BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
İnsanın dünyaya gönderilişindeki asıl gaye, yaratanını tanımak ve O’nun emri dairesinde hayatını sürdürmek ve böylece Allah’ın hoşnutluk ve rızasını kazanmaktır. Yaratılış gayesinin şuurunda olan müminlerin vazifesi bellidir. Onlar tahripçi değil daima tamircidir. Yakıp yıkan değil sürekli yapan ve ıslah edendir.
Bir değil, on defa ellerinde olan herşeyi alsalar, yakıp yıksalar; onbirinci defa onların vazifesi, yine baştan başlayıp aksatmadan, kendilerine çok büyük zulüm bile yapılsa, kanunlara karşı gelmeden, toplumun huzur ve güvenini sarsmadan, yeniden imar etmektir.
Onların vazifelerinden biri de, Allah’ı tanımayan, başkaldırıp isyan eden kullarına, tatlı dil-güleryüzle insanlara Allah’ı sevdirmek ve toplum içinde sevgiyle, şefkat ve merhametle kardeşliği telkin ederek evrensel barışa katkıda bulunmaya çalışmaktır.
Meşru yolun vesilesi de meşru olmalıdır. Ülke huzuru, dünya barışı, yakmak yıkmakla, harp ve darp ile, zulüm ve öldürmekle elde edilemez. Ancak, insanların birbirini yakından tanıması, sevmesi, itimat, huzur, güven ortamının sağlanması ve insanları kendi nefsine tercih etmekle gerçekleşir.
Hakkı temsil edenler, en ağır şartlarda bile olsa; inancını, ümidini kaybetmemeli, ye’se düşmemeli, dünyaya gözünü açtığında hiçbir şeyinin olmadığını, Emr-i Hak vuku bulup Azrail (as) kapısına gelip dayandığında hiçbir şeyi götüremeyeceğini hesap ederek sabretmeli ve katlanmalıdır. Zira insan inancını ve ümidini kaybettiği an, işte o zaman gerçek manada kaybetmiş olur.
İslam’da kul hukuku esastır. Adalet-i İzafiye ile Allah’ın milyonlarca masum kullarının hukukuna tecavüz edilemez, baskı uygulanamaz. Zulümle muamele haramdır. Zulme zulümle mukabele yasaktır. Zulümde kısas yoktur.
İnanan insan dinin temel esaslarına saygılı olmak şartıyla, dünya barışı adına demokrasiden geri adım atmamalıdır.
Şeytanın ve avanelerinin vazifesi, toplumun huzurunu bozmak, aileleri birbirine düşman haline getirmek, kalplere şüphe ve tereddüt atarak bozguna uğratmaktır.
Allah’ın inayeti ile Hizmet’in, vatana, millete ve insanlığa, topyekün dünya barışına katkıda bulunmanın dışında şahsi bir çıkar düşüncesi olmamıştır, olmayacaktır da. Maksatlı içeri sızmış olanlar bulunabilir. Fitne fesat çıkararak ortalığı katıp karıştıranlar her zaman olmuştur, olacaktır da.
Hizmet, gidilen ülkelerin toplum yapılanmasında, müstakbel neslin yetiştirilmesinde bir değerdir. Gayesi Allah’ın rızası ve insanlığa hizmet olan ve dünya barışına katkıda bulunmaya gayret edenlerin içinde, bu davayı istismar eden, çıkarlarına alet eden ve kıskançlık ve inatları yüzünden zarar verenler çıkabilir. Bunlar dünyada olmasa bile ahirette, kötü niyetlerinin mutlaka hesabını vereceklerdir.
Her halükarda hizmete gönül verenler, olup biten hadiseler karşısında ciddi bir muhasebe ve murakabede bulunmak suretiyle, kendilerini sorgulamalıdırlar. Varsa yanlışlıkları tashih etmelidirler.
Bu gün olduğu gibi, şahsi hata ve suçlardan dolayı kollektif cezalandırma kabul edilemez. Suçun şahsiliği prensibinden taviz verilemez. Zira ceza, suça terettüp eder. Suçsuz ceza zulümdür.
Müslüman olduğu halde terörist olanın o tavrı, İslam’ın hak din olduğuna gölge düşürmez, düşürmemeli.‘‘ Müslüman terörist olmaz, terörist de müslüman olamaz.“ Gül dikensiz olmaz. Her ne kadar yaban otları olsa da, gül bahçesi yine gül bahçesidir.
Ülkemiz hukuk devletinin askıya alındığı, insan haklarının tanınmadığı, ifade ve inanç özgürlüğünün alabildiğine kısıtlandığı bir döneme girmiştir. İnandığı dinin emirlerine itaatin dışında hiçbir cürmü olmayan insanların, can ve mal güvenlikleri tehdit altında olduğu görülmektedir.
Nasıl gerçekleştiği, kimin yaptığı belli olmayan, esrarengiz bir darbe girişiminin kurbanı olarak seçilen insanların, darbe girişimini bahane ederek şahsi mal ve kurumlarına, eğitim, sağlık ve insani yardım hizmetlerine el koymak, kadın, ihtiyar ve hasta dinlemeden, suçlu suçsuz belli olmadan, olup biten şeylerden hiçbir haberi bulunmayan, hiçbir mesnede dayanmayan bu cürüm ve isnadlar, milyonlarca sivil
masum insanlara yüklenemez.
Bu insanların rüyalarında bile görmedikleri yalan ve iftiralarla suçlanmaları, vatan haini, millet düşmanı olarak kamuoyuna tek taraflı tanıtılmaları kabul edilir birşey değildir. Halkımızın hayali bir düşmana karşı sürekli olarak korkutulduğu, galeyana getirildiği bir toplum yapısının normal olduğu iddia edilemez ve istikbal vaat etmesi düşünülemez. Barış ve kardeşlik dini olan İslam mensupları arasında bu kin ve nefret, bu husumet kabul edilemez.
Halkın içinden kontrolsüz, sıradan insanların kendilerini yargıç, kolluk kuvveti ve hatta infaz memuru yerine koyması ne korkunç bir tehlikedir. Aslında hükümet, sorumlu ve suçlu olduğunu iddia ettiği kişilerin bile, can ve mal güvenliğini korumakla muvazzaftır.
Devletin vazifesi suçluyu bulup sorgulamak, kanunların amir bulunduğu cezayı vermektir. Muhbirlik yoluyla kadın-çocuk-ihtiyar demeden herkesi sorgusuz cezalandırmak, İlahi ve beşeri kanunlara uygun değildir.
Millete yol göstermesi gereken, milyonlarca insana Allah ve Peygamberi anlatan, halkı teskin etmesi ve arabuluculuk yapması beklenen nice zulmü teşvik edenler, ağızlarını bozarak, kalbinin derinliklerinden gelen hakaretlerle milletimizi birbirine düşman haline getirmekte, hem de bunu meydanlarda ve cami kürsülerinde seslendirmektedirler.
Aynı dinin mensupları, aynı kıbleye yönelen ve aynı secdeye baş koyan insanlar olarak, onlara acıyor ve dolayısıyla en büyük kötülüğü kendilerine yaptıklarına inanarak, bu dünyanın ahireti de var diyor, bu işin hükmünü Hakimler Hakimi Allah’a bırakıyoruz.