ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Coğrafi konumu sebebiyle yeni yıla ilk
giren Avustralya, Harbour Bridge köprüsünde patlayan havai fişek coşkusuyla tek
değil, attığı önemli demokratik adımlarla da dünyanın dikkatini çekiyor.
Yılın
ilk günlerinde önemli konular gündem oldu Kıta ülkesinde. Avusturalya’nın
ülkemiz Türkiye’ye örnek olması gereken bir çok meziyetleri var.
Siyasi alanda yaşanan kirliliğe karşı
‘katı duruşunu’ hiç bozmuyor, buna asla müsamaha göstermiyorlar
mesela.Siyasetin kan kaybettiği, politikacının itibar ve irtifa kaybına uğradığı
ve siyasi atmosferinin adeta oksijensiz kaldığı Türkiye ve benzer ülkelerde, burada
atılan erdemli adımlar çok daha anlam kazanıyor.
Federal Sağlık Bakanı Sussan Ley,
yılbaşı arifesinde, Brisbane-Gold Coast tatil bölgesine resmi bir program için gitti.
Bakan Ley, burada 2 gece kaldı. Söz konusu seyahatin devlete maliyeti 720 doları.
Uçak biletleri ile birlikte toplam gider ise; 3.949 dolar…
Şimdi…
Sağlık Bakanı Ley’in 795 bin
dolarlık evi mortgage ile ve şahsi parasıyla satın aldığı evi bir anda ülke
gündemine oturdu.
Konu yolsuzluk olarak
değerlendiriliyor. Aslında ülkemizdeki gibi bir yolsuzluk yok.
Olay bakanın
devlet imkânlarıyla gittiği bir programda kişisel işleriyle meşgul olduğunun
ifade edilmesidir.
Seyhat sırasında gördüğü satılık ev
ilanını görüp onunla ilgilenmesi ve satın almasıdır. Ve almayı düşündüğü
o evi görmeye, makam arabası ile gitmiş
olması….
Medyaya yansıyan en büyük suçlama bu…
Suç teşkil eden konu bu…
Bizim ülkemizdeki siyasi hırsızlık ve suiistimallerle
kıyaslanınca devede kulak bir mesele yani.
Milletvekilleri, iktidar, muhalefet ve
medya adeta bakana göz açtırmadı.
Haber kanalları, medya geniş yer verdi Sağlık
Bakanı’nın bu usulsüzlüğüne…
Günlerce gündemden
inmedi.
Ülke Başbakanı Malcolm Trunbull, her siyasetçiye altın değerinde bir öğütte bulundu.
Hükümet, bakanına
kol kanat hiç germedi.
Özelde sağlık bakanına genelde ise tüm siyasetçilere
seslenen Başbakan: “Politikacılar, devletin vergi gelirlerini dikkatli harcamak
durumundalar. Kamu kaynaklarını verimli ve ahlaki bir biçimde
kullanmakla yükümlüler.’’
Önce Başbakan tarafından azledilen
Bakan Ley, devletin kasasından yaptığı harcamayı da geri ödeyeceğini söyledi ve
önceki gün istifa etti.
Deveyi hamuduyla götüren bizimkilerin
yanında, buna ‘yolsuzluk’, ‘usulsüzlük’ veya hırsızlık demeye, gerçekten
insanın dili varmıyor.
Ama haksız kazancın küçüğü yâda büyüğü
olmaz.
Çünkü küçük damlalar, büyük deryalara
yelken açıyor.
Bu erdemli duruş, Avustralya’da ilk
değil, son da olmayacak, olmamalıdır da…
Zaten olursa, özelliğini ve güzelliğini
kaybetmiş olacak.
Avustralya siyasetinde istifa kültürü
önemli bir ahlaki ilke olarak gelişmiştir.
Yolsuzluk veya suiistimal ile ilgili
konularda Türkiye gibi ülkelere ilk elden örnek olacak nitelikte bir
ahlaki erdem bu.
Örnekleri de o kadar çok ki…
Ülke Meclis Başkanı Bronwyn Bishop 2
yıl
önce, Geelong’da, bir başka
siyasetçinin düğününe gitmek üzere devletin imkânlarıyla gittiği için istifa
etmişti.
Bishop, Melbourne ve Geelong arasında helikopterle
yaptığı ve 5227 dolara mal olan helikopter masrafını ödediğini, seyahat yetkilerinin tekrar
incelendiğini söylemesine rağmen, kamuoyundaki yoğun tepkiler onu hem
görevinden istifa ettirdi, hem de sonraki seçime katılmayarak, siyasetten
tamamen çekilmesine yol açtı.
Keza, Yeni Güney Galler Eyalet
Başbakanı Bary O’Farrell de, üç yıl önce 3 bin dolar değerinde bir şarabı
hediye aldığının tespit edilmesi üzerine hem görevinden istifa etmiş hem de siyaseti
bırakmıştı.
İşçi Partisi NSW Başkanı John
Robertson, 2014’de Sydney’deki Lindt kafeyi basıp, içeridekileri rehin alan İran asıllı Haron Monis’e 17 yıl önce verdiği bir referansın ortaya çıkmasıyla,
hem parti başkanlığını hem de siyaseti bıraktı.
Polisin alkol testini kabul etmeyen
Queensland Eyalet Bakanı Sekreteri Stephen Gay, geçen yıl görevinden istifa
ederek, bu onurlu duruşu sergileyenlerin listesine dâhil oldu.
Dün, NSW Ulaştırma Bakanı Andrew
Constance, Sydney’in Granville semtinde 40 yıl önce meydana gelen ve 83 kişinin
öldüğü, 213 kişinin yaralandığı tren kazası nedeniyle, mağdurların ailelerinden
özür dileyeceklerini söyledi.
Sebep olarak da, devlet gerekli tedbiri
alsaydı ve rayların tamirini yapmış olsaydı, bu kazanın olmayacağını söyledi
Ulaştırma bakanı. Onun için özür dileyeceklerini belirtiyorlar.
Tüm bu güzel gelişmelerden sonra….
Gayrı ihtiyari bizim diyarlara
uzanıyorum, acınası Türkiye’ye: Soma ve Siirt’teki maden kazalarına…
Diyarbakır, Kayseri, Ankara ve
İstanbul’daki terör saldırılarına…
Sahi, hiç istifa haberi yükseldi mi
kara talihli Anadolu’dan..?
Nereye kayboldu insanlığımız, hangi
karanlığa sakladık inceliklerimizi?
İnsanlıktan niye bu kadar uzaklaştık?
Peki, ülkemizin Meclis kürsüsünde
namus, şeref, din, iman, Allah ve kitap üzerine yemin eden kendi
siyasetçilerimiz, neden böyle bir erdeme sahip değiller.
Bu namus sadece belden aşağı bir olgu
mudur?
En kestirme yolları tercih ettik.
Kolay yollardan, kestirmeden hayatı
adımlama saçmalığına saptık.
İnsanlık medeniyette ilerleyip, her gün
yeni hassasiyetlere sığınırken, bir dalavereyi tercih ettik.
Son söz merhum Nurettin Topçu’nun
olsun, yenilesin o nasihatleri: “Anadolu’nun kurtuluş savaşı, ruh cephesinde
henüz yapılmadı. Bizim halkımızın belden yukarı namus anlayışı yoktur. Namus,
sözünde durmaktır hâlbuki. Hür ve kuvvetli olan insan, yırtıcı olan değil,
yaratıcı olan insandır. Kin ve din birleşmez. Hukuk ahlakın asgarisidir, asgari
kurallarıdır.”
Nurettin Topçu, Sorbonne’da felsefe
doktorası yapan ilk Türk’tü ve doktora konusu da İsyan
Ahlakı’ydı. Ne kadar manidar değil mi? e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au