[ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU]
Ağlarsa anam ağlar
Gerisi yalan ağlar.
Sen ağlama anacığım,
Sesin yüreğim dağlar…
terör, yine gözyaşı ve kahredici manzaralar…
Görüntüler
aynı…
Nutuklar
bayağı…
Provokatörler
benzer…
Uygulama
35 yılın tekrarı…
Mesajlar
samimiyetsiz…
Sözler
ve vaatler boş…
Feryatlar
ve çığlıklar adeta birbirine yakın…
Tek
değişmeyen nokta, evlat hasretini çeken ailelerin dramı…
Yine
bildik manzaralar…
Evladını şehit veren anne ve babalar, yokluk
ve yoksulluk içinde…
Oğlu
Tezcan Gökçe’yi Ermenek maden kazasında göçük altında bırakan Cizlavet
ayakkabılı Recep amcanın cenaze namazında saf tutmasını bir kez daha
hatırladık…
Kayseri
şehidinin babaevi Zonguldak’taki cenazesinde, anne Şehime Döngel’in yazlık
naylon ayakkabıyla, eksi (-2) derecede üşüyen soğuk karşısındaki yüreği kanatan
manzara gibi…
Devlet
dediğin böyle olmalı(!)..
İşte
böyle bir duygu çemberinde, her şehit cenazesinde, ‘Şehitler ölmez vatan
bölünmez’ gibi sığ ve samimiyetsiz sloganlarla, şehidin birini uğurluyor,
ötekini karşılıyoruz maalesef.
35
yıldan fazla süredir, bu anlamsız savaşa verilen vatan evladının sayısı,
neredeyse 50 bin sınırlarına dayandı.Bu
vatan bölünmeyecek, şehitlerimiz de ‘ölmeyecek’ ama koca bir geleceğimiz günden
güne gözlerimizin önünde eriyor.
Ne
zor manzaralar, ne çekilmez acılardır Allah’ım.Minik
çocuklar, olaydan habersiz yavrular, bir hiç uğruna tabuta sarılı babalarını
uğurluyor.
Bu
küçük yaşta neyin ne olduğunu anlamadan…
Çirkin
emelin ve kirli oyunun iç yüzünü kavrayamadan…
Sevgisini,
sıcaklığını daha tatmadan, evladını uğurlayan analar, babasını izleyen
evlatların trajedisi ne zamana kadar devam edecek? Biri bitmeden öteki
başlıyor.
Ateş Anadolu’nun her tarafını sarmış durumda. Evlatlar yetim, eşler
perişan kalıyor. Terör belası içimizi acıtıyor. Sadece analar değil, babalar da
ağlıyor. Binlerce kilometre uzaklarda Avustralya’da olsak da, aynı ateş
yüreğimizi kavuruyor buralarda.
Beşiktaş’taki
vahşeti ve acıyı atlatamadan Cumartesi günü, Kayseri’den kara haber ulaştı. Artık
guruplar halinde insanlarımız, evlatlarımız alçak teröre kurban gidiyor. 75
tl asker aylığının, 3 lirasını halk otobüsüne ödeyerek, bir pastanede 5 liraya
çay ve simitle kahvaltı yapma hayaliyle, kendini nizamiyenin dışına atan 15
‘ana kuzusu’ vahşete kurban gitti. Daha
geçen hafta bugün, 44 polis için yakılan ağıtların yankısı, kulaklarımızda
yankılanıyor.
Peki, bu acının ıstırabın faturasını neden hep yoksul Cızlavet
ayakkabılı Anadolu insanı ödüyor? Neden kışın ayazında naylon ayakkabıyla evladının tabutunu karşılayan annalar/babalar, bu dramın ve çilenin yükünü, dayanılmaz acısını sırtılyor? Neden?
Haziran
2015’ten 13 Aralık 2016’ya kadarki ‘terör olayları’nda 538 asker, 301 polis ve
63 korucunun hayatını kaybetti. Kayseri
vahşetiyle, birlikte hayatını kaybeden asker sayısı 551’e, toplam sayı ise
1470’e oldu. 2015 yılı Haziran ayından önceki üç yıl boyunca şehit cenazesi hiç
yoktu. Herkes mutlu ve umutluydu. Çünkü bu vahşet sadece gencecik fidanları,
geleceğimiz olan gençlerimizi tek değil, istikbaldeki umudumuzu ve ümidimizi de
alıp götürüyor. Evladını, gencecik yavrusunu bu anlamsız ve maksatsız kavgaya
kurban verenler, hem terör örgütüne hem de ülkenin muktedirlerine tepki
göstererek, ‘Artık yeter ölüm değil, çözüm istiyoruz’ diyor.
Dün
şehit veren bir babanın; “oğlum daha 1,5 aylıkken terörle mücadeleye nasıl
gönderilir?” şeklindeki sorunun veya feryadın muhatabı kim?
Terörün
panzehiri ilimdir, okullardır, üniversitelerdir. Ülkede bu ışık yuvalarına
kilit vuruldu. Öğretmenlerimizdir, her biri bir zindanda ve tecrithanelerde
hukuksuzluğun en acımasızını yaşıyor.
Cehalet
ve cahillere ilaç, aydın, münevver insanlar ve akademisyenlerdir. Onların da
her biri Silivri zindanlarında zulme maruz kalmış durumdalar. Bataklık
gözümüzün önünde, sivrisineklerin peşinde hem vakit geçirmek, olumlu adımların
önünde takoz olmaya artık kimsenin ne hakkı ne de hukuku var.
Ülkemizin
tanınmış ama ne yazık ki, aylardan beri cezaevinde tutsak edilen terör uzmanı
Prof. Dr. Sedat Laçiner’in yıllar önce dillendirdiği tespit ve teşhisini olduğu
gibi, sizinle paylaşmak, yazımı bitirmek istiyorum :
“Terörist sivrisinek
gibidir. Ordu ise dev bir balyozdur. Türkiye elinde balyozla sivrisineğin
peşinde koşturuyor. Balyozun isabet etme ihtimali çok düşüktür. Bu yüzden
sivrisinek insanın devamlı orasına burasına konup kanını emmeye çalışır ki, balyoz
insanın kendisine vursun…Doğu ve Güneydoğu’da 250 bin asker var. Değil, 250
bin, 2 milyon asker yerleştirin, terörist yine gelir bomba atar gider. Mesela,
bir ara sık sık Gabbar Dağı’nın adı çok çekiliyordu. Bu dağda 35 terörist
vardı. Resmi istihbarata göre. Peki, bu dağın etrafında kaç asker bulundurduk biliyor
musunuz? Tam 10 bin. Tarih boyunca ülkemiz gibi bazı devletler, çöküşlerinin
sebebini hep düşman devletlerde aramışlar. Ama asıl ve en büyük düşman, devlet
eliyle, göz ardı edilen değerlerdir. Daha büyük facia ise; var olan tabloyla
yüzleşmekten kaçınmaktır.”
Günümüzde
devam eden terör belası, ancak bu isabetli tespitle ve ifadelerle anlatılabilir.
Ülkemizdeki
terör sorunu uzun yıllardır devam ediyor ve Türkiye bu uzun yıllarda hep aynı metotlarla
terörü yok etmeye çalışıyor. Ama terör yok oluyor mu? Olmuyor. Olmaz da… Olmayacak
da…Çünkü yapılan mücadele değil, hataları tekrardır. Bu yüzden tarih tekerrür
ediyor. Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar bekleyemezsiniz…
Evet,
ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağalar… Şehit cenazelerinde analar ağlıyor,
laf ebeliğini yapanlar ise palavradan öte gitmiyor ne yazık ki… e.cansever@
zamanaustralia.com.au
Not: Allah evladını yitiren tüm
analara, babalara sabır versin. Şehitlere rahmet diliyorum.