Tarih, tüm büyük Müslüman liderlerin ve alimlerin sıradan bir vatandaş gibi sade bir hayat yaşadıklarını bize haber veriyor. Hatta bazıları çok fakirane bir hayat yaşadılar, arkalarında hiç bir miras bırakmadılar. Hemen hemen tüm Müslümanlar, Ömer İbn Abdu’l Aziz (682-720), Tarık İbn Ziyad (670-720), Nureddin Zengi (1118-1174), Selahaddin Eyyubi (1133-1197) ve Osman Gazi’den (1324) Yavuz Sultan Salim’e (1470-1520) kadar bütün Osmanlı sultanlarının çok sade bir hayat yaşadıklarını kabul eder ve onları büyük liderler olarak görürler.
Bu büyük liderler, dört halife benzer şekilde hemen hemen hiç miras bırakmadılar. Sadece bu liderler değil onların çevresindeki üst yöneticileri de ayni yolu takip ettiler. Ömer ibn Abdul Aziz, zamanın büyük alimleri ile istişarelerde bulunarak, valiler, askeri komutanlar, hakimler ve onların çocukları da dahil olmak üzere Müslüman kamu görevlileri için ticaret yapmayı ve iş kurmay yasakladı. Daha sonra bu yasak, İslam hukukunun çok önemli bir kanunu oldu.
Bazıları, Osmanlı padişahlarının da Topkapı Sarayı’nda yaşadığını iddia edebilir. Evet doğrudur, ancak o dönemde Avrupa’daki saraylarla karşılaştırıldığında, Topkapı Sarayı hele Yavuz Sultan Selim dönemine kadar çok daha basitti ve Sarayın bugünkü pek çok kısımları sonra inşa edildi. O donemde Müslüman liderlerin aksine, Avrupalı liderler lüks saraylarda yaşıyorlardı. Onlar halktan kopuk bir şekilde saraylarda yasarken, ülkelerinde çatışmalar, iç savaşlar ve yoksulluk vardı. İslam liderleri basit bir yaşamı tercih ettiğinde, Müslümanlar barış ve refah içinde yaşıyorlardı. O gün İslam ülkeleri dünyada yaşamın her alanında bir model idi. Ne zamanki İslam ülkelerinin liderleri lüks saraylarda halktan kopuk yaşamaya başladılar, hizmet etmesi gerektiği kendi halklarını ihmal ettiler. Neticede halkın çoğu çeşitli nedenlerden dolayı acı çekmeye başladı.
Bugün neredeyse tüm Müslüman liderler saraylarda yaşıyor ve Müslüman ülkelerden hiçbiri gelişmiş ülkelerin listesinde yok. Bu gün, Müslüman ülkelerin çoğunda sosyal barış ve ekonomik refah da yoktur. Yine, günümüzde Müslüman liderlerin çoğu veya çocukları İslam hukukuna aykırı olarak, ticaret yapmakta ve veya işadamı olmaktadırlar.
Barış, ekonomik refah ve bir ülkenin gelişimi ile liderlerin saraylarda yaşaması arasında herhangi bir ilişki varımdır? Batılı bilim adamlarının sosyoloji ve tarih bilimlerinin babası olarak gördükleri İbn Haldun’a (1332-1406) göre, bir ilişki vardır. Günümüzde gelişmiş ülkelerde hiçbir devlet başkanı, başbakan veya bakanlar lüks bir yaşam tarzına sahip değildir. Ancak gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde buna İslam ülkeleri de dâhil, yöneticilerin çoğu saraylarda yaşıyor. Gelişmiş ülkelerin liderlerinin hemen hemen hiç biri ticaret yapmayarak veya is kurmayarak İslam’ın liderlik ile alakalı çok önemli bir prensibini yerine getirirken, Müslüman ülkelerin liderler ise İslam hukukunun bu önemli emrini çiğnemektedirler.
Günümüzün en büyük âlimlerinden biri, yukarıda adı geçen büyük Müslüman liderler için “mebde-munteha” da ayni idiler, ifadesini kullanmaktadır. Bununla ifade edilmek istenen sudur. Nasıl ki bir insan dünyaya geldiğinde hiçbir şeye sahip değildir. Olduğu zaman da yanında bir şey götüremez. Aynen öyle, yukarıda adi zikredilen büyük İslam liderleri, bu göreve geldiklerinde ne kadar mal varlığı varsa, öldüklerinde veya görevi bıraktıklarında da ayni mal varlığına sahiptiler. Yani yıllarca malları hiç artmamıştı. İslamin bu önemli prensibini hayatlarında bir düstur haline getirip, Peygamber Efendimizin (sav) bir hadisinde beyan buyurduğu “ Kavmin başı onlara hizmet edendir” prensibine uydular ve halkın hizmetçisi oldular. Halka hizmet bu ölçüler dahilinde yapıldı zaman, onların idare ettikleri ülkeler de kalkındı, topluma barış ve adalet hakim oldu.
İslam tarihin incelendiğinde sarayda yaşayan liderler unutulmuş, sıradan bir vatandaş olarak yaşamış olanlar daima hatırlanıyor ve onurlandırılıyor. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bir hadisinde söyle buyuruyor : “Benim ümmetimde iki sınıf insan vardır ki onlar doğru olursa halk da doğru olur. Onlar bozulursa halk da bozulur. O iki sınıf idareciler ve alimlerdir” (Kenzul Ummal). Atalarımız ne güzel söylemiş “balık baştan kokar.” Eğer İslam ülkeleri içinde yaşadıkları bu kaostan ve krizden kurtulmak istiyorlarsa, arkalarında ancak bir kefen parası miras bırakan Ömer bin Abdul Aziz ve Selahaddin’i Eyyubi gibi liderlerinin olması gerekir.