Allah (cc) bizleri; Hakk-a ayna olmak, model olmak ve onu temsil etmek için yaratmıştır. Dünya ile pamuk ipliği ile bağlıyız. İlahi davet her an kapımızı çalabilir. Hayatımızı uzatma ve kısaltmaya muktedir değiliz. Kainatın ve hayatımızın tasarrufu, herşeyin hakimi ve sahibi olan Allah’a aittir.
Okyanus içinde boğulmakta olan insanın çırpınması gibi, şu kainat denizinde, dünya dalgaları arasında hayata tutunmaya çalışan insan, mülkün hakiki sahibi Allah’a “ne olur, tut elimden Allah’ım” diyerek şu kısa, geçici dünya hayatının fani geçici, kabirle sona erecek lezzet ve cazibeleriyle boğulmadan, şakası olmayan ölümsüz ebedi hayatı kazanma yolunda çırpınması gerekirken, her an başına yıkılması muhtemel dünya menfaatı, makamı ve rütbesi uğruna, nice mazlum ve mağdurların hakkına tecavüz ediyor, zulümde şeytanla, Nemrut, firavun ve deccallarla yarışıyor.
Bugün dünyanın, insanlığın ve alem-i İslam’ın en çok muhtaç olduğu şey örnek insanlardır. Dünya ve ahiret dengesi, ruh ve beden bütünlüğü, iman ve ilim, kalb ve akıl izdivacı içinde marziyatı ilahiye kalbini kilitlemiş inandığı hak bildiği dâvâsını hiçbir şeye alet etmeyen örnek, model, bakıldığı zaman Allah’ı hatırlatan insana, böyle insanlardan müteşekkil şahsi maneviyeye, ümmet-i Muhammed’e (s.a.v) ihtiyaç duymaktadır.
Tevhidi kendine mihrap yapan, istişarenin hakkını veren, sebeplerde kusur yapmadan olup biten herşeyi Allah’tan bilen, çekilen sıkıntılara sabırla karşılık verip, arınmaya çalışan müstakim insanlara ihtiyaç vardır. Ahzab suresi 23. ayette Allah “Müminlerden öyle yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlarını ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi kimi de şehitliğini gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” 24. ayette ise “Allah, böylece sadık kalanları, doğruluklarına karşılık ödüllendirecek, münafıkları da dilese azaba uğratacak veya tövbe nasip edip tövbelerini kabul buyuracaktır. Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).” buyurmaktadır.
İnsanı bir bütün olarak ele almalı. Maddesiyle manasıyla, ruh ve bedeniyle, aklı ve iradesiyle, uzuvları ve latifeleriyle, muhabbet ve öfkesiyle, sevgi ve nefretiyle, itaat ve isyanıyla, iman ve küfrüyle, helal ve harama bakışıyla, zengin fakir, sağlam sakat, alim cahil, akıllı ve delisiyle tekebbür ve tevazuu ile, velisi ve delisiyle müşterek ele almalı ve ona göre değerlendirilmelidir.
Bundan sonra seviyesine göre, kavli leyyinle gerçekleri hakikatleri insanların hazmedeceği şekilde muhtaç olanlara anlatmalı, Allah’ı ve Resulullahı bütün insanlara sevdirme gayreti içinde olunmalıdır.
Allah Resulü: “Allahı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin” (Taberânî) buyurmaktadır.”
İslam, kendisinden üstün olana değil, daima aşağıda olanı görmeyi, ders-i ibret alıp şükretmeyi emretmektedir. İnsan, hayatını bütünüyle Allah’a teslim etmeli, O’nun yolunda istihdam edilmiş olmanın mutluluğunu vicdanında duyup bize verilen fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye bakmalıdır.
İnsan için en büyük kazanç ve kayıp Allah’ın huzuruna götürdükleridir. Örnek insan gözleri fizik ötesi alemlere açık, imanları sağlam, ümitleri güçlü, çirkin gibi görülen hadiselerin arkasındaki güzellikleri gören, musibetlere yenik düşmeyen, zalimin zulmüne, fırtınaların şiddetine, ortamın yaşanmaz hale gelmesine takılmadan, fevkalade gerilim ve teyakkuz içinde, ruh bedenden ayrılacağı ana kadar vazifesine koşar, sabır içinde şükreder.