[MEHMET YILDIZ-TR724.COM]
ABD’nin 45’inci başkanı seçilen Donald Trump, zafer konuşmasında ‘Bütün ulus olarak hepimizin bir araya gelme zamanı. Bütün ABD’lilerin başkanı olacağım. Seçimlerde beni desteklemeyenlerin de yardımına başvuracağım’ demiş. Devamında, büyümeyi iki katına çıkaracağını, ABD ekonomisini ‘bir numara’ yapacağını, yolları, köprüleri ve hastaneleri yeniden inşa edeceğini söylemiş.
Bu sözler bir yerden tanıdık geliyor mu size de?
2011’de seçimleri kazanan Erdoğan da benzer bir konuşma yapmıştı. ‘Hangi partiye oy vermiş olursa olsun her bir kardeşimizin huzur, güven, barış ve adalet içinde yaşamını idame ettireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın’ dedikten sonra Türkiye bambaşka sulara yelken açtı.
2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıktan sonra AK Parti Genel Merkezi’nde yaptığı balkon konuşmasında ‘Sadece şahsıma oy verenler değil, oy vermeyenler de kazanmıştır. Sevenlerimiz kadar sevmeyenlerimiz de kazanmıştır’ diyerek herkesi kucaklayacağı mesajını verdi.
Normal demokrasilerde seçmen kendisine verilen vaatlerin takipçisi olur. Peki bizde o günden sonra ne oldu, bu vaatlerin ne kadarı gerçekleşti?
Yüzde 50 memnunsa iş tamam
Türkiye’nin yüzde 50’sini memnun ettiği sürece saltanatının devam edeceğini keşfeden Erdoğan, içeride bütün ülkeyi yangın yerine çevirme, dışarıda itibarımızı sıfırlama pahasına kararlı bir şekilde adımlar atmaya başladı. Buna ilave olarak kirli oyunlarla dizayn ettiği ve asla iktidar alternatifi olamayacak muhalefet de konumunu sağlamlaştırdı.
Türkiye’nin yarısı hayatından memnun. Zira diğer yarısının elindekilerin alınıp kendisine verilmesinden pek rahatsız görünmüyor. Bir zamanlar ‘devlet yardımları’ ile seçim kazanan AKP, herkesten aldığı vergileri büyük ölçüde yandaşlarını memnun etmek için kullanmakta. 2015’te toplam sosyal yardım harcaması tutarı 28.5 milyar lira olarak gerçekleşmiş. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre 1 milyon 93 bin aile düzenli yardım alıyor. Bu da yaklaşık 15 milyon kişiye yardım edildiği anlamına geliyor. İş dünyasında zaten işin çivisi çoktan çıktı. Neredeyse bütün ihaleler yandaş iş adamlarına gidiyor. Kazara arada düşük fiyat verip kazanan olsa bile ihale iptal edilip tekrar yerine gidiyor.
Gasp rejimi iş başında
Erdoğan ve AKP hükümeti son 1 yıldır yeni bir safhaya geçti: Kendinden olmayanın elindekini alıp kendinden olana vermek. Hukuk devleti rafa kaldırıldı ve tam anlamıyla bir gasp rejimikuruldu. ‘Tanıdık’ üç beş sulh ceza hakiminden alınan uydurma kararlarla alın teriyle kazanılmış Anadolu sermayesine göz dikildi. Kaynak Holding ve Bankasya ile başlayan bu süreç medya kuruluşlarına kayyım atama kılıfıyla el koymaya kadar devam etti. Her el koymadan sonra gelen tepkiler absorbe edildikçe yeni el koymalar takip etti. Ta ki 15 Temmuz’a kadar..
Usta’ca kurgulanmış 15 Temmuz kalkışması, Erdoğan’a o güne kadar yapmak isteyip de yandaşlarının bile ‘bu kadar da olmaz’ dedikleri için yapamadığı her şeyi yapma fırsatını verdi. Art arda yayınlanan OHAL kararnameleriyle Türkiye’nin yarısının elinde ne varsa alınıp bir kısmını kalan yarısına bir kısmını kendisine peşkeş çekme dönemi başladı.
Önce Hizmet hareketine yakın ne kadar şirket varsa (zaten uzun zamandır hepsi bir bir fişlenmişti) hepsinin malları elinden alınıp önce TMSF’ye devredildi. Son bilgilere göre 550’ye yakın şirkete el konulup TMSF’ye devredilmiş. Bu şirketlerin toplam aktif büyüklüğü 30 milyar, ciroları 10 milyar lirayı aşıyormuş. Tabi bu rakamlar TMSF’nin azaltarak ilan ettiği rakamlar. Sadece Koza İpek grubunun 20 milyar dolarlık maden rezervinin olduğunu Akın İpek twitter hesabından açıklamıştı. Şimdilerde hangi şirketin hangi yandaşa verileceği pazarlıkları sürüyor.
Geçtiğimiz günlerde Sabah Grubunun yayını Para Dergisi’nin haberine göre birçok şirkete şimdiden talipliler varmış. Boydak Holding’in en önemli markası İstikbal Mobilya için Vestel, Taç, Linens gibi markaların sahibi Zorlu Holding teklif vermeye hazırlanıyormuş. Zorlu, İstikbal’i alır ise Taç ve Linens mağazalarıyla sinerji oluşturacaklarmış! Koza İpek’in milyarlarca dolarlık mal varlığına göz koyan kişi de sürpriz değil elbette. Adam öldürmeye azmettirmekten kesinleşmiş müebbet hapis cezası bulunan Metro Holding’in patronu Galip Öztürk, geçtiğimiz günlerde aff-ı şahane (!) ile Türkiye’ye dönmüş ve ayağının tozuyla Koza İpek holdinge talip olduğunu açıklamıştı. Parasının kaynağının da son dönemde nedense ülkemize pek bir alaka gösteren Katar sermayesi olduğunu söylemişti.
Kamuda yaşananlara gelince…
Dün sonuncusu yayınlanan KHK’larla TSK, Emniyet, Milli Eğitim, Diyanet ve diğer kamu kurumlarından yüz binden fazla devlet memurunun işine son verildi. Hizmet hareketine ait okullardan 21 bin, Milli Eğitimden 28 bin öğretmen işten atıldı ve öğretmenlik lisansları iptal edildi. Orduda görev yapan rütbeli subayların neredeyse tamamına yakını ihraç edildi, TSK bitirildi. Adeta devletin hafızası silindi, beli kırıldı.
Ortaya çıkan bu muazzam boşluk nasıl kapatılacak? Şimdi bütün yandaşların iştahını kabartan bir istihdam alanı açılmış oldu. Erdoğan ve AKP iktidarı kendisine kayıtsız şartsız destek veren herkese borcunu bu şekilde ödeyecek. Yan komşusu ya KHK kararıyla işinden atılmış, ya da hapse tıkılmış, çoluk çocuğu açlığa mahkum edilmiş AKP seçmeni de kavuştuğu bu imkanların çılgınca tadını çıkaracak.
Dolgu malzemesi hazır
Gasp edilen şirketlerin kimlere peşkeş çekileceğini az çok biliyoruz. Peki kamuda ortaya çıkan boşluk kimler tarafından doldurulacak?
TSK’da ortaya çıkan boşluk Erdoğan’ı günahı kadar sevmeyen Ergenekon, Balyoz ve Perinçek ekibi tarafından, emniyet teşkilatı, SADAT tarafından, yargı Perinçek, Bahçeli ve az sayıda Hakyol’un batıl tetikçilerinden oluşan koalisyon tarafından, Milli Eğitim, parti teşkilatlarından referans verilmiş AKP seçmeni tarafından doldurulacak.
Bu arada hizmet hareketi mensuplarına yer açmak için cezaevlerinden çıkarılıp toplumun içine salıverilen 40 bin kişiyi (becerebilselerdi 4 bin tecavüzcüyü) unutmayalım.
Şimdi şu cümleleri bir daha okuyalım:
‘Hangi partiye oy vermiş olursa olsun her bir kardeşimizin huzur, güven, barış ve adalet içinde yaşamını idame ettireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.’
‘sadece şahsıma oy verenler değil, oy vermeyenler de kazanmıştır. Sevenlerimiz kadar sevmeyenlerimiz de kazanmıştır’
Doğru mu? Yalandan kim ölmüş diye boşuna dememişler.