Gündem Lozan tartışması. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan öyle istedi. Neyin tartışılmasını, neyin konuşulmasını istiyorsa o konuda en radikal çıkışı yapıyor.
Sonra bütün bir ülke onun ortaya attığı saçma sapan bir konu üzerinden günlerce tartışıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkenin gerçek sorunları tartışılmasın, konuşulmasın diye her yolu deniyor.
Gerçek sorular sorulmasın, gerçek cevaplar aranmasın, o da bu ülkenin yöneticisi olarak gül gibi yaşayıp gitsin. Bunu istiyor.
Mesela eğitimin içler acısı hali. Artık ülkede eğitim yok denecek duruma gelindi.
Üniversiteler dökülüyor. Binlerce akademisyen işten atıldı. Son açıklanan rakamlara göre asgari ücret, bir ailenin açlık sınırının bile altında, 1362 TL.
Yargı çökmüş. TSK büyük yara almış, uçak kaldıracak pilot yok. Çatışmalarda her gün onlarca çocuğumuzu toprağa veriyoruz.
Bunlara benzer yüzlerce sorunumuz var. Dediğim gibi Erdoğan müsaade etmediği için hiçbirini tartışamıyoruz, konuşamıyoruz.
O istiyor ki her gün onun ortaya attığı, tartışılmasının ülkeye zerre kadar katkısı olmayan konular üzerinde günlerce gevezelik edelim.
Görünen o ki ülke, ülke sorunları Erdoğan’ın umurunda değil.
Öyle olsaydı, gerçek sorunlarımızı tartışmaya açardı. Eğitimi dert ederdi. Çocukların ölümüne çare arardı. Açlık sınırı rakamlarını kafaya takardı.
Neyse, demek istediğim Lozan meselesi gibi tartışmalara girmek Erdoğan’ın kuyuya attığı taşı bir ülke olarak çıkarmaya çalışmak gibi geliyor bana.
Bu nedenle müsaade ederseniz başka bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Gündemde Halep var.
Oradaki vahşeti, yıkımı konuşuyor, yaşanan felaketi dert ediniyor insanlar. Özellikle de iktidara yakın kesimler.
Suriye’de “Terörle mücadele ediyorum” diyen bir iktidarın sivilleri katledişini, şehirleri yerle bir edişini, halkın üstüne bomba yağdırışını, “Teröristleri yeneceğim, ülkemi kurtaracağım”diyen Esad’ın bir ülkeyi nasıl yok ettiğinden yakınıyorlar.
Halep’te yaşanan yıkıma elbette üzülmek gerek. Sivillerin, çocukların öldürülmesi, tarihi bir şehrin yok edilmesi elbette çok üzücü.
Fakat Esad tüm bunları yaparken şunu söylüyor: “Ne yapayım silahla, ‘üst aklın’ desteğiyle ülkemizi yok etmeye çalışan bir grup teröriste ülkemi teslim mi edeyim? Terörle mücadele ediyoruz. Teröristlerle mücadele ediyoruz.”
Görünüşe bakılırsa Suriye’deki iktidar da bizim yaptığımızın bir benzerini yapıyor.
‘Silaha sarılan teröristlere ve onların arkasındaki üst akla’ karşı ülkesini savunuyor.
Fakat meselenin ilginç yanı, ‘terörle mücadele’ yöntemlerinde Türkiye’de devletin, iktidarın yanında olanlar konu Suriye olduğunda orada devlete silah çekenlerle üst aklın yanında duruyorlar.
Hem de ‘üst akıl’ Suriye’de gün gibi ortada. Bizdeki gibi gizli saklı da değil.
Birçok ülkeden on binlerce terörist toplanmış, bir iktidarı yıkmaya o ülkeyi dizayn etmeye çalışıyor.
Bizim ülkemizde, ‘üst akılla savaştığını’ söyleyen iktidar ve onun taraftarları da Suriye’de ‘üst aklın’ ve teröristlerin yardımcısı ve destekçisi.
Bu ikiyüzlü siyaseti akılcı politika sanmaları, kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi başka bir ülkeye alenen yapma pervasızlığını normal görüyorlar.
Bu bir sorun ama bu meselenin önemli bir yönü daha var.
Halep’i dert ettikleri kadar Şırnak’ı, Nusaybin’i, Yüksekova’yı dert etmiyorlar.
Cizre’de ölen siviller, çocuklar Halep’te ölen siviller, çocuklar kadar vicdanlarını sızlatmıyor.
“Terörle mücadele ediyoruz” diyerek tarihi Sur’u yerle bir ettiler kimsenin gıkı çıkmadı.
Fakat “Terörle mücadele ediyoruz” diye Halep’i yerle bir eden Esad’a ateş püskürüyorlar.
Türkiye’de iktidara söyleyemedikleri “Bir iktidar ‘Terörle mücadele ediyorum’ diye kendi ülkesini yıkar, insanlarının ölümüne neden olur mu?” cümlesini kolay ve yüksek perdeden Esad’a söylüyorlar.
Hem Suriye’deki silahlı gruplara destek oluyorsunuz hem de utanmadan siviller ölüyor diye feveran ediyorsunuz.
Bir ülke PKK’ya açıktan destek olsa sonra da Türkiye’de iktidar sivilleri öldürüyor diye yaygara koparsa ne düşünürsünüz?
Halep’in, o güzelim şehrin yerle bir olmasına üzülelim.
Fakat Şırnak yerle bir oldu. Binlerce aile sokaklarda yaşıyor, niye umurunuzda değil? Kış geliyor ve binlerce insan evsiz barksız sokakta yaşıyor, bu acı tablo niçin vicdanınıza, insanlığınıza dokunmuyor?
Nusaybin’de, Cizre’de, Şırnak’ta taş üstünde taş kalmadı niye tek bir gün dert etmediniz?
Halep’teki çocuk katliamına elbette ağlayalım.
Fakat Cizre’de yüzlerce genç yakılarak öldürüldü. İnsanlar çocuklarının cesetlerini poşetler içinde 3- 5 kilogram şeklinde aldılar, niçin en küçük bir vicdan belirtisi göstermediniz?
Her gün onlarca asker, polis toprağa veriliyor; niye canınız yanmıyor? Niye sesinizi yükseltmiyorsunuz?
“Terörle mücadele ediyoruz” diye öğretmenler tatile gönderildi, okullar kapatıldı. Bölgede 500 binden fazla çocuk okula gidemiyor. Bu acı tablonun sorumluluğunu niçin hissetmiyorsunuz?
Bu çocukların heba olan hayatlarını niçin dert etmiyorsunuz?
Ne olacak o çocukların geleceği? Ne olacak eğitim almadan büyüyen o çocukların durumu?
Bu ülke bu şekilde nereye varacak? Tamam Halep’e üzülelim de kendi ülkemiz niçin umurunuzda değil?
“Terörle mücadele ediyorum” diye Esad’ın yaptıkları yanlışsa bizim iktidarın yaptıkları niçin doğru? Bizim iktidarın yaptığı haksa, doğruysa, mecburiyetse, Esad’ın yaptığı niçin değil?
Kimilerinin “Çünkü bunlar Kürt. O yüzden görmüyorlar, itiraz etmiyorlar” dediğini duyar gibiyim.
Yanılıyorlar. Mesele Kürtlük meselesi değil.
Türkiye’de her kesimde olan bir hastalıklı yaklaşım iktidar mensuplarında da var.
Daha önce bir yazımda söylemiştim, tekrar edeyim: Dindarlar için sınırın öte yanındaki dindar, sınırın bu yanındaki Alevi’den, Atatürkçüden, solcudan daha kıymetli.
Kürt siyasi hareketi için sınırın öte yanındaki Kürtler sınırın bu yanındaki Türklerden veyahut dindarlardan daha kıymetli.
MHP’liler için sınırın öte yanındaki Türkmenler sınırın bu tarafındaki Kürtlerden daha kıymetli.
Böyle baktıkları için bu ülkede ölen, felakete uğrayanlara değil, inanç, etnisite, ideoloji üzerinden duygusal bağ kurdukları farklı ülkelerdeki insanların felaketine daha fazla üzülüyorlar.
Böyle baktıkları için kimisi başka ülkelerdeki Türkmenlerin, kimisi dindarların, kimisi Kürtlerin yaşadığı felaketleri bu ülkede yaşanan acılardan daha fazla önemsiyorlar.
Bu yüzdendir ki iktidar mensupları Halep’in yok oluşuna yüksek sesle itiraz ederken, Şırnak’ın, Sur’un yok oluşuna sessiz kalıyor. Halep’te ölen o masum çocuklara ağıt yakarken Cizre’de ölen sivilleri görmezden geliyorlar.
Dünyanın neresinde bir acı, bir dram varsa elbette insanlık gereği dert ederiz.
Fakat kendi ülkemizde olup bitene bu kadar duyarsız kalarak nereye varabiliriz?
Bu ülkede açılan her yara bizim yaramız. Hayatı söndürülen her çocuk bizim çocuğumuz. Yıkılan şehirler bizim şehirlerimiz. Evsiz kalan insanlar bizim insanlarımız.
Onların yarası, acısı hepimizin hayatını etkileyecek. Etkiliyor da.
Bunu görmeden bu kader ortaklığının farkına varmadan bir yere varamazsınız.
Varamıyorsunuz da zaten.