1992 yılından beri dini ve toplumsal hadiseler ekseninde yazıyorum.
Yalan hakkında bir çok yazı kaleme aldım.
“Beyaz Yalan” başlıklı bir yazım vardı mesela.
Müspet manada o kadar çok okuyucu tepkisi almıştım ki kendi kendime “Demek ki yaraya tuz basmışım?” dediğimi hatırlıyorum.
Okuduğunuz bu yazı da yalanı konu edinen bir başka yazı olacak.
Son yazı olmayacağına eminim.
Tabii Allah ömür verirse.
Neden mi böyle düşünüyorum?
Çünkü “yalan söylemesi, yalan konuşması muhaldir ve müstahildir” dediğimiz insanların hayatında yalan yer almaya başladıysa benim başka türlü düşünmem mümkün değildir.
Nedir yalan?
Yüzlerce tanım ortaya konabilir.
Nitekim konmuştur da.
Tefsirden hadise, fıkıhtan ahlaka yüzlerce kitaba bakın; hemen her birinde farklı bir yalan tarifi ile karşılaşabilirsiniz.
Ansiklopediler hakeza.
Tıp biliminde bile nice tarifleri var. Hem de sebep ve sonuçları ile birlikte.
Benim bu tarifler içinde en çok beğendiğim ve adeta zihnime kazınan tarif Fethullah Gülen Hocaefendi’ye aittir.
Hatırımda kaldığı kadarıyla yazacağım.
Kelimesi kelimesine olmayabilir ama muhtevayı aynıyla yansıtıyor.
Hadis rivayetindeki “hadis bi’l mana” gibi değerlendirebilirsiniz bu intikali.
“Yalan, ilm-i ilahiye muhalif olan beyandır.” Nokta.
Gerçekten nokta.
Neden?
Daha ötesi yok da ondan.
İnancımıza göre Allah’ın ilim dairesi dışında hiç bir şey yoktur.
O her şeyi bilir, görür, duyar.
“Sizi de, yaptığınız (yonttuğunuz) şeyleri de (heykelleri) yaratan O’dur.” diyor ayetinde.
Ayetteki ince ve derin manaya dikkat edin.
Sizi yaratan O.
Yaptığınız ve ben yaptım dediğiniz şeyleri de yaratan O.
Heykel buna dahil.
Ağzınızdan çıkan bir söz buna dahil.
Vücut uzuvlarınızla yaptığınız her hangi bir eylem buna dahil.
Öyleyse Yaratan yarattığı her şeyi bilir.
İşte bu açıdan yukarıdaki tarif çok önemli.
İlm-i İlahiye muhalif her söz, her beyan, her kelam yalandır yalan.
Yalanın hükmü
Yalanın hükmüne gelince: dinen haram.
Hiç şüphe yok.
Nice ayet ve nice hadislerle beyan edilmiş net bir hüküm bu.
Hukuken de suç.
Ama dünyevî bir cezaya mültezim olup olmadığı konusunun suç teşkil etmesi veya suça sebebiyet vermesi ya da neticede birilerinin zarar görüp-görmemesine bağlı olarak değişiyor.
Ahlaken zaten ayıp ve yanlış.
Her üç halde de kul hakkını müstelzim.
Burada bir hususa işaret edeyim.
Bazı kavramlar vardır ki karşıtı ile bilinir.
Söz konusu kavramın mana ve muhtevası, mana ve muhtevadaki derinliği ancak karşıtı ile anlaşılır.
Bu zaviyeden bakınca; yalan söylemenin karşıtı nedir?
Doğru söylemektir.
Hem de her şeye rağmen.
Şu ilginç soru sorulabilir; kendi aleyhine bile olsa mı?
Evet.
Hele bir mü’min için binlerce, milyonlarca defa evet.
Çünkü ahiret var, hesap var, mizan var, cennet var, cehennem var.
Bakın ne diyor Allah İlahi beyanında.
Nisa süresi 135. Ayet.
Lütfen elinizin altında bulundurduğunuz meallere ve tefsirlere bakın.
“Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa, haktan yana ve Allah için şahitlik yapanlar olarak var gücünüzle ve kılı kırk yararcasına adaleti gerçekleştirin ve koruyun.”
Devamı var ayetin ama bir nefes alalım.
İman edenlere hitap ediyor.
İmana vurgu yaparak kalpleri vicdanları harekete geçiriyor.
Siz ey iman edenler, kulaklarınızı açın ve şu gelecek emrimi iyi dinleyin diyor.
Akrabalarınız, anne-babanız ve hatta kendi aleyhinize bile hak ve hakikatin tahakkukunu gözeterek Allah için şahitlik yaparken doğrunun yanında yer alın; yalan söylemeyin ki adalet gerçekleşsin.
Devam ediyor Allah: “(Lehinde ve aleyhinde şahitlikte bulunacağız kişi) zengin de olsa fakir de olsa bilin ki Allah, onların her ikisine de sizden daha yakındır.”
Allah burada zengin ve fakir diyor; siz başka vasıfları da ilave edebilirsiniz.
Amir de olsa memur da olsa, ustanız da olsa çırağınız da olsa diyebilirsiniz söz gelimi.
Beklentilerinize esir olmayın diyor daha açıkçası Allah.
Zengine hürmet, fakire merhamet ederek hak ve hakikati çarpıtmayın.
Yalan söylemeyin.
Doğru ne ise onu açıkça ifade edin.
Bu çıkarımı aklen siz yapabilirsiniz ama yapmayanlar, yapamayanlar için ben daha açık ifade edeyim diyor sanki Allah ve devamında “Nefsinizin meyline uyarak adaletten ayrılmayın.” diyerek bu çıkarımı özetliyor.
Pekala hiç şahitlik yapmasam?
Bu da bir tercih.
Allah’ın bu muhtemel soruya verdiği bir cevap daha var ayetin sonunda.
“Eğer dilinizi eğip bükerek doğru şahitlikte bulunmaz veya şahitlik yapmaktan (ya da doğruyu söylemekten) büsbütün kaçınırsanız, unutmayın ki Allah, her yaptığınızdan hakkıyla haberdardır.”
Halk tabiri ile tamamlayacağım bu faslı.
“Daha ne desin Allah?”
Şimdi yalanın caiz olduğu yerler, tevriye, takiyye vs. ekseninde bir çok soru akıllara gelmiş olabilir.
Onu da bir sonraki yazıda kaleme alayım nasipse..