Evet, hiç üzülmeyiniz, zâhiri kaybınız yüzde ancak iki. Hatta hiç yok… Kazanç ise hesapsız. Musibetlerde, zelzelelerde giden mallar mülkler kat kat sevap getirecek sadakalar hükmündedir. Ölümler, şehitlik kazandırır. Üzülmemek elbette elde değil ama işte neticesi de bu…
Bizim değil bir İngiliz araştırmacı olan Robert Curise’in tesbitine binâen durum kendi ifadesine göre aynen şöyle: “Hizmeti on yıl inceledim: Hizmetin dünya çapında yetişmiş insan gücünün mali değeri; mevcut mal varlığının, % 98’idir.” Bu ne demektir? Hizmetin yetişmiş insan gücü, bütün mal varlığı ile beraber hesaplandığında % 100 olursa, bunun % 98 ayrılınca geriye % 2 kalır. Yani şu anda birileri tarafından gasbedilenler sadece % 2 kadar. Hiç unutmayalım, şimdi dünyanın ileri ülkelerinden Almanya ve Japonya İkinci Dünya Savaşından sonra yerle bir edilmiş haldeydi… Ama bir sistemi ve yetişmiş insanları vardı. Kısa zamanda her ikisi de derlendi toparlandı ve dünyada hak ettiği yere geldi. Sistemi olmayanlar ve yetişmiş elemanı bulunmayanlar, savaşa girmemiş olsalar bile yerlerinde saydılar.
Maddi olarak düşünecek olsak bile, pek çok yer altı ve yer üstü zenginliklere, tabiî olarak sahip olan bazı üçüncü dünya ülkelerinin açlıktan ve fakirlikten kırılıp gittiklerine, bütün dünya petrollerini yağmalarken arabalarına benzin koyabilmek için uzun uzun kuyruklar oluşturduklarına şâhit oluyoruz. Bunun sebebi nedir? Elbette bir sistemlerinin olmayışı ve yetişmiş insanlarının yani çağıyla yüzleşecek ve hesaplaşacak, iş yapacak elemanlarının bulunmayışıdır. Hz. Ali Efendimizin buyurduğu gibi, evlatlarıni yaşayacağı çağa göre yetiştirilmesi çok önemlidir.
Bugün İslâm Dünyasında ilim yüklü nakilciler pek çoktur. Ama bu âyet, bu hadis bugün ne ifade ediyor? Asr-ı saadette cereyan eden olaylar, siyer felsefesine göre bugün ne mânâya geliyor? Materyalist ve dinsiz felsefenin iddialarına, âyetler günümüze göre nasıl yorumlanır, bunlar bilinmezse, nasıl Müslümanca yaşanabilir?
Onun için, tırmanma şeridine hazırlıklı olmamız ve her şeyi Allah’tan bilmemiz için Cenab-ı Hakkın bazı şeylerden bizleri mahrum etmesinin hikmetini anlayıp duaya ve istiğfara sarılalım. Mâlum bu hizmet Rahim ve Hakîm isimlerine mazhardır…İslâm Dünyasından tanıştığımız âlimler var, bilgilerine ve birikimlerine hayran olmamak mümkün değil ama onlar hizmetin fedakâr esnafına ve cefâkâr eğitim gönüllüsü adanmış ruhlu öğretmenlerine hayranlar!.. “İslam dünyasında çok zenginler var. On hastane on okul yaptırsalar, zenginliklerinden pek bir şey eksilmez. Bu kolay… Bunu yapanlar da var. Ama Efendimizin (S.A.S.) Tebük Seferinde ‘Yâ Ebu Bekir ne veriyorsun?’ sorusuna ‘Malımın hepsini!.’ ‘Yâ Ömer sen ne veriyorsun?’ sorusuna ‘Malımın yarısını veriyorum.’ dedikleri gibi her sene benzer fedakârlıklar göstermek kolay değil… Bunu ancak sahabe ve onun yolunda olanlar yapabilir… Bizde öyle âlimler var, size, sorun, fedakârlığı, cefâkarlığı, ihlâsı bir anlatsınlar, hayran hayran dinlersiniz. Bu profesörlere, Mısır’ın İskenderiye’de açılan üniversitesinin bir bölümüne koyacak profesör bulamadık. ‘Siz Kâhire’de birkaç tane bulunuyorsunuz, haydi biriniz oraya gidiniz. Hem de maaşınızdan hiçbir şey eksilmeyecek. Ayrıca İskenderiye, Türkiye’nin İzmir’i gibi güzel bir yer, sıkıntı yok’ diyoruz o ihlastan, fedakârlıktan bahsedenler asla gitmiyorlar. Ama sizin öğretmenleriniz Türkiye’nin güzelliklerini bırakıp eksi -40 veya elli, +artı 40 veya elli olan ülkelere hiç tereddütsüz gidiyorlar. İşte bu, sahabî ahlâkı ve yüceliği. Onların yollarında olanları Cenab-ı Hak muvaffak kılacaktır, inşallah” diyorlar…