“Yalanlar, dolanlar, hakka tecavüzler, insan canı almalar… ‘Dindar’ bilinen kitleyi sadece sözlerine güvenilmez kılmıyor”
TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonu‘nun CHP’li bir üyesi oturum bittikten sonra takipçilerine Twitter’dan şu mesajı atmış; benim çok sonra haberim oldu: ”Fehmi Koru’ya, ‘İslamcılar’ın söylediklerine güvenilmez mi?’ diye sordum… ‘Olaylardan ortaya çıkan sonuç ne yazık ki bu’ diye cevap verdi.”
Bir yanlışlık var; ben orada ‘İslâmcılar’ diye bir sözcük kullanmadım; çünkü durum daha vahim: ‘Dindar’ diye tanımlanan herkes, –İslâmcısı da İslâmcı olmayanı da– son gelişmeler yüzünden töhmet altında… Şu ana kadar ortalığa dökülen yalanlar, dolanlar, hakka tecavüzler, uçaklardan atılan bombalarla insan canı almalar…
‘Dindar’ bilinen geniş kitleyi sadece ‘sözlerine güvenilmez’ kılmıyor…
– Reklam –
Çok daha vahim sıfatların bizlere yakıştırılmasını getiriyor.
Allah’ın bildiğini kullardan ne saklayacağım: Kendi mahallemin insanlarına ben bile başka gözle bakmaya başladım; farklı kesimlerden insanların algısının ne olabileceğini bilmez miyim?
Milletvekilimiz ‘ilk darbe girişimi’ gözüyle bakılan 17/25 Aralık’tan sonra…
Oturum sırasında, AK Partili üyelerden biri, benim ”AK Parti ile o zamanlar Cemaat denilen kümeleşme çeşitli sebeplerle yol arkadaşlığı yaptılar; ama her zaman iki taraf da birbirinden kuşku duyarak” tespitimin ‘yol arkadaşlığı’ bölümüne takıldı. Elindeki bir nottan okuyarak”Böyle bir şey yok” anlamına bir şeyler söyledi.
Fark edildiyse onun sözü üzerine ben usulca çantamı karıştırdım, ama sonra yapacağımdan vazgeçtim.
Yoksa çantamdan kendisinin 17/25 Aralık (2013) tarihinden bir ay sonra (27 Ocak 2014) yayımladığı bir yazıdan şu satırları üyelere aktaracaktım:
”Genellikle Gülen Cemaati tabanı ile Ak Parti tabanının önemli bir bölümü, inanç, düşünce ve yaşam tarzları itibariyle aynı veya birbirlerine çok yakın. Hatta bazı il ve ilçelerde, ‘mütevelli heyet üyeleri’ ile Ak Parti yönetici veya üyelerinin aynı kişiler olduğu, son çatışma ortamında en fazla rahatsızlığı da bu kişilerin çektiği biliniyor.”
Görüldüğü gibi, milletvekilimiz, ‘yol arkadaşlığı’ tanımından çok daha ileri bir geçişlilikten söz ediyor…
Neyse. Bilgimi kendime saklamayı yeğledim.
Sebebi şu: Aynı Komisyon’da daha önce dinlenen ‘Prof.’ unvanlı bir ‘bilirkişi’, daha ağzını açar açmaz, sonunda ”Defol” ve ”Sen defol” çağrılarına kadar varan bir gerilime yol açmış; şimdilerde kimse onun orada ne anlattığından değil, bu çığrışlardan bahis açıyor…
Öyle bir duruma ben düşmek istemedim.
Emaneti yerine getirdim
İstanbul’dan Ankara’ya bir gün önce (19 Ekim Çarşamba) eşimle birlikte karayoluyla gittim. Her zaman yaptığım gibi, tünele varmadan anayoldan çıkıp Bolu Dağı’ndaki bir dinlenme tesisinde öğle yemeği yedim.
AK Partili siyaset adamlarının yıllar boyu tercih ettiği ‘İsmail’in Yeri’nden biraz ileride, karşı tarafta bulunan ‘Cafer Usta’da…
Ben hep orayı tercih etmişimdir.
‘İsmail’in Yeri’ de, sahibi ‘FETÖ’cü’ damgası yediği için, şimdilerde kapalı…
Tesiste otururken yanıma gelen gençten biri, kendisini ‘müteahhit’ ve çevre ilçelerinden birinde AK Parti’nin bir önceki ilçe başkanı olarak tanıttıktan sonra konuya girdi.
Konu şu: Bir gün önce çok sayıda polis işyeri ve evine gelip arama-tarama yaptıktan sonra kendisini ‘FETÖ’cü’ ithamıyla Savcılığa sevk etmiş…
”Sağolsun Savcı Bey ithamla ilişkim bulunmadığını anladı da şu anda serbestim” dedi ve ekledi: ”Bunu bana reva gören şerefsiz rakibim, parayla tuttuğu birine bu ihbarı yaptırmış, bunu da tespit ettim…” İtibarını zedelemek için…
Kendisi Bolu’dan ülke geneline şöhreti yayılmış Ekrem Doğanay Hoca‘nın öğrencisiymiş;”Bilirsiniz, rahmetli Ekrem Hoca o çevreyle ilgili olumsuz görüşlere sahipti ve bunu her fırsatta ifade de ederdi” de dedi.
”Benim olayımı Allah rızası için anlatın” diye bitirdi sözlerini…
Görev alınca yerine getiririm. Ben de Komisyon’a bu olayı aynen aktardım.
Evlerinde kalan kız-erkek gençlere, o evin abisi veya ablası tarafından, ”Daha kolay birbirimizle anlaşmak için” masum sözleriyle ortada ‘FETÖ’ yokken indirilen Bylockprogramının şimdi canlar yaktığını da…
[Komisyon çalışıyor…]
Komisyon çalışıyor…
Korkmaktan korkarım
Neden olduğunu oturum sırasında da anlamadığım soruyla galiba bunları anlattıktan ve”Tavsiyem bu tür yanlışlıkların önüne geçilmesi; aksi halde, yani eğer böyle yanlışlıklar yapılıyorsa, onların çıkacak faturası siyasi iktidara kesilir” anlamına gelen iyi niyetli birkaç sözden sonra karşılaştım…
CHP’li bir üye, bana, ”Korkmuyor musunuz?” diye sordu.
Yazarlık ve gazetecilik geçmişim daha eski de 30 yıldan fazla bir süredir her Allah’ın günü en az bir yazıyla okurların karşısına çıkıyorum. Her yazıyı yazarken ”Acaba birini haksız yere incitir miyim?” tedirginliği yaşar ve böyle bir şeye geçit vermemeye çabalarım.
”Acaba yazımla birine zarar verir miyim?” tedirginliğini her gün duyan ben, yazarlık hayatım boyunca bir kez bile, ”Acaba bu yazıyla kendime zarar verir miyim” diye düşünmemişimdir…
”Demirden korkan trene binmez” özlü sözünü bilenler ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Politika da korkarak yapılmaz, gazetecilik ve yazarlık da…
Bu iki uğraş alanının insanları korkuyorlarsa o ülkede işler artık çığırından çıkmış demektir…
İstihbarat biliyor mudur?
Oturumu sonradan gözümün önünden geçirdiğimde bir nokta öne çıktı: AK Partili vekillerCumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ı sadece bir ‘lider’ olarak değil, bir ‘ölçü koyucu’ olarak da görüyorlar…
Misal. Üyelerden biri bana ”Ne yani, siz şimdi ‘darbe önceden biliniyordu mu diyorsunuz? Halbuki Cumhurbaşkanımız o gece hareketlenmeyi eniştesinden duyduğunu söylemedi mi?”sorusunu yöneltti.
Yöneltir, oraya ben her türlü soruya cevap vermek üzere gittim.
O geceki hareketlenmeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘eniştem’ dediği kişi de haber vermiş olabilir. Ancak benim orada dediğim şu:
”Türkiye ciddi bir devlet. İstihbarat örgütü taa Osmanlı günlerine dayanıyor. Birden fazla da istihbarat örgütü bulunuyor ülkemizde. Eğer ‘bunların hiçbiri, binlerce kişinin hazırlığına katıldığı bir darbe girişiminden haberdar olmamıştır’ deniliyorsa, bunu benim aklım kabul etmez…”
Sizin eder mi, bilemiyorum.