[VEYSEL AYHAN-TR724.COM]
Türkiye’de artık adalet, hukuk ve vicdan kelimelerinin bir
anlamı kalmadı. Ali Bulaç iki yıl önce “AK Parti Çanakkale Savaşı’ndan sonra
başımıza gelen en büyük felaket” diyordu. Felaket 5 ay önce onun da kapısını
çaldı. Aylardır hiçbir hukuki gerekçe olmaksızın diğer yazar ve gazeteciler
gibi hapiste. Türkiye’nin şimdiki hali için ne diyordur bilmiyorum. Sadece
yazar ve gazeteci değil 40 bin masum insan sadece “Cemaat’ten olma ihtimali”
üzerine hapiste savaş esiri gibi tutuluyor. İddianame hazırlanmıyor. Çünkü
yazacak hukuki gerekçe yok.Bugün size “Erdoğan’ın nefret ve kin savaşı” mağduru bir ailenin
dramını aktaracağım.
EŞİ
TUTUKLU BİR HANIMEFENDİ’NİN MEKTUBU:
“… Söylenecek çok şey var fakat nasıl anlatmalı nereden
başlamalı bilemedim.
Şöyle söyleyeyim siz hiç hayatta kimsesiz ve çaresiz kaldınız
mı?
İçinizde kasırgalar, fırtınalar birbiri ardına esti mi ve
hayatta Allah’tan sonra sırtınızı yasladığınız insan bir sabahın kör
karanlığında sizden koparıldı mı?
O götürülürken arkasından şaşkınlıkla baktınız mı hiç?
Hayatın yükünü iki kişi omuzlarken, bu yükün tek kişinin omzuna
bindiğini, içinizdeki yangın tüm dünyayı yakacak kadar büyükken bunu bir damla
gözyaşı ile söndürmeye çalıştınız mı?
Canınız yanarken çocuklara yemek yedirip ders çalıştırmaya
çalıştınız mı?
Onun yokluğunu ve o boşluğu nasıl yapsam da doldursam deyip
saatlerce ağladığınız oldu mu?
‘Ne olur Allah’ım çocuklarım bu gece ağlamadan uyusunlar’ diye
dua dua yalvardığınız oldu mu?
Çocuklarınıza gözyaşınızı göstermemek için geceleri gizli gizli
ağladığınız oldu mu?
Ve en acı vereni de Annesi üzülmesin diye çocuğunuzun gizli bir
köşede ağlayarak Allah’la konuştuğunu görmek, içini gözyaşlarıyla Allah’a
döktüğünü gece yarısı fark etmek.
Okulu kapanan ve bilmediği bir ortamda başka bir okula başlayan
bir çocuğun günlerce adı ‘Fethullah’ diye ve o malum okullardan gelme diye
dalga geçilmesi, sevdiği saydığı insanlara terörist yaftası vurulması ve
bunların o küçük çocuk kalbini incitmesi ve sizin yıkılmanız…
Artık bizim evde her şey ‘babam gelince yaparız’ diye ertelenir
oldu. Bazen yemek yerken bile ‘eşim veya babam bunu çok severdi. Babam olsa böyle
yapardı gibi’ kelimelerle konuşuyoruz. Bu vesilelerle hatırlıyoruz.
Ama Allah bizimle. Bunu hissediyoruz. Çok değişik şeyler de
oluyor yaşıyoruz. Gerçi dışarıdan bakan için yani herhangi biri için önemli mi
bilmem ama bazen çocukların ağzından çıkanların hemen gerçekleştiği oluyor
hatta içimizden geçirip dillendirmediklerimiz bile.
Mesela bir gece bizim bir akrabamız gece geç saat bir fotoğraf
paylaştı bizimle. O gece eşiyle balık yemişler onun resmini gönderdi. Ben de
içimden geçirdim dedim ki biz de her hafta sonu böyle yapardık. Balık sezonu
açıldı. Eşim balığı çok sever. Karadenizliyiz hepimiz severiz balığı. Ertesi
gün bir arkadaş aradı ‘abla müsait misin’ diye. Geldiğinde elinde bir paket
vardı. Dedim ‘bu ne?’ Balık, dedi. Hatta pişirilmiş. Ben şoktayım tabi.
Birincisi balık. İkincisi ise pişirilmiş olması. Normalde balık severim ama
evde pişirmem. Kokusu her yere siner diye. Akşam bizim oğlana gösterdim demez
mi ki o da ‘anne dün gece benim canım çok çekmişti’ diye. Gizlemiş alamayız
üzülürüm diye söylememiş bana. Bu sadece biri. O kadar çok oluyor ki saymakla
bitmez.
Mesela kıza ayakkabı almam lazım. Dua ediyorum çok pahalı
olmasın diye. 50-60 liradan fazla olmasın diye. Ayakkabı almaya gittik. Kızımın
beğendiğini bulduk. Seri sonu indirimde. Gayet güzel bir ayakkabı aldık. 20
lira. Sanki bize ayrılmış gibi. Ayak numarası tam istediğimiz numara. Bu ve
bunun gibi birçok şey yaşadık ve yaşıyoruz.
Nedendir bilmem özellikle çocukların ağzından çıkan dua gibi
hemen oluyor. Hatta bir keresinde takıldım oğlum M’e. ‘Her dediğin gerçek
oluyor, babanın gelmesini de iste de baban gelsin’ diye
Her şey bir yana, maddiyat da, maneviyat da, varlık da bizim
için yokluk da. Narı da hoş Rabbimin nuru da.
Hizmet farklı. Ben bunu eşim tutuklandığında en iyi anladım.
Eşim tutuklanıp da gözümü hastanede açtığımda kimse yoktu yanımda. Hastanede
gözümü açtığımda yanımda gördüğüm ilk kişi benim akrabalarım değildi. Karı koca
beni hastaneye getirenler de benim gibi mağdurmuş, eşiyle 8 gün gözaltında
kalmışlar.
Bir de şu var ki üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Anlatayım,
görüş gününe gittim ve eşimin koğuşundan 1 kişinin tahliye edildiğini öğrendim.
Ben akşam oğlum M’e söyledim ‘arkadaşının babası çıkmış’ dedim.
Bizimkinin hemen gözleri parladı. Çünkü çok aşırı düşkündür babasına. Onun
kokusu olmadan uyuyamaz. Öyle ki şehir dışına çıktığında bile babası gelinceye
kadar ateşlenir, hasta olur. Neyse sordu bana ‘anne o zaman babam da çıkar
gelir demi’ diye. Ben de ‘hayır gelemez baban’ dedim. Çünkü çıkan kişi
kendisini kurtarmak için sohbete gelen 6 kişinin ismini vermiş. Öyle çıkmış
dedim. Muhbirliği mahkemede herkesten istiyorlar, babandan da istemişler o
reddetmişti. Aldığım tepki beni o kadar çok mutlu etti ki anlatamam şöyle
söyledi ‘anne o zaman 12 aile daha ağlayacak 12 çocuk daha ağlayacak değil mi’
dedi ve ekledi ‘Babam inşallah böyle bir şey yapmaz yoksa bir daha ben ona baba
diyemem’ dedi.
İşte bu zor günler 10 yaşındaki çocuğu bile bu olgunluğa
getirdi. Bundandır ki hayır gibi görünen şeyde şer, şer gibi görünen şey de
hayır olabilir.
Rabbim bu yaşananları hayra tebdil eylesin. Şu da var ki
yaşananlar anlatılmıyor sadece ve öylece yaşanıyor. Bu da varmış nasibimizde.
Hakka teslim olmak en iyisi. Aslında belki halimizi dillendirilmemeliydik. O
güzellik, o büyü bozulmamalı, mahrem kalmalıydı. Ötelere saklanmalıydı ya neyse
yine de paylaşmak istedim. Duanıza vesile olur. Herkes döner, eşim de döner,
kapıyı açıp karşımızda buluruz…”
On binlerce, yüz binlerce insana aileleriyle beraber velayet
kapılarını açan, sahabiyle aynı çizgiye ulaştıran Rabbimize binlerce defa
hamdolsun.