İşte Çölaşan’ın yazısının o bölümü:
Tarsus Kadın Cezaevi(nden bir hakim yazıyor. Aslında kitap olacak nitelikte uzun bir mektup. Çok kısaca özetliyorum:
“Çok zor bir süreç yaşadık. 16 haftalık hamile idim. Bütün bu süreci karnımda taşıdığım doğmamış bebeğimle yaşadım. (Cezaevi koşullarını anlatıyor, inanılır gibi değil.) Koğuşta meslekten ihraç edilen 14 kadın hakim ve savcıyız.
İki aydan fazla bir süre geçti, tutukluyum.
Cezaevinde yüzlerce tutuklu ve hükümlü varken bu kadar kişiye sadece bir doktor bakıyor. O da sadece perşembe günleri öğleden sonra.
Şu anda 27 haftalık hamileyim. Bu benim ilk hamileliğim.
Hastaneye demir kelepçelerle gidiyoruz. Doktorun bebeğin durumu iyi demesi bile bana yetiyor. Kilosunu, boyunu, görüntüsünü sormak aklıma bile gelmiyor.
Gözyaşlarımı tutamadığım anlar da oluyor.
İnanın hiçbir şey umurumda bile değil. Beni en çok yıpratan, bebeğimin karnımda bu şekilde büyümesi. İkimiz de çok zor günler geçiriyoruz.
Aslında ben koğuştaki şanslı bayanlardan biriyim çünkü eşim tutuklanmadı.
Bu mektubu size yazma nedenim, sesimizi biraz olsun duyurabilmektir…”
* * *
Bir başka mektup…
“15 Temmuz darbe girişimi gerçekleştiğinde, Mersin’de İngilizce öğretmeni olan Rahime Yıldız hamileliğin son döneminde idi. Doğumuna 19 gün kalmıştı. Çok sıkıntılı bir hamilelik süreci geçiriyordu.
Rahime öğretmen darbe girişiminden birkaç gün sonra terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla açığa alındı.
Sonrasında 4 Ağustos günü doğum yaptı ve bir kızı oldu.
İlk çocuk olduğu için hem çok tecrübesiz, hem de heyecanlı idi.
Çocuk sarılık oldu, ailece çok endişelendiler. Bebek anne sütünü de alamıyordu.
Anne tam kendini toparlarken, bu kez 1 Eylül günü meslekten ihraç edildi.
9 Eylül günü ise tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Anne halen Tarsus Kadın Cezaevi’nde yatıyor.
30 kişilik koğuşta 60 kişi kalıyorlar ve bebek de onlarla birlikte.
Neyse ki Rahime öğretmenin sütü henüz kesilmedi.
Cezaevi doktoru bebeğin bu şartlarda cezaevinde kalması uygun değildir diye rapor verdi ama anne revire bile alınmadı.
Tutuksuz yargılama diye bir müessese varken 30 günlük bebeği cezaevine sokmak ve orada tutmak nasıl bir adalettir?..”
* * *
Böyle yüzlerce mektup gönderip yakınanlar, haksızlığa uğradığını savunanlar arasında suçlular olabilir. Bunu ben bilemem…
Ancak edindiğim izlenim, bu aşamada çok sayıda masum insanın canı yakılıyor.
Ben, hangi siyasi görüşte olursa olsun o masumların, haksızlığa uğrayanların sesini duyurmayı amaçlıyorum…
Ve tahmin ediyorum, onlardan bazıları geçmişte benim yazıları okudukça küfrediyordu!
Bu süreçte hem gazetecilik, hem de insanlık görevimi yerine getirmeye çalışıyorum.
Vicdanım çok rahat.