Ve benzer sorular cevaplanmadan bir aydır kanunlar uygulanıyor …
Kanunla ayıklama politikasının yanlışlığı, işlem yapılan kişi sayısıyla başladı; on binlerce memur ve asker, on binlerce sivil, binlerce dernek, binlerce yurt, hastane, okul …
Önce en çok yüz kişiyi bulmalıydınız; sonra çok gerekiyorsa, mahkeme kararıyla çıkarılırdı! Diğerleri o yüz kişiyle bağlıdır, amiridir, üstüdür…
Yüz binleri geçti sanıyorum şimdi suçlanan; böyle olunca, halkın bütünüyle çekişiyorsunuz!
Diyeceksiniz ki; “yakalananların hepsinin Cemaatçi olduğuna dair ihbar ve var, bilgi var ve diğerleri .. Birini, diğerinden nasıl ayıracaksın? Cevap açık, sabır ve metanetle, 1961 sonrasında, aynı değil ama benzer bir durum yaşandı.
Şimdi de yapılacak şey aynıdır; dikkatle çalışıp ilk yüzü bulmaya çalışmak, ararken diğerlerini suçsuz, eşit vatandaş saymak!
BU EVHAMDAN KURTULMALIYIZ
Son bir ayda tutuklanan albay, general, vali, yüksek devlet memuru sayısını yazın; sonra onun karşısına istediğiniz devletin adını yazın; o devletin ne halde olduğu hakkında ne der; ne düşünürsünüz?
Bizim devletimizin onca generali, onlarca valisi, on binlerce memuru, on binlerce asker ve polisi mahkeme kararı olmadan tutuklanacak bir suç işlemiş olamaz!
Ben bu durumu kabul etmiyorum.
Bu, politik duyguların arttırdığı bir kuşkudur.
Geçici bir evhamdır!
Hepimiz silkelenmeli ve üstümüzden bu kuşkuyu atmalıyız.
Bu evhamdan kurtulmalıyız!