Gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla serbest kalan HDP Milletvekili Hüda Kaya, o gece yaşadıkları için “28 Şubat’ta yaşamadım” dedi. Hüda Kaya, 28 Şubat’ta kızıyla birlikte tutuklanmış ve idamla yargılanmıştı. Ancak geçen hafta evine yapılan baskında yaşadıklarını 28 Şubat’la kıyasladığında ortaya çarpıcı bir tablo çıkıyor. Kaya; “28 Şubat bizim için çok zor bir süreçti. Ayrı
bir bedel süreciydi. O günün ağır şartlarında bile evimizi defalarca basan
terörle mücadele ekipleri biz giyinmeden odamıza girmezdiler. Başörtümü takmama
izin verdiler. Giyinmeme izin verdiler. Ancak bu sefer gözaltına alındığımda
odama taciz ederek mahremiyet alanıma girdiler.”dedi.
Gözaltı sürecini “28 Şubat’ta yaşamadım” diye özetleyen Kaya, referandumda “Evet”diyenlerin ilahlaştırma yoluna girdiğini, MHP’deki bölünmenin CHP’de de yaşanacağını ve mütedeyyinlerin kendi iktidarlarında hayal kırıklığı yaşadığını söyledi.
* Öncelikle geçmiş olsun. 28 Şubat’ta da gözaltına alınıp, çocuklarınızla birlikte tutuklandınız. Çıktığınızda ev bulamadınız, birikiminiz elinizden gitti. O gün ile bugünü karşılaştırır mısınız?
28 Şubat bizim için çok zor bir süreçti. Ayrı bir bedel süreciydi. O günün ağır şartlarında bile evimizi defalarca basan terörle mücadele ekipleri biz giyinmeden odamıza girmezdiler. Başörtümü takmama izin verdiler. Giyinmeme izin verdiler. Ancak bu sefer gözaltına alındığımda odama taciz ederek mahremiyet alanıma girdiler. Giyinmeme bile izin vermediler. Nerden nereye geldik. Bu artık dindarlık değil. Şu an içinde bulunduğumuz toplumsal gerçeklik; insanlığın da, ahlakın da dibe vurduğu bir süreç. Türkiye şu anda kendini dindar, İslam dünyasının halifesi, dindar nesil yetiştireceğiz diye iddia eden ama toplumsal ahlaki bir çöküntünün de mimarları olan bu iktidar sürecinde benim odama terörle mücadele ekipleri başörtümü takmama fırsat tanımadan taciz ettiler.
(Hüda Kaya ve kızı 28 Şubat’ta tutukluyken)
* Mütedeyyin mahalleye nasıl yansıyor, tüm bu yaşananlar?
Tek adamın sahip olduğu güç ile şöyle bir algı oluşturuyor. İslami kesim toptan bunları destekleyen, ayakta durmasını, var olmasını, güç katan, susan, sorgulamayan bir kesim olarak düşünülüyor. Bu güç böyle bir algıyı ve sonucu oluşturuyor. Yüzde 50 dedikleri bir gerçeğin olduğunu artık düşünmüyorum. Özelikle insanlar son birkaç aydır konuşmaya ve seslerini çıkarmaya başladı. Yapılan her zulme karşı da bu sesler yükselecektir.
HDP’NİN DIŞ DÜNYA İLE BAĞINI KESMEK İSTİYORLAR
* Eşbaşkan ve 12 vekilinizin tutuklanmadan önce Anayasa değişikliği gündeme geldi. Referandum sürecine girilirken sizler gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla bırakılıyorsunuz. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
İç ve dış pek çok etkenleri var. Türkiye’nin dış politikadaki sürekli keskin viraj dönüşümleri, değiştirmek zorunda kalışları, daha doğrusu teslimiyetleri, geri adım atmaları ve iç politikadaki tutarsızlıkları… Birincisi; HDP çizgisindeki bilinç hareketini, demokratik duruşun önünü bir türlü alamayışları ve bu sindirme, teslim almayı gerçekleştiremeyişlerinin ezikliğini yaşıyorlar. İkincisi; iç ve dış politik gelişmeler ile ekonomik dertlerini gizlemenin çabaları içindeler. Üçüncüsü; referandum sürecini sahip oldukları güç ve tek seslilikle istedikleri sonuca doğru götürmeyi amaçlıyorlar. Ama bu çırpınışları aynı zamanda şunu da gösteriyor: Hala referandumda istedikleri sonucu kendilerinin de alamayacağını çok iyi biliyorlar. Saat başı yaptıkları anketlerle, toplumsal tepkilerle istediklerini elde edemediklerini görüyoruz. Vekillerimize yurtdışı yasağı konuluyor. Telefonlarımızı dinliyorlar, biliyorlar… Şubat’ın 25’inde Hollanda’da Türkiye’de yaşanan hak ihlallerine ilişkin bir panele konuşmacı olarak katılacaktım. Yurtdışı yasağı, uluslararası tepkiler veya vicdan sahibi farklı ortamların, yönetimlerin Türkiye üzerinde baskı oluşturmasını engellemek ve zulüm politikalarının görülmemesi için bir çırpınışın ifadesidir.
* Eskiden partiler kapatılırdı şimdi çalıştırılmıyor…
Partiyi kapatma meseleleri bırakıldı ama partiyi çalıştırmama, atıl kılma, bizi salonlarda, sokaklarda halkımızla iç içe, halkla birlikte bir “Hayır” kampanyası yürütmemizi önlemek için sürekli adliyelerde meşgul ediyorlar.
* Uluslararası tepkilere dikkat çektiniz. Yeteri kadar destek görüyor musunuz?
Nasıl ki, iç kamuoyunda farklı çevreleri ekonomik ilişkilerle, rant ilişkilerle, ihale ilişkileri ile susturup sessizliğe mahkum etmeye çalışıyorsa, bu politikanın uluslararası ayağı da var. Ve bunu yapmaya çalıştıklarını da biliyoruz. Etkilerini de görüyoruz. Uluslararası güçler, devletler menfaatleri kendileri için olmazsa olmazdır. Menfaatleri için ilişki geliştirirler. Şu an kendileri için menfaatin artık azaldığı düşünüyorlar. Bunun da çok fazla uzamayacağını düşünüyorum. Düşünebiliyor musunuz, güney illerimizde otellerin artık kapılarına kilit vurduğu, yaz kış turizmin sürekli olduğu bir ülkede artık turizmin avına çıkmış bir ülke haline gelmişiz. Nereye gitti bu turistler, her yıl gelen milyonlarca insan nereye yönlendirildi? Küresel güçlerin hepsi bunun farkındalar, turizm açısından, politik açıdan, bölgesel açıdan artık sürekli başarısız ve geri adım atan bir ülke durumunda olduklarından, menfaatlerinden nasıl zarara uğrayacağını da görüyorlar. Biliyorlar, hatta ömür de biçiyorlar…
‘NE TEK ŞEFLİK NE DE TEK ADAMLIK’
* Referandumda “Hayır” cephesi epey geniş ve birbirine zıt kesimler. CHP, MHP’nin önemli bir bölümü, İslami hareketler, ulusalcılar, sol-sosyalist güçler ve HDP. Bunu nasıl izah ediyorsunuz, sizin “Hayır”ınız ile diğerlerinin “Hayır”ı arasında ne fark var?
Evet, ‘Hayır’cılar birbirlerine son derece zıt bir kutupta bulunan ama herkesi ‘Hayır’da buluşturan bir daire içerisinde olduğumuzu görüyoruz. Fakat ayrım noktası şu; sebep-sonuç ve ilkeler noktasında bizim duruşumuz, tek sesliliğe karşı. Biz, herkesin tüm renkliliği ile var olmasını istiyoruz. Tek sesliliğin, tek renkliliğin reddidir bizim duruşumuz. ‘Türkiye Türklerindir’ ideolojisine karşı çıkmayan, bilakis bu sistemin kurucu özneleri durumunda olan çevrelerin ‘Hayır’ deyişleri çok farklıdır. Bu son derece ahlaki ve ilkeli bir şekilde bizi diğer hayırcılardan ayıran en önemli çizgidir. Siz bir taraftan ‘Türkiye Türklerindir’ dayatmasına karşı çıkmayacaksınız ama bugün tek adamın, tek başkanlığına, tek sesliliğine karşı çıkacaksınız. O ‘tek kişi’ kendi partilerinden olsa sesleri yine çıkmayacak. Onun için bizim ‘Hayır’larımız ile onların ‘Hayır’ları çok farklı. Biz ne tek şeflik istiyoruz ne de tek adamlık.
‘CHP BİR İÇ DARBE YAŞIYOR, YÖNETİM DEĞİŞECEK’
* MHP yönetimi kendisini parçalayacak bir değişikliğe ikna eden nedir?
Aslında bugüne kadarki politikalarda CHP ve MHP’nin, AKP’nin devletin menfaatleri söylemine nasıl kayıtsız şartsız teslim olduklarını görüyorduk. Tezkerelerde, her türlü kararlarda o derin devletçi refleksleri ile onları teslim alabiliyor. Bahçeli ve ekibinin evet deme noktasında açıklanmayacak daha farklı bir ajandanın olduğunu düşünüyorum. Fakat çok uzun ve sağlıklı devam edeceğini de sanmıyorum. Ben asıl CHP’nin nasıl oldu da ‘Hayır’ noktasında durabildiğini sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum.
* Biraz açar mısınız?
CHP şunun çok iyi farkında, taban ile yönetimden arası şiddetli bir şekilde açılmış durumdaydı. Tabanını, gençliğini, kadınlarını kaybetme noktasındaydı. CHP bugün ‘Evet’çi olsalardı, MHP’den daha çok erime noktasına gelecekti. Biraz bunu kurtarmaya çalışıyorlar. HDP’ye yönelik dokunulmazlıklar onları bitirdi. Kamuoyunda, tabanında CHP’yi tartışır hale getirdi. Bölgenin savaşa teslim olması, sürekli cenazelerin gelmesi, sınır ötesi operasyonlarda destek vermiş olması ve sonuçları başarısız bir savaş politikası ile AKP kadar CHP de tartışılır hale geldi. Özelikle de kendi tabanı içinde. CHP yönetimi durumu kurtarma peşinde.
* HDP ile yan yana gelmemeye çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zerre kadar bir demokratik duruş göstermeye çalıştıklarında her yerde ‘Vay siz teröristlerle kol kolasınız, meydanlarda da kol kolasınız, Hayır’da da kol kolasınız’ diye CHP’de sürekli bir eziklik psikolojisi yaratmaya çalışıyorlar. Onlar da bu nedenle kendilerini bizden azade etmek istiyorlar. Bazı başkanvekilleri, vekilleri, her konuşmalarında ısrarla HDP’yi terörize edecek söylemde bulunuyorlar. ‘Terör’ ile eşleştirmeye ve ya ‘terör’ üzerinden araya mesafe koymaya ile hala kendilerinin daha bağımsız, daha düzgün olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Birkaç tane üzgün demokratik, ezilenlerin sesini duyan vekil var diye biz, CHP’nin gerçekliğini unutmadık, biz o derin reflekslerinin farkındayız. Fakat CHP’de son günlerde dikkatimizi çeken şeyler oluyor.
* Ne gibi?
MHP’deki çatlak görünür hale geldi. Dün akşam (Cumartesi günü) gözaltında bırakıldıktan sonra televizyonda şu dikkatimi çekti. CHP Grup Başkanvekili Levent Gök’ün özel, ailevi hayatıyla ilgili havuz medyası bir yayın yaptı. Hayrola dedik ne oluyor acaba. Bayram değil, seyran değil, nereden çıktı Levent Gök sevgisi! CHP’de yeni yüzler oluşturmaya çalışıyorlar. Ulusalcı, devletçi, kendileri ile el ele fotoğraf çektirebilecek birlikte gerici politikaları yürütebilecekleri yeni yüzler vitrine çıkarıyorlar. Kılıçdaroğlu’nun artık işi bittiğinin göstergesidir. Aslında bir iç darbenin gerçekleştiğinin göstergesidir.
Geçen aylarda polis tarafından gözatına alınırken yaptığı darptan dolayı, kaburgası kırılan Hüda Kaya’nın oğlu Cihad Ebrari, tedavisi sırasında annesinin yanında hastanede yatağa kelepçelenmişti.
* Türkiye’nin beklentisi daha adem-i merkeziyetçi, özgürlükçü bir anayasa iken, merkezi daha da merkezileştirme nereden çıktı, ne yapılmak isteniyor, amaç nedir?
Politik düşünceden, çoğulcu düşünceden, parlamenter sisteminden öte bir durum olduğunu düşünüyorum. Türkiye toplumunun tarihsel geçmişinin bugüne taşınması, saltanatın tekrar diriltilmesi anlayışından da öte, İslam dünyasının lideri, İslam dünyasının kurtarıcısı olduğuna inandırılmış hissediyor. Ve buna inanıyorlar. O’na inanlar, biat edenler bizzat bunu seslendiriyorlar. Siz İslam kahramanına nasıl düşmanlık ediyorsunuz. Bizzat bunu bana söylediler. Bunu görüştüğümüz tartıştığımız çevreler söyledi. Bir İslam kahramanı diyorlar. İnsanlara ‘Siz niye düşmanlık ettiğinizin farkında mısınız?’ diyorlar. Öylesine inanmışlar ki, O’nun ağzından çıkanları kanun olacağına inanıyorlar. Kendisi de ağzından çıkanları kanun olarak görüyor. Dindarların anlayacağı bir kavramla konuşacak olursam; Bir insanın tartışılmaz, eleştirilemez, dokunulamaz olması sadece onun tek olacağı, tek adam ve tek merciden başka sesin, eşin olamayacağı bir nokta, o insanın ilahlaştırılmış olmasıdır. Bu ilahlık iddiasıdır. Din adına tekçileştirenler ilahlaştırmıştır. Bunu Müslüman’ım diyenlerin görmesi gerekiyor. Allah, ‘Dileseydim insanlığı tek çeşit, tek renk icat ederdim’ diyor. Ama dilemedim diyor. Tekçiliğe karşı çıkmak Allah’ın desteklediği bir davadır.
BOYKOT ‘EVET’TEN DAHA VAHİMDİR
* “Biz zaten devletin silesini yemişiz, ne olacaksa olsun” deyip boykot çağrısı yapanlar da var…
İnsanlarımız ciddi ve derin acılar yaşadılar. Son derece ağır acıların, psikolojik etkilerin içerisindeler. Ve son derece haklılar. Ancak tarihsel bir dönüşüm olacaktır. Ya iyiliği ya da kötülüğü tetikleyecek. Bu kadar önemli ve vahim bir virajdayız. İlahlık noktasına gelmiş olan, bir talep, duruş ve politika var. ‘Bugün yaşadığımızdan daha ağır neler yaşayabiliriz ki, her şeyi gördük yaşadık’ diyebiliriz ama yaşayacağımız her zulüm geçmişteki her zulmü aratacak. ‘Bodrum vahşetleri’ni göz önüne alırsak, Taybet anayı, Miray bebeği göz önüne alırsak… Zulmün vahşetin sonu, derecesi yok. Numan Kurtulmuş en son yaptığı konuşmada, ‘Patlamalar, infazlar olabilir’ dedi. Ama ‘Referandumda ‘Evet’ çıktıktan sonra herkesin sesi kesilecek’ dedi. İnsanlar bir şekilde ya susturulacak ya susturulacak. Bugünkü ortamı bile bulamayacak hale geleceğiz. Ne ‘Evet’ ne ‘Hayır’ demek, ‘Ortada olurum’ demek ‘Evet’e prim vermek demektir. ‘Evet’i güçlendirmektir, sandığa gitmemek ‘Evet’ten daha vahimdir. Sandığa gitmemek, kararsız kalmak bu tekçi adamın zulmüne yol açmaktır. Tekçiliğe giden yol yarın hayatımızın tamamını karartacaktır. Bugün çıkıyorsa sesiniz, yarın hiç çıkmayacaktır. Biz ne yaparsak yapalım ‘Hayır’ı yükseltmemiz gerekiyor. Kürt olalım veya olmayalım, HDP’li olalım veya olmayalım hiç fark etmiyor. Hangi partiden hangi düşünceden olursak olalım, tekçiliğe ve tek sesliliğe karşı, geleceğimizi karartmak isteyenlere karşı hep birlikte ‘Hayır’ı yükseltmemiz gerekiyor.
* “Hayır” cephesinin şansı ne?
Bugün sandık kurulsun kesinlikle “Hayır” çok büyük kazanacaktır. Cumhurbaşkanı’nın hala kanunu imzalanmamasının nedenlerinden biri de budur. Referanduma giden bu süreçte dikkatli ve tedbirli olmamız gerekiyor.
* Cumhurbaşkanı’nın imzalamaması gibi bir durum söz konusu olabilir mi?
Ne planları var bilinmiyor, sürprizler yapabilir.
* “Hayır” çıkarsa Türkiye İslami hareketi açısından yeniden bir iç hesaplaşma, bir sorgulama, özeleştiri süreci yaşanır mı? Mütedeyyinler için de hayırlı olur mu?
Benim için referandum öncesi veya sonrası insanların vicdani, ahlaki duruşlarını göstermesi gereken, milat öncesi ve sonrası bir nokta. Aslında bir kırılma noktası. Buna dikkat etmek gerekiyor. ‘Hayır’ güçlü bir şekilde çıktıktan sonra yapılacak eleştiriler ve özeleştiriler elbette anlamlı olabilir. Gerçekleri fark etmedik diyenler olabilir. Ama bugün güce tapanlar, yarın ‘Hayır’ güçlü olduğunda ‘Hayır’cıların yanına geleceklerse bu ne kadar ahlaki olur. Benim duruşum, bakışım, ‘Hayır’dan önce zayıfken, ezilmişleri anlayabilmek, ezilenlerin yanında olabilmektir. Peygamberimizin sözü vardır; ‘En büyük cihat, zalim sultana karşı yanlışını yüzüne söyleyebilmektir.’ Asıl erdemlik, güçlüyken güçlünün yanlışını zulmünü yüzüne haykırabilmek, eleştirebilmektir.
‘ARAPLAR ERDOĞAN TARAFINDAN HANÇERLENDİKLERİNİ İFADE EDİYORLAR’
* Türkiye’nin dış politikasını ve sık dönüşlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan Sünnici geleneğe sahip bir ‘İslam birliği’ ittifakı kurulmuştu. Zulüm, despotluğa sahip yönetimler ile yapılan bir ‘İslam ittifakı’ diye isim koymuşlardı. Bugün o da çöküntüye uğradı. Arabistan ve Arap yönetimleri dahil şu anda Erdoğan ve Türkiye tarafından geçmişte olduğu gibi arkalarından hançerlendiklerini ifade ve itiraf ediyorlar. Çünkü uzun vadeli olamazdı. Selefi Sünni Osmancılık ile diğer Sünnici ekole muhakkak kapışacağı bir nokta olacaktı. Çünkü saltanat rekabeti var. Menfaatler üzerinden, ben merkezcilik üzerinden yapılan tüm politikalar iflas etmeye mahkumdur. Biz insan olmaya devam edeceğiz.
‘İNANAN BİRİ OLARAK SÖYLÜYORUM: KADERİMİZ KENDİ ELİMİZDE’
* Hüda Kaya HDP’li olmaktan hiç pişman oldu mu?
Mezhebimden olsun olmasın, inancımdan, rengimden, etnik yapımdan, ırkımdan olsun olmasın, biz HDP’liler, bu sistemden zülüm görenler, bu sistemin ötekileştirdikleri, acılardan ders çıkaranlar, hep beraber, birlikte iyilik için mücadeleye devam edeceğiz. Kötülüğe ‘Hayır’ diyenleri güçlendirelim, sesimizi daha gür çıkaralım. İnan biri olarak söylüyorum; kaderimiz kendi elimizde. Başınıza gelenler ellerinizle yaptıklarınızdır. Biz ellerimizle kötülüğe karşı ‘Hayır’ı güçlendirmek zorundayız. Bunu başardığımızda kendi kaderimizi kendimiz belirlemiş olacağız. İyiliğin ve güzelliğin kaderini biz belirleyeceğiz. Güzellik ve iyilik bizim kaderimiz olacak. Bütün ötekileştirilenlere çok ‘Hayır’ dolu günler diliyorum. Sedat Yılmaz / Semra Turan – dihabe