Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yaşam tarzına yönelik hutbe
veremeyeceğini belirterek ; ” Ben dinini anne babasından öğrenmiş biri olarak söylüyorum, beni
temsil etmiyorsunuz.Bu işten elinizi çekin” dedi.
HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlık görevini yürüttüğü dönemde, ‘Biz
siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Çünkü halk bize oylarını
verirken, ‘benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın’ diye oy
veriyor” sözlerini hatırlattı. Yıldırım, “Acaba Sayın Cumhurbaşkanı,
aynı siyasi cinayetler kendi ülkesinde olduğu zaman da aynı duygu ve düşünceyi
koruyor mu? Herkes sorumlu da, bir tek siyasi iktidar mı bundan azade?” diye
sordu. Yıldırım, Meclis’te düzenlediği basın
toplantısında Reina katliamına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yaşanan tüm
katliamlarda iktidarın sorumluluğu olduğunu savunan Yıldırım, “Hükümet istifa
etmelidir” dedi.
“Katliama zemin sağlayan koşullar
vardır”
Yıldırım, ayrıca Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmez’in yaşam tarzına yönelik hutbe veremeyeceğini belirterek “Bu
işten elinizi çekin” dedi. Yıldırım, “Ben dinini anne babasından
öğrenmiş biri olarak söylüyorum, beni temsil etmiyorsunuz” ifadelerini
kullandı.Yıldırım şöyle konuştu: “Maalesef 2017’nin daha ilk
saatlerinde, bütün toplum vicdanını yaralayan bir saldırıyla karşı karşıya
kaldık. İrdelenmesi gereken bu saldırılar, toplum alıştırılarak, artarak devam
ediyor. Bu kader değildir, böyle görmedik, görmeyeceğiz. Hiçbir ülkede, zemin
sunulmadan, alt yapısı hazırlanmadan böyle toplumsal infiale sebep olan
saldırılar geçekleşmez. Çünkü bu gibi katliamlara zemin sağlayan koşullar
vardır.”
Türkiye, gözünü kan bürümüşler için
bir ilham kaynağı haline geldi
Dönemin Başbakanı Davutoğlu
Türkiye’nin ilham kaynağı olduğunu söylüyordu. Türkiye’yi hiç tanımayan biri
sadece son bir ayı, Aralık ayını Türkiye’de geçirse Türkiye’nin kimlere ilham
kaynağı olduğunu görür. Bu ülke gözünü kan bürümüşler için bir ilham kaynağı
haline geldi.
“Bu ülke güvenlik, istihbarat
enerjisini doğu noktalara harcamayan bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşı
karşıyadır. Değerli meslektaşınız Ahmet Şık tutuklandı. Tutuklanma gerekçesi
bile hilkat garibesi. Sayın Şık, bir sosyal medya paylaşımında bu ülkenin karşı
kaşıya olduğu risklere ilişkin iyi niyetli uyarılar yapıyor. Bugün Ahmet Şık
tutuklu, bu saldırılarda ihmali olanlarsa hiçbir müeyyideyle karşı karşıya
kalmıyor. Böyle bir siyasi iktidar gerçekliğini bu ülkeye yaşatmaya kimsenin
hakkı yok.”
Karanfil bırakanlar gözaltında
“Bu patlamadan duyduğu
rahatsızlığı belirten, ölenleri karanfil bırakarak anmak isteyen Ezilenlerin
Sosyalist Partisi aktivistlerinin tamamı gözaltına alınıyor. Düşünün, olaydan
rahatsızlık duyanlara arasına bile fark koyan bir iktidar anlayışı. İktidara
yakın çevrelerin açıklamalarına VIP muamelesi gösterilirken, ESP ve diğer
toplumsal muhalefet çevreleri orantısız bir güçle gözaltına alınarak
tutuklanıyor.”
Herkes
sorumlu da, bir tek siyasi iktidar mı azade?
Sayın Cumhurbaşkanı bir başka
ülkede meydana gelen saldırıya tepkisini ortaya koyarken bir ülkede meydana
gelen saldırılardan siyasilerin sorumlu olduğunu şu sözlerle ifade etmişti:
“Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Çünkü halk bize
oylarını verirken, ‘benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın’
diye oy veriyor.”
Acaba Sayın Cumhurbaşkanı, aynı siyasi
cinayetler kendi ülkesinde olduğu zaman da aynı duygu ve düşünceyi koruyor mu?
Herkes sorumlu da, bir tek siyasi iktidar mı bundan azade?
Burada “hedef devletti”
diyemezsiniz. Hele de “hedef devletti” diyerek bunu olası bir referandum
öncesinde oy konsolide etmek için asla kullanamazsınız. Burada hedef toplumdur,
hedef huzurdur. Siyasi iktidarın payı vardır ama hedef iktidar değil,
toplumdur.
“Ben bu ölümleri önleyemedim, bu
ülkeyi yönetemedim” diyebilmesi için bir iktidarın, daha ne olması
gerekiyor? Şu olanların yüzde 1’i bile başka bir ülkede olsa demokratik
vicdanın olduğu bir ülkede olsa, ar duygusu harekete geçer de biri istifa eder.
Hükümet ülkeyi yönetemiyor, Hükümet istifa etmelidir.
İnsanlar birbirlerinin farklılıkların
zenginliği olarak değil, düşmanlık olarak gördükleri bir ortama doğru
sürükleniyoruz. Güvenlik ile özgürlük arasında sağlanmış bir denge yoktur.
Direksiyon tümüyle aşırı güvenlik tedbirleriyle özgürlüklerin tamamen ortadan
kaldırıldığı bir ülkeye dönüştü.
“Diyanet
İşleri Başkanı İslam’ı temsil edemiyor”
Diyanet İşleri Başkanı, bir
hoşgörü dini olan İslam’ı temsil edemiyorsunuz. Bu din hoşgörü dinidir. Bu
kutsal dini daha fazla töhmet altında bırakacak, kitleler nezdinde
sorgulatabilecek noktalara götürmekten vazgeçin. Bu işten elinizi çekin. Ben
dinini anne babasından öğrenmiş biri olarak söylüyorum, beni temsil
etmiyorsunuz.
Cizre’ye
neden sustunuz?
Diyanet İşleri Başkanı saldırıdan
sonra açıklama yapmış, “katliamın mabet ya da eğlence yerine yapılması arasında
fark yok” demiş. Günaydın Sayın Başkan, Cizre’de onlarca insanın diri diri
yakılması arasında bir fark mı vardı ki siz sustunuz? Yüzlerce sivil insan
öldürülürken bir fark mı vardı ki siz sustunuz? Sormazlar mı adama? Onları
kendi dininizden saymıyor musunuz? Diyarbakır Milletvekilimiz Nimetullah
Erdoğmuş, Hudeybiye Barışı antlaşmasını bir Cuma’da anlattığı için derdest
edildiğinde hiç rahatsız olmadınız mı?
Dinler devletleştirilemezler. Dinler
iktidarın aracı olarak kullanılamazlar. Dine bundan daha büyük zarar verilmez.
Sayın Görmez, bu ülkedeki bütün dinleri temsil etmiyorsunuz, daha fazla zarar
vermeden istifa ediniz. Yaşam tarzları üzerinde sorgulamaya gitmek, Diyanet
İşleri Başkanı’nın işi değildir. Yaşam tarzları üzerinde hutbe okutulamaz.
Saldırılar
olurken hükümet ne yapıyordu?
Tüm bu saldırılar olurken hükümet
ne yapıyordu? HDP Genel Merkezi’nin önündeki kardan adamı yıkmaya çalışıyordu.
25 yıldır faaliyet yürüten İstanbul Kürt Enstitüsü’nü mühürlüyordu. Düşünün ki
İstanbul Kürt Enstitüsü, Ağa-Çiller döneminde bile kapatılmamıştı. Bu utanç bu
hükümete yeter. Hükümet bunlarla meşguldü. Enerjisini buraya harcıyordu.
Hükümet 17 bin polis görevlendirdiğini
söylüyor İstanbul’da. Nerede görevliydi bu polisler? İstanbul’un en büyük
eğlence merkezinin önüne genç, 21 yaşında bir polis koymuşlar. O mu koruyamadı?
Ne yapabilirdi ki o çocuk? ABD’den istihbarat alınıyordu da, Türkiye
istihbaratı ne yapıyor? HDP’lileri takip ediyor işte. Ne ala memleket! Memleket
kurtuldu, enerji, burada harcanıyor.
Anayasa
değişikliği AKP’nin içine sinmedi
Anayasa değişiklik paketi, bir oldu
bittiye getirilerek komisyondan geçirildi. Bu anayasa, dar bir grupla
hazırladı. Bu Anayasa asla tüm Türkiye’nin toplum yapısını ve siyasi çevreleri
temsil etmiyor. Hatta AKP’li milletvekillerinin tamamının içine bile sinmiş
değildir. İnanıyorum ki Meclis’ten geçmeyecektir. Eğer geçerse ve referanduma
giderse, tüm partilerden farklı bir yerde duracağız. CHP ne yapıyor, karşı çıkma gerekçesini
100 yıllık statüko üzerine kuruyor, 100 yıllık statüko değişmesin istiyor. AKP
ne yapıyor, 150 yıl öncesine gitmek istiyor. Zamanın ruhu yok bu Anayasa
değişikliğinde. 21. yüzyıl yok bu paketin ruhunda yok.
CHP, HDP’nin saf dışı edilmesine
itiraz etmediği için bugün saf dışıdır
CHP, 20 gün öncesine kadar, “kapımız anayasa teklifine
açık” dedi ama kimse kapılarını çalmadı. Onlar neden kapılarının çalınmadığını
yazın yürüttükleri anayasa toplantılarında aramalılar. Parlamento’nun üçüncü
büyük partisi saf dışı bırakma çalışmalarını yürütürken CHP itiraz etmediği
için, “Meclis’in 3. büyük partisi yokken Anayasa değişikliğini tartışmayız”
demiş olsaydı bugün biz de onlar da tüm siyasi çevreler kendi görüşlerimizi
dile getiriyor olurduk. CHP o gün HDP’siz o toplantıları içine sindirdiği bugün
için saf dışıdır.Haberdar