Efendimiz (sav) buyurmuşlardır ki, ‘Yalnız iki kişiye haset (müspet manalı olanı=gıpta) edilir. Biri, Allah’ın mal verip hak yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kişi, diğeri de Allah’ın kendisine ilim verip de onunla amel eden, başkasına öğreten (ilmini infak eden) kimsedir.‘ Burada Efendimiz (sav) hasedi, ‘gıpta‘ manasına kullanmıştır. ‘Keşke ben de böyle olsaydım, neşr-i hakta bulunsaydım‘ gibi…
Hasedin gıpta şeklinde olanı mahzursuzdur. Hatta çok faydaları vardır. Fakat kontrol edilmezse kıskançlığa dönüşebilir. Haset, Allah’ın sevmediği büyük günahlardandır. İnsanın dünyevi-uhrevi hayatına büyük zararı vardır. Zayıf bir hadis-i şerifte, ‘Hased eden, kalben huzursuzdur, sıkıntılıdır. Kendinde olmayan şeyler onu fevkalade rencide ve huzursuz eder. İbadet ve taatin feyiz ve bereketinden, hayır ve yümnünden nasipsiz kalabilir.
Şeytan, Allah’ı bilen bir varlıktı. Sırf kıskançlık ve hazımsızlıktan dolayı Hz. Adem’e secde etmemişti. Mahiyeti kin ve nefretle dolu olduğundan, güzel şeyleri görmesine, düşünmesine fırsat vermiyordu. Hz. Adem’in Allah‘la olan münasebeti ve Melaike-i Kiramın O’nu tazimi, şeytan için bir mana ifade etseydi, dersini alır yola gelirdi. Kıskançlık ve hasedin kurbanı olarak tepe taklak yuvarlanıp gitmişti.
Bir menkıbede anlatıldığına göre; şeytan Adem’e secde etmeme inat ve temerrüdü içindeydi. Şeytan Allah’a diyor ki‚ ‘Çok insanı affediyorsun, benim cezam bitmedi mi? Beni ne zaman affedeceksin?‘
Cenab-ı Hak da, ‘sana hatırlatıyorum, git Adem’e secde et, o zaman affedeyim seni‘ buyurur.
Hased eden insan, hased ettiği kişilerin başarısını elde edemeyince onların yıkımı adına elindeki bütün imkanları kullanmaya çalışır. Haset, ahlak-ı seyyienin insan fıtratında en köklü olması itibariyle ondan kurtulmak oldukça zordur. Böyle bir hasedin tahribatından kurtulmak için; evvela, ölümle sona erecek fani şeylere kalben takılmamalı. Saniyen, kendimizden üsttekilere değil, alttakilere bakıp şükretmeli. Salisen, her şeyin bir elde edilme yolu vardır. Biz de meşru dairede o yollara riayet eder, neticeyi mülkün hakiki sahibi Allah’a bırakmalıyız. Çünkü veren de, alan da O‘dur.
Neden ona verdi, bana vermedi? Bu düşünce ve ifade Allah’a karşı saygısızlık ve aynı zamanda kaderi tenkittir. Cenab-ı Hakk‘a biz ne verdik ki, karşılık olarak ondan cebren bir şey isteme hakkımız olsun. Allah(cc) her istediğimizi vermek mecburiyetinde değildir. Mülk O’nundur, dilerse verir, dilemezse vermez. Bedavadan verdiği şeyler çok mu ucuz? Verdiği kainat dolusu nimetlere karşı ne kadar şükrünü eda ettik ki, daha çok isteme cür’etini gösterebiliyoruz.
Rabian, nimetlere şükürle mukabelede bulunmalıyız ki, ebedileşsin. Mü’min, Allah’ın emanet ettiği maddi-manevi değerlerini ve duygularını yerinde en isabetli şekilde kullanmalı ve kontrol altına almalı ki, nankör olup, dünyada ve ahirette mahcup duruma düşmesin.
Cenab-ı Hakk bir kuluna dünya adına nimetler lütfetmiş ise bunu çekememek, Allah’ın icraatına karışma ve müdahale etme olacaktır ki, bu davranış mü’mine yakışmayıp uygun düşmemektedir.
Kıskançlık, haset sevgiyi ve kardeşliği, şefkat, merhamet ve yardımlaşma duygularını tahrip eder. Mü’min nefsi için değil, başkalarının saadeti adına yaşamalı, gayret etmeli ki, kalben mutlu ve vicdanen huzurlu olabilsin.
Cenab-ı Hak Hucurat suresinin 6.’dan 13. ayetine kadar olan bölümde şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz. “
“İyi düşünün ki Allah’ın Resulü sizin aranızda bulunmaktadır. Şayet o birçok işte size uysaydı, haliniz yaman olurdu.”
“Ama Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde güzelleştirdi; inkârdan, fâsıklıktan ve isyandan ise sizi iğrendirdi. İşte Allah’tan bir lütuf ve nimet olarak doğru yolda yürüyenler onlardır. Allah her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.”
“Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşursa, onların aralarını bulun.”
“Buna rağmen biri öbürüne saldırırsa, bu saldıran tarafla, Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de vuruşun. Döndüğü takdirde aralarını hakkaniyetle düzeltin ve hep âdil olun, çünkü Allah âdil davrananları sever. Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nail olasınız.”
(Bu âyet, dünyanın neresinde olursa olsun müminleri kardeş olarak ilan etmektedir. Ashab’dan Cerir b. Abdullah, Hz. Peygamberin, kendisinden şu üç şeyi yapmak üzere biat istediğini bildirir: “Namaz, zekât ve bütün müslümanların hayrını isteme (nasihat).” “Müslümana kötü söz söylemek fâsıklık, onunla savaşmak küfürdür” (hadis-i şerif, Nesai). “Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu desteğinden mahrum bırakmaz. Bir kimse için müslüman kardeşini hakir görmek kadar büyük bir kötülük yoktur.” (hadis-i şerif, Müslim)
“Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Ne mâlum? Belki alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır.
Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki de alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır.
Birbirinizi, (daha doğrusu kendilerinizi) karalamayın.
Birbirinize kötü lakaplar takmayın.
İman ettikten sonra insanın adının kötüye çıkması, fâsık damgası yemesi ne fena bir şeydir!
Kim tövbe etmezse işte onlar tam zalim kimselerdir.”
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır.
Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin.
Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı?
İşte bundan hemen tiksindiniz!
Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur).”
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık.
Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık.
Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah’ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır.
Muhakkak ki Allah herşeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.
Eğer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükâfatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah Gafûr ve Rahîmdir (mağfireti, merhamet ve ihsanı boldur).”