Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin
Ne malum? Belki alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesin. Belki alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdır. Birbirinizi karalamayın. Birbirinize kötü lâkaplar takmayın. İman ettikten sonra insanın adının kötüye çıkması, fâsık damgası yemesi ne fena bir şeydir! Kim tevbe etmezse işte onlar tam zâlim kimselerdir.” (Hucurat Sûresi, 49/11) “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz!.. Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah, tevvabdır, rahî;mdir (tövbeleri çok kabul edendir ve merhameti ve ihsanı çok boldur).” (Hucurat Sûresi, 49/12) “Vay hâline, o her hümeze ve lümezenin… (Yani insanları arkadan çekiştiren, küçük düşüren, kaş-göz hareketleriyle ayıplayıp eğlenmelerin)!.. Böylesi mal yığar ve onu sayar durur. Malının kendisini ebedî; yaşatacağını sanır.” (Hümeze Sûresi, 104/1-3) âyetleri…
Hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, bir mümini ayıplayan, o ayıpladığı şeyin içine düşmeden ölmez… Onun için hepimiz çok dikkatli olmalıyız.
Mesela sen bir Müslüman’a veya bir Müslüman gruba, “bunlar ur gibidir; bir yere musallat oldu mu, her yeri kaplar” dersen, artık bu “ur” sözü nerende çıkar bilinmez. Onun için hemen özür dile ve Cenab-ı Hakk’a yönelip tevbe ve istiğfarda bulun ki, Allah, seni böyle muhtemel bir tehlikeden korusun… Veya sen “Bunlar haşhaşî;ler gibi uyuşturulmuş, gözü dönmüşler!..” dersen, Allah, belki sana öyle bir dert verir ki, ancak acılarını uyuşturucu ilaçlarla dindirebilirsin… Muhtemel!.. Onun için ne olur, Allah için dilini tut!.. Eğer tutamamış, nefsine yenilip söylemişsen, o mağdur ve mazlumlardan özür dile ve Cenab-ı Hak’tan da affetmesi için tevbe ve istiğfarda bulun. Muhtemel bir felâketten Allah’a sığın.
Bir de mazlum ve mağdurların “âh!”ından kork!..
Prof. Dr. Saffet Solak Hocamız anlatmıştı: “İzmir’de Hatuniye Câmii var… Onun şöyle bir hatırası var. Bir kişi kendisi için bir câmi yaptırınca, eşi de heveslenip ‘Ne olur, yine para biriktir, bir câmi de benim için yaptır.’ diyor. O da ‘Peki.’ diyor ve para biriktirmeye başlıyor. Tam bir camilik parayı denkleştiriyor, bunu haber alan İzmir’in meşhur eşkıyası Kâtiboğlu, haber gönderiyor. ‘O biriktirdiğin parayı yarın sabah şuraya getir. Aksi takdirde kendini ölmüş bil!..’ diyor. Bu tehdit karşısında dünyası yıkılan adam, üzüntüyle akşam evine geliyor. Kadın, kocasının yüzünden düşenin bin parça olduğunu görünce, ne olduğunu soruyor. Adam da anlatıyor. Kadıncağız bir odaya çekilip kapıları kapatıyor. Başlıyor ah çekmeye… Sabaha kadar. Sabah ezanları okunurken minarelerden bir haber de veriliyor: ‘Kâtiboğlu denilen meşhur eşkıya yakalandı! Sabah namazından sonra Konak Meydanı’nda asılıp infaz edilecektir!..’ Böylece âhlar yerde kalmıyor. Aslında ‘âh!’ Arapça yazı ile Allah yazısının kısaltılmış şeklidir.”
Mazlumların âhları arşa yükselir, gökleri ihtizaza getirir…