HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş: “Benim çocuklarımın diğer mahpus çocuklarından bir farkı yok. Bütün çocuklar masumdur ve hiçbiri acıyı, üzülmeyi, anasız-babasız kalmayı hak etmiyor. Yaşamını yitiren bir polisin-askerin gözü yaşlı çocuklarından daha kıymetli değil benim çocuklarım. Onlara ve nicelerine, Cizre’de, Sur’da, Şırnak’ta öldürülen, ağlatılan çocuklardan daha değerli değil benim çocuklarım. Ama benimkiler de çocuk işte, özlüyorlar, özlüyorum.”dedi.
Tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın 27 Aralık 2016’da Cumhuriyet gazetesinin cezaevine gönderdiği sorulara verdiği yanıtlar yayımlandı. Demirtaş, milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına giden süreçte ilk adımı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından atıldığını belirtti. Demirtaş, “Anketlere göre ‘başkanlığa’ olan halk desteği hiçbir zaman yüzde 42’yi geçemedi. İşte HDP’ye yönelik kapsamlı bir gece operasyonuyla bir anda şovenist milliyetçi duygular kabartılacak, MHP+AKP milliyetçiliğiyle bir anda destek yüzde 50’nin üzerine çıkarılacak, bu esnada hemen anayasa değişiklik teklifi de TBMM’ye sunulacaktı. Kabaca plan buydu. Bizi cezaevine götüren süreç üst düzey AKP’lilerin bir masa etrafında oturup saat saat, gün gün planladıkları bir organizasyondur” dedi.
Demirtaş’ın Cumhuriyet gazetesinin 27 Aralık’ta sorduğu 1,5 aylık cezaevi sürecinden sonra ulaşan yanıtları şöyle:
– Sizinle birlikte 10 milletvekilinin tutuklanma sürecini siyasi gelişmeleri de göz önüne alarak nasıl yorumluyorsunuz?
Partimizin iki eş genel başkanı, iki grup başkanvekili ve iki eş genel başkan yardımcısı (MYK Üyesi) olmak üzere 12 milletvekili ve binlerce üyesi tutuklanmış durumda. Bizim tutuklanma sürecimiz, AKP tarafından çözüm süreci sonlandırıldıktan sonra kararlaştırıldı. Özellikle 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin siyasetteki dengeleri halkın lehine, egemen kliğin aleyhine değiştirebileceği ortaya çıkınca düğmeye basıldı.
Bir laf vardır, hani derler ya; “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklarlardı” diye. İşte 7 Haziran’da oy vermenin çok şeyi değiştireceği görüldü ve doğrudan, alenen yasaklanamayacağı için dolaylı olarak, HDP’ye oy vermek yasaklandı. Fakat 1 Kasım seçimlerinde bunun da yeterince işe yaramadığı ve HDP’nin bir kez daha barajı aşmasıyla, AKP’nin tek başına referandumsuz anayasa değişikliğini yapabilme çoğunluğunu elde etmesine imkân vermediğini gördüler. Bize yönelik tutuklama sürecinin siyasi kararı o zaman verildi, ama sosyo-psikolojik atmosfer ile yasal kılıfların oluşturulması arayışlarına girildi.
15 Temmuz darbe girişimi arkasından OHAL ve KHK’ler ile bu fırsat yakalanmış oldu. Başkanlık adı altında tek adam rejimi inşa edilirken HDP’nin temsil ettiği kitlelerin siyaset dışına itilmesi AKP için olmazsa olmaz görülüyordu. Anketlere göre “Başkanlığa” olan halk desteği hiçbir zaman yüzde 42’yi geçemedi. İşte HDP’ye yönelik kapsamlı bir gece operasyonuyla bir anda şovenist milliyetçi duygular kabartılacak, MHP+AKP milliyetçiliğiyle bir anda destek yüzde 50’nin üzerine çıkarılacak, bu esnada hemen anayasa değişiklik teklifi de TBMM’ye sunulacaktı. Kabaca plan buydu. Bizi cezaevine götüren süreç üst düzey AKP’lilerin bir masa etrafında oturup saat saat, gün gün planladıkları bir organizasyondur.
Tutuklama operasyonundan hemen önce Bahçeli-Erdoğan görüşmesi de anlaşılıyor ki bundan bağımsız değildir. Ancak bütün bu siyasi tutuklama operasyonlarının ilk adımını atan maalesef Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Dokunulmazlık teklifi anayasaya aykırıdır, ama yine de evet oyu vereceğiz” şeklindeki açıklamasıdır.
-Anayasa değişikliğine ilişkin olası bir referandum sürecinde HDP’nin
tavrı ne olacak?
AKP+MHP ittifakıyla sunulan teklif bir toplumsal sözleşme anlamında
anayasa değişiklik önerisi değildir. İki parti arasında yapılmış “gizli” bir
anlaşmanın anayasa kılıfına büründürülmüş bir halidir. Anayasayı partiler ya da
liderler yapmaz; halk yapar, parlamento yasalaştırır. Bunun dışındaki her yol
gayri meşrudur, kabul edilmezdir ve maalesef tehlikelidir. Rejim ve sistem
değişikliğini aynı anda ve emrivakiyle oldu bittiyle yapmaya çalışan bir
girişimdir. Cezaevi koşullarının yarattığı kısıtlamalar nedeniyle henüz parti
yetkili kurulları ile sağlıklı bir görüş alışverişi yapamadım. Ama net olan
kararımız şudur ki, TBMM’de de olası referandumda da tavrımız “hayır”dır.
Şahsen ben TBMM’de milletvekillerinin durumun vahametini görerek 330 “evet” oyu
vermeyeceğine inanıyorum. Ama eğer referanduma gidilirse halk kesinlikle
“hayır” diyecektir. Bunun için etkili bir “hayır” kampanyası yürütülmelidir. Nasıl ki, anayasayı yapma süreci sivil bir halk inisiyatifinin işiyse, aynı şekilde referandum kampanyasını da sivil halk platformları yürütmelidir. Siyasi partiler bu halk inisiyatiflerinin çalışmalarını destekleyen ve güçlendiren konumda olursa daha uygun olacaktır. Böylesi bir tutumla referanduma gitmek hem halk demokrasisine daha uygundur hem de siyasi partilerin kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı etkisi en aza indirgenmiş olacaktır.
“Çekilmek abes olur”
-Tutuklanmanızla birlikte partiniz HDP, parlamento çatısı altında kalıp kalmama konusunda çeşitli tartışmalar yürütüyor. Sizin düşünceniz nedir? HDP parlamentoda kalmalı mı, kalmamalı mı?
HDP demokratik siyaseti toplumsal yaşamın değişmez ve kaçınılmaz bir parçası olarak görüyor ve demokratik siyasetten çekilme gibi bir tartışmayı abes karşılıyor. Demokratik siyaset sadece parlamentarizm değildir. İkisi birbiriyle karıştırılıyor sanırım. Demokratik siyaset, evde, okulda, sokakta, işyerinde, kadın-erkek ilişkilerinde vb. yaşamın her alanında zaten vardır ve devam etmektedir. Parlamento sadece bunun bir ayağıdır. HDP, demokratik siyasetten çekilme gibi bir başlığı gündemine bile alamaz, zaten bu HDP’nin ya da herhangi bir partinin yetkisinde olan bir konu da değildir. Bir parti demokratik siyasetten çekildi diye halkın kendisi demokratik siyasetten otomatikman çekilmiş sayılmaz. Bu zaten toplumun doğasına aykırıdır.
Son dönemde Türkiye’de yaşanan terör saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son zamanlarda ülkenin değişik yerlerinde yaşanan bombalama vb. saldırıları buradan büyük üzüntüyle takip ediyorum. Lanetlememek, kahrolmamak mümkün değil. Siyasetçinin işini ve görevini tam ve layıkıyla yapamamasının bedelini gencecik çocuklar ödüyorlar. Bu kahredici bir sorumluluk duygusu yüklüyor bizlerin omzuna. Ancak ülkeyi yönetenler bütün bu olanların temel siyasi sorumluluğunu almak yerine muhalefeti hedef göstererek sorumluluktan sıyrılamaz. Güvenliği de barışı da sağlama görevi şu anda iktidar partisinde ve hükümettedir. İnşallah bütün bu ölümlerin önüne geçilebilecek barış merkezli bir sağduyu giderek öne çıkar diye temenni ediyorum.
Moralliyiz, güçlüyüz”
-Cezaevine ilk kez girdiğinizi biliyoruz. Bir gününüz nasıl geçiyor? Koşulları
anlatabilir misiniz? Gazete ve TV’leri takip edebiliyor musunuz?
Yaklaşık 50 gündür tutukluyuz ve maalesef halen tek başımıza
tutuluyoruz. Türkiye’de yüzlerce ağır hasta tutsak, binlerce mağdur mahkûm
varken kendi durumumuzu çok da öne çıkarmak istemeyiz. Ama cezaevleri sistemi
bir bütün olarak demokrasi ve insan haklarına aykırı yüzlerce uygulama ve
düzenleme içeriyor zaten. Mücadelenin mekânla sınırlı olamayacağını burada daha
iyi anlıyor insan. Moralliyiz, umutluyuz, güçlüyüz.
“Benimki ler de çocuk işte, özlüyoruz”
-Bir baba olarak çocuklarınız bu durumu nasıl karşılıyor?
Benim çocuklarımın diğer mahpus çocuklarından bir farkı yok. Bütün
çocuklar masumdur ve hiçbiri acıyı, üzülmeyi, anasız-babasız kalmayı hak
etmiyor. Yaşamını yitiren bir polisin-askerin gözü yaşlı çocuklarından daha
kıymetli değil benim çocuklarım. Onlara ve nicelerine, Cizre’de, Sur’da,
Şırnak’ta öldürülen, ağlatılan çocuklardan daha değerli değil benim çocuklarım.
Ama benimkiler de çocuk işte, özlüyorlar, özlüyorum.
Yanıtlar önce sakıncalı bulundu
Demirtaş’ın tutuklanmasının ardından 2 Aralık 2016 tarihinde HDP Meclis
Grubu aracılığıyla söz konusu dönemde yaşanan siyasi ve güncel tartışmalarla
ilgili yönelttiğimiz sorulardan oluşan söyleşimizi 1,5 ay sonra
yayımlayabiliyoruz. Demirtaş’a soru yönelttiğimiz tarihte AKP ile MHP arasında
anayasa konusunda anlaşmaya varıldığı kulisleri yapılıyordu.
Demirtaş sorularımıza 27 Aralık 2016 tarihinde yanıt verirken,
yanıtların Demirtaş’ın TBMM’deki özel kalemine ulaşması 16 Ocak 2017 tarihini
buldu. 1,5 aylık süreçte Edirne Cezaevi Mektup Okuma Komisyonu, Demirtaş’ın
sorularımıza verdiği yanıtlardan oluşan mektubuna ilişkin yaptığı
değerlendirmede “6 sayfa düz yazı iletide kişi ve kuruluşları paniğe
yöneltebilecek ifadelere yer verildiği düşünülerek söz konusu mektubun
ilgilisine gönderilmeyerek alıkonulmasına” karar verdi. Bu karar üzerine
Edirne Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı; söz konusu mektupta sakınca
görülmeyerek mektubun gönderilmesi yönünde yeni bir karar verdi.
“Benimki ler de çocuk işte, özlüyoruz”
-Bir baba olarak çocuklarınız bu durumu nasıl karşılıyor?
Benim çocuklarımın diğer mahpus çocuklarından bir farkı yok. Bütün
çocuklar masumdur ve hiçbiri acıyı, üzülmeyi, anasız-babasız kalmayı hak
etmiyor. Yaşamını yitiren bir polisin-askerin gözü yaşlı çocuklarından daha
kıymetli değil benim çocuklarım. Onlara ve nicelerine, Cizre’de, Sur’da,
Şırnak’ta öldürülen, ağlatılan çocuklardan daha değerli değil benim çocuklarım.
Ama benimkiler de çocuk işte, özlüyorlar, özlüyorum.
Yanıtlar önce sakıncalı bulundu
Demirtaş’ın tutuklanmasının ardından 2 Aralık 2016 tarihinde HDP Meclis
Grubu aracılığıyla söz konusu dönemde yaşanan siyasi ve güncel tartışmalarla
ilgili yönelttiğimiz sorulardan oluşan söyleşimizi 1,5 ay sonra
yayımlayabiliyoruz. Demirtaş’a soru yönelttiğimiz tarihte AKP ile MHP arasında
anayasa konusunda anlaşmaya varıldığı kulisleri yapılıyordu.
Demirtaş sorularımıza 27 Aralık 2016 tarihinde yanıt verirken,
yanıtların Demirtaş’ın TBMM’deki özel kalemine ulaşması 16 Ocak 2017 tarihini
buldu. 1,5 aylık süreçte Edirne Cezaevi Mektup Okuma Komisyonu, Demirtaş’ın
sorularımıza verdiği yanıtlardan oluşan mektubuna ilişkin yaptığı
değerlendirmede “6 sayfa düz yazı iletide kişi ve kuruluşları paniğe
yöneltebilecek ifadelere yer verildiği düşünülerek söz konusu mektubun
ilgilisine gönderilmeyerek alıkonulmasına” karar verdi. Bu karar üzerine
Edirne Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı; söz konusu mektupta sakınca
görülmeyerek mektubun gönderilmesi yönünde yeni bir karar verdi.