BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Fetih suresi 8. Ayette Hazreti Allah (cc) Efendimiz (s.a.v) hakkında “Muhakkak ki: Biz seni bir şahit, bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”
Bakara suresi 119. Ayette de; “Biz seni sırf Kur’an’la müjdelemen ve uyarman için gerçeğin ta kendisi olarak gönderdik…” buyurmaktadır.Yaratılan varlıkların en şereflisi insandır. İnsanlığın rehberi, kainatın yaratılış vesilesi, dünya gemisinin kaptanı ise Hz. Ahmed’i Mahmud-u Muhammed Mustafa’dır (s.a.v). Gemi sahile O’nunla ulaşacak, huzur güven ve emniyet onunla sağlanacaktır. Beşer kafilesinde hak yolunu tutanların en son durağı ise rıza makamıdır.
Merhameti sonsuz olan Rabbül alemin; Peygamberler kafilesini ve Nebiler Sultanını (s.a.v), Tevhit nurunu, nübüvvet varislerini, Hakk-ı temsil ve tebliğ yoluyla liyakatı olan kullarını o makama yüceltmek ve yükseltmek için göndermiş ve vazifelendirmiştir.Davanın çile ve ıztırabı ruhda, vicdanda, kalbde duyulmuyor, hissedilmiyorsa, anlatılanlar, yaşananlar muhatapta tesir icra etmez.
Şuara suresi 3. Ayette Cenab-ı Hak; Habibim, “Onlar iman etmiyor diye üzüntüden nerdeyse kendini yiyip tüteceksin.” buyurmaktadır.Allah’ın lütfedip bizlere tattırdığı iman nimetini, muhtaç olanlara, liyakatı bulunanlara tebliğ edip duyurmak, tattırmak için, darılmadan dayanarak, sevdirerek, darıltmadan gece gündüz fırsatları değerlendirmek, yangından insan kurtarırcasına gayret gösterip, dertlenmek gerekiyor.
Efendimiz (s.a.v), “Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin.” buyurmaktadır.Kalblere imanı sadece Allah kor, Allah sevdirir. Peygamberlere bile o yetki verilmemiştir. Fakat kimin kalbine imanı koyacağı meçhul olduğundan dolayı, bizler gücümüzün yettiği ölçüde Allah’ın verdiği fırsatları değerlendirip, bir tek Allah kulu küfür ve dalalette kalmayacak şekilde çırpınmamız, sebeplere tevessül etmemiz gerekmektedir.
Nitekim, Nahl Suresinde Hz. Allah “Habibim, senin vazifen Hakk’ı tebliğdir.”, “Sen sevdiklerine hidayet edemezsin.” buyuruyor.
Nebiler Sultanı Efendimizi (s.a.v), korumak için yıllarca müşriklere, düşman olan kavimlere karşı siper olan, kalkan olup çırpınan amcası Ebu Talib’in iman etmesini ne kadar arzu ediyordu. İman etmemesi karşısında ne kadar müteessir olmuştu. Onun için Hz. Allah (cc) mezkur ayetiyle Habibi Edibini teselli buyuruyor, ‘Hâdî’ yani hidayet verenin sadece Allah olduğunu, Allah dilemeden hiç kimsenin, sevdiği ana, baba, evlat, kardeş akraba ve arkadaşının, kim olursa olsun kalbine iman koyamayacağını Kur’an-ı muciz-ül beyan hatırlatmaktadır.
Bugün tebliğ sorumluluğu Nebiler sultanına gönül vermiş Hakk’ı tutup kaldırma noktasında büyük mesuliyet yüklenmiş olan, ehl-i iman olarak bizlere aittir.Bu vebali vicdanımızda duyarak, yarın Allah’ın huzurunda kendimizi ve Resulullah’ı (s.a.v) mahçup duruma düşürmemek için sulhün temsilcileri, emniyetin bekçileri, ümit kahramanları ve yaşamak için değil, yaşatmak için yaşayanlar olarak, darılmadan dayanarak, dikleşerek değil dik durarak, fitne fesat çıkarma değil ıslahçılar olarak ihlas, samimiyet, vefa sadakat ve düşmanımıza karşı bile adaletle, hak ve hakkaniyetle, ahlak-ı aliyeyi islamiye ile peygamberane bir duruş sergilemek zorundayız.
Ali İmran suresi 110. ayette Hz. Allah (cc) “(Ey ümmet-i Muhammed) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyilikleri yayar, kötülükleri önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız…”
Demek ki; ümmeti Muhammed’in vazifesi başta Tevhidi, Allah’ın varlığı ve birliğini anlatma, sonra da iyiliği yayma kötülüğü önleme vazifesidir. Bu vazifeyi deruhte etmekle “hayırlı ümmet” vasfını kazanmış olacaktır. Bu şerefe mazhar olup ta kaybetmek, ne büyük bir talihsizliktir.
İmanda esas olan kalbin tasdikidir. İmanda kemal ise; emr-i bil mar’ruf, nehy-i anil münkerdir. Hz. Üstad, “Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir. Aklın nuru, fünunu medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.” (Münazarat 300) demektedir.
Aklı fenni ilimlerle, vicdanı dini ilimlerle mücehhez, Allah’ın her an gözetimi altında yaşadığına her hareket ve sözlerinin bir gün ötede hesabının sorulacağına inanarak hayatını tanzim eden nesiller yetiştirmek suretiyle “saadet-i dareyn” elde edilmiş olacaktır.Kafa
lar ilimsiz, vicdanlar imansız ve paslı ise, dünyanın her türlü zineti, saltanatı, maddi refahı, insanları mutlu ve huzurlu etmeyecektir.Cenab-ı Hakk, her şeye bir kemal noktası belirlemiş ve o nihai noktayı peygamberlerin şahsında yarattığı mucizelerle tayin etmiş, kullarının o zirvelere çıkmaları için teşvik buyurmuştur.