[ERMAN YALAZTR724.COM]
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 30 Haziran 2007’de Erzurum mitinginde, yanında getirdiği idam ilmeğini çıkarıp, “İp alacak paran yoksa al da as” diyerek vatandaşların üzerine atması, şaşkınlıkla karşılanmıştı. Polemiğin temeli dönemin Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Abdullah Öcalan için ‘sayın’ şehitler için ise ‘kelle’ ifadelerini kullanmasıydı. “Öcalan’ın sen asmadın, ben asmadım” kavgası çok uzamadı. Nalburdan alınan urgan ortada kaldı.15 Temmuz darbe girişiminden sonra miting meydanlarını bu vaatle coşturan ise artık Erdoğan. Roller değişti. “İdam yakın merak etmeyin. Hükümetimiz parlamentoya bunu getirecek. Ben inanıyorum ki parlamentodan bu da geçer. Bana da geldiği zaman ben de onaylarım” nakaratını tekrar ediyor Cumhurbaşkanı. Derdi darbecileri bulmak olmayan yargı gibi onun da derdi idamdan ibaret değil anlaşılan. Çünkü idam tartışması adalet mekanizmasından, Avrupa Birliği ve dünya ile ilişkilere, dindeki yerine kadar birçok tartışmayı beraberinde getiriyor/getirecek.
15 TEMMUZ, İDAMIN BAHANESİ
Başkanlıkta olduğu gibi idamda da topa giren Bahçeli, “Getirin Meclis’e” diye çağrı yaptı. Ve Erdoğan’la 15 Temmuz’dan sonra yürüttüğü tandemine bir de idamı ekledi. İkili Perşembe günü Saray’da buluştu. İddiaya göre Bahçeli idam cezasının anayasa paketinden ayrı getirilmesini isteyerek PKK lideri Abdullah Öcalan’ı da kapsamasını talep etti.
Akredite gazeteci Abdülkadir Selvi ise birgün önce, Erdoğan’ın Saray’daki bakanlar kurulunda konuyu masaya getirdiğini yazdı. Erdoğan bir bakanın yüzüne bakmış ve demiş ki, “Peki benim 241 şehidim ne olacak?” Sonra eklemiş: “Onları öldürenler hesap vermeyecek mi?” Bu kulis bilgilerine göre idam, savaş, savaş tehdidi, terör suçları, darbeye teşebbüs, çocuklara karşı cinsel istismar konularını içeriyor. AKP’nin önünde duran engellerden biri Anayasa’nın 15. maddesi yani ‘suçlar ve cezalar geçmişe yürümez’ hükmü imiş. Ancak Erdoğan ve AKP cezayı Fethullah Gülen ve darbe iftirasıyla hedefe koyduklarına uygulamak istiyormuş. Ona da bir formül üreteceklermiş.İdamın ‘dili ve mişli geçmiş zaman’ hikayesi yakın dönem için böyle. Peki gerçekten idam cezası getirildiğinde neler olacak? Erdoğan, Bahçeli ve AKP ne istiyor?
1999’DA VERİLEN İDAM CEZASI NASIL BEKLETİLDİ?
Türk Ceza Hukuku’ndan idam cezasının kaldırılmasının tarihi çok uzak sayılmaz. İdamın kaldırılması, Abdullah Öcalan hakkında verilen idam kararının Yargıtay tarafından onaylanmasından hemen sonra gündeme gelmişti (29 Haziran 1999). İdam kararı Meclis’e sunulmak üzere Başbakanlığa iletildi. Ancak başbakanlık kararı TBMM’ye göndermedi ve uygulanması için kanun çıkarılamadı. DSP-MHP-ANAP iktidarının en kritik kararıydı bu. Sonra Öcalan’ın avukatlarının AİHM başvurusu kabul edildi ve Türkiye de mahkeme kararına uyacağını kabul etti. İhtiyati tedbir kararı gerekçesiyle Öcalan dosyası Başbakanlık’ta 2 yıl boyunca bekletildi.Gazeteci Ertuğrul Özkök, o yıllarda Hürriyet gazetesini yönetiyordu. 28 Nisan 2012’de yazdığı bir yazıda, o günlerle ilgili çok ilginç bir ifşaatta bulunmuştu. Buna göre, Ağustos 1999’da dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, medya yöneticilerine sırasıyla brifing vermiş, Öcalan’ın asılmaması için kamuoyu oluşturmalarını talep etmişti.
İDAMI AKP KALDIRMIŞTI
9 Ağustos 2002 Avrupa Birliği 3. Uyum Paketinin ilk maddesi barış zamanında idam cezasının kaldırılmasıyla ilgiliydi. Buna göre idam cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilecekti. AK Parti iktidarı geldi ve Kasım 2003’te İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye ek, Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair 6. Protokol’ü onayladı. 14 Temmuz 2004 ‘te çıkarılan 5218 Sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun ile idam cezası kesin olarak kaldırıldı. Ardından da İnsan Hakları Ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye ek, ölüm cezasının her durumda kaldırılmasına dair 13. Protokol kabul edildi. Erdoğan-Bahçeli ikilisi başarılı olursa bundan sonra şunlar yaşanacak muhtemelen. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bu iki protokolüne (6 ve 13) tarafı olmaktan çıkacak. AİHM zorunlu yargı yetkisine dair sözleşmeler feshedilecek. Yani Türkiye artık AİHM kararlarının tanımadığını ilan etmiş olacak. Yetkisini reddetmiş sayılacak.
4 YILLIK TEK ADAMLIK KARNESİNİN NETİCESİ
Kitle psikolojisine yedirilmiş idam oyunu Türkiye’yi Avrupa’dan koparacak. Ki HDP genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte milletvekillerinin tutuklanması da buna benzer bir zemine getirdi Türkiye’yi. Son 4 yıl karnesi tek adamlık üzerine kurulu Erdoğan, Türkiye’nin batının yanında durmasını ister bir görüntü çizmiyor zaten. ABD ve AB ile derin ayrılıklar, Suriye ve Irak’ta burnuna kadar bataklığa saplanmış bir dış politika, 15 Temmuz’dan sonra zirve yapan insan hakları ihlalleri ve zulüm, Rusya ve Avrasya’da yer aramalar… Her ülkeyle şantaj ve tehdit merkezli diplomasi…
ERDOĞAN KOPUŞU MU HIZLANDIRMAK İSTİYOR?
Bütün bu gelişmelerin üstüne idamı, tutuklamaları koydunuz mu, tuz-biber her şey tamam oluyor. Üstelik şimdi idamı evrensel hukuk ve anayasa normlarının ötesinde geriye dönük uygulamak istiyor AKP-Erdoğan rejimi ve destekçisi Bahçeli. Burada tek soru akla geliyor. Erdoğan batıdan kopuşu hızlandırmak mı istiyor? Galiba öyle. Çünkü anayasa ve evrensel hukuku ihlal eden suç çetelesi ve ailesiyle birlikte anıldığı yolsuzluk vb iddialardan kurtulmanın, direksiyon hakimiyetini kaybetmemenin tek yolu, bütün ipleri koparmaktan geçiyor diye düşünüyor muhtemelen.
SANDIKTA OY GELİR Mİ BU URGAN ATMALARLA?
Bir de işin sandık kısmı var ki, ihmal edilmemeli. Olası yakın dönem başkanlık referandumu ya da seçimlerde Kürt oylarından umudunu tamamen kesen Erdoğan, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde Bahçeli’den daha çok milliyetçi olduğunu gösterdi. Meydanlar yetmedi, Osmanlı Ocakları vb. yapılanmalar bile kuruldu. Ülkücü-İslamcı senteziyle AK gençlik, trol masasından sahalara meydanlara sürüldü. İşini de iyi yaptı aslında bu tayfa. Hürriyet’i bastı iki kez, Ahmet Hakan’ı bir güzel dövdü, hizaya getirdi. Sedat Peker kadroya girince, “oluk oluk kan akacak” naraları attı. Yetmedi, 15 Temmuz darbe girişiminde ‘sahadaydı’. Linç edilen asker ve faili meçhullerin ilerde belki de adresi bu yapılar çıkacak.
İSTİKLAL MAHKEMELERİ VE 27 MAYIS CUNTASININ İDAMLARI
Cumhuriyet tarihinde idam iki kez geriye dönük olarak uygulandı. Takriri Sükun Kanunu’nu çıkaran tek parti rejimi İstiklal Mahkemeleri’nde Menemen’de kıyım yaptı. 27 Mayıs cuntası Sıddık Sami Onar’ın hukuk fetvasıyla aynısını uyguladı. Merhum Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanının idamını icra etti. Bir de 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin sağ-sol ayrımı yapmadan uyguladığı idam kararları var ki, o zaten çiçeği burnunda gençlerin, vatan evlatlarının kıyımı demek. Acısı, sızısı herkesin içinde. Bütün bunları tartışırken şu haklı soruya da cevap vermek gerekiyor. Darbe ve darbeye teşebbüs gibi suçlar en ağır şekilde cezalandırılmayacak mı? Elbette cezalandırılacak. Hem bütün şüpheler, iddialar didik didik edilerek yargılama yapılacak. Manzara öyle mi peki? Değil. Hali hazırda 40 bin insanın neden tutuklu olduğu, 100 binden fazla insanın işini, 1 milyona yakın insanın evini barkını, okulunu neden kaybettiğini izah edecek bir adalet terazisi yok. Zulüm üstüne zulüm yapılıyor darbe gerekçesiyle. Kulplar hazır: paralel, terör, ihanet, devletin bekası…
TÜRKİYE, AVRUPA KONSEYİ’NDEN DIŞLANIR
Erdoğan’ın meydan gazıyla giden bu sürecin sonu Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden dışlanmasını beraberinde getirecek. Avrupa ülkelerinde idam cezaları neredeyse 1-2 asırdır uygulanmıyor. Örneğin Finlandiya (1826), Norveç (1875), Danimarka (1892), İsveç (1910), Hollanda (1850), Portekiz (1867) , Almanya (1949) ve (Mussolini’nin kısa bir süre geri getirmesi dışında) İtalya (1890) idam kararını uygulamıyor.En son cezayı kaldıran Fransa’da yaşanan tartışmaları Kürşat Bumin kaleme almış dün. Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın idam isteyen kitlelere rağmen, devlet adamlığı ve demokrasi duruşuyla işi kurtardığını, ‘milli irade’ye sırtını dönüp evrensel ilkelerin arkasında durduğunu ve tarihe böyle geçtiğini anlatmış. Fransa’da idam cezası kaldırılırken Mitterand seçimi de kazanmış ve iki yıl içinde yasa çıkarılmış.
ADALETİNİZ YAŞATIYOR MU, ÖLDÜRÜYOR MU?
Adalet Bakanı Robert Badinter’in, meclisin bu olağanüstü toplantısında milletvekillerine yönelttiği cümleler Avrupa’daki demokratikleşme tarihinin de altın varaklı sayfalarına geçecek cinsten. Badinter şöyle hitap sesleniyordu Meclis’ine: “Yarın, sizin sayenizde Fransız adaleti artık öldürmeyen bir adalet olacaktır.”
Bizim adalet sistemiz bırakın yargılamayı, şimdilerde cezaevlerinde, gözaltılarda insan öldürüyor. Zaten adelet dağıtma vs gibi bir üst medeni değere sahip çıkacak yönetici ve hukuk adamı kalmadı memlekette. ‘Adalet mülkün temelidir’ yazısı mahkeme duvarlarında asılı kaldığı şu günlerde böyle bir fanteziyle avunmaya da gerek yok. Demokrasisi bir kişinin hırsları yüzünden iğdiş edilmiş bir ülkede; yasama, yürütme, yargının tek elden yönetildiği bir düzende adalet arayışları da beyhude geliyor. Ümitsiz olmayalım, ama durum bu. Birçok şey sıfırlandığı gibi adalet de sıfırlandı, karartıldı. Kanunlar artık, icracıların niyetlerinin sadece payandası.
ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALAR ÖNCE SAHİPLERİNE ZARAR VERDİ
Ancak şunu da eklemeden geçmeyelim muhafazakar ya da sağ siyasetin aktörleri ne zaman bu tür antidemokratik kararların yanında yer alsa hep ve ilk önce kendileri zararını gördü. Ceza yasasının eski, meşhur 141, 142 ve 163. maddeleri eliyle Türkiye’nin aydın insanları tırpan yedi hep. Sap döndü, keser döndü, hesap yine mütedeyyine çıktı; demokratları, aydınları biçti. Roma arenalarında aslana atılmış insanların çiğ çiğ yenmesini bekleyenlerin psikolojisi ile ve ‘reislerinin vesayeti arzusuyla’ “İDAM! İDAM!” diye çığlık atanlara duyurulur; iş gelir size patlar, Allah göstermesin…
12 Eylül’de 47 kişi terör olaylarına karıştı diye idam edildi. 27 Mayıs’ta bir başbakan ve iki bakan idam edildi. 1972’de üç genç ipe götürüldü. İstiklal Mahkemeleri’nde 5 binden fazla insan idam edildi. Sağcı-solcu, dindar-mürteci… Hepsine bir kılıf uyduruldu. Vatan evlatlarının canı yandı. Tarih böyle diyor.