Reina’daki terör saldırısını yazan Cumhuriyet yazarı Nuray Mert,
“Sorumlusu ‘ülkeyi yönetenler dışında’ herkesin olduğu ilan edilen
bir facia daha yaşadık. Size bir şey söyleyeyim mi; ülkeyi yönetenlerin hiçbir
durumda ‘sorumlu’ olmadığı bir memleket her tür felakete açık demektir”
dedi.
Nuray Mert, yazısında “Başımızda bunca dert varken, bu ülkenin
İslamcıları, muhafazakârları kafayı yılbaşı kutlamasına takmış vaziyetteydi.
Siyaset, değer, kültür üretemeyen İslamcılık, dönüp
dolaşıp Atatürk heykeli kaldırmak, Noel Baba’ya kafayı takmak gibi
sığ öfke eşiklerini zorlayıp ortamı gerginleştiriyor, kendisine yabancı gördüğü
fikirleri, hayat tarzlarını hedef haline getiriyor” ifadelerine yer verdi.
Nuray Mert, “Faili ve hedefi ne olursa olsun, son saldırı ve öncesinde
hâkim olan ortam, ister istemez birbiri ile birleşiyor. ‘İşte tam da bu,
birileri böylesi bir tablo yaratmak istiyor’ diyorsanız, bırakın insanlar
neyi nasıl kutlayacaklarına kendileri karar versin, kahramanlarını kendileri
seçsin; yok edin dayatma ortamını, bakın düşmanlarınız istemediğiniz tabloları
oluşturabiliyor mu?” görüşünü dile getirdi.
Nuray Mert’in Cumhuriyet’te yayımlanan yazısı şöyle:
Sorumlusu “ülkeyi yönetenler dışında” herkesin olduğu ilan edilen bir
facia daha yaşadık. Size bir şey söyleyeyim mi; ülkeyi yönetenlerin hiçbir
durumda “sorumlu” olmadığı bir memleket her tür felakete açık demektir.
Sadece “güvenlik tedbirleri” konusunda sorumluluktan söz etmiyorum; zira
“güvenlik” de nihayetinde bir siyasal meseledir ve ne kadar güvenlik tedbiri
alınırsa alınsın zaaf oluşabilir, asıl tedbir siyasal tedbirlerdir. O halde,
siyaset konuşmayacaksak fazla söze hacet yok, hepimiz olanları kınıyoruz,
nokta. Biz daha çok kınıyoruz, daha daha çok kınıyoruz ve hep birlikte ve tek
tek kınıyoruz, yine kınıyoruz, yeniden kınıyoruz, hep kınadık, hep kınayacağız,
nokta, nokta, nokta.
Asıl mesele siyaset ise, bırakın konuşalım; “Ülkemiz ateş
çemberinde, dört bir yandan saldırı altında mı?”, Peki neden? Bizi
kıskandıkları için mi, neden herkes birdenbire bu ülkeye düşman kesildi?
“Türkiye yükselen bir yıldız olduğu için, İslam dünyasının umudu”
olduğu için önü mü kesilmek isteniyor? Başına gelenleri önleyemeyen bir ülke
nasıl yedi düveli kıskandıran, husumetlerini çeken güçteydi de birdenbire bu
hale düştü? Biz soralım iddia sahipleri doğru dürüst izah etsin. Velev ki tüm iddiaları
doğru, öyle olsun, peki ne yapacağız bu şartlar altında? “Birlik ve beraberlik”
içinde bu ülkenin düşmanları ile mücadele mi edeceğiz? Edelim elbette ama hangi
birlik beraberlik? Ülkenin ana muhalefet partisinin teröre destekçilikle itham
edildiği, yılın sonunun gazeteci arkadaşımız Ahmet Şık’ın tutuklanması ile
lehimlendiği, iktidar çevresinin kendisi dışında herkesi tehdit ve hakarete
boğduğu bir ülkede ne birliği, ne beraberliği?
Terörü kınama konusunda birlik beraberlik içinde olmamak zaten mümkün
değil, o insanlık görevi, peki bir adım ötesi? Anlaşabilmeyi bırakın, hangi
asgari müşterekler etrafında, serbestçe tartışıp konuşabiliyoruz? İktidar
çevresi, ülkenin selametinin Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında bir tek adam
rejimi inşa etmek oluğunu, olmazsa bu ülkenin bölüneceğini, başının beladan
kurtulmayacağını düşünüyor; düşünmekle kalmıyor dayatıyor. Demokratik muhalefet
adına bizler ise tam tersini düşünüyoruz, ülkenin selametinin daha fazla
demokrasi, daha demokratik bir sistem olduğuna inanıyoruz. Ne kadar
tartışabiliyoruz, demokratik tepki verebiliyoruz, var mı böyle bir özgürlük
alanı, zemini? İtiraz sesinin kısık çıkmasına ayarlı, kurmaca televizyon
programlarını saymazsanız tabii. Ana muhalefet partisi demokrasi mücadelesinde
etkisiz kalıyor, doğru da, daha etkili olsa ne olacak, Meclis’te çoğunlukçuluk
prensibi işliyor, toplumsal barış adına müzakere ve uzlaşma çabası söz konusu
bile değil. Uzlaşmadan anlaşılan, iktidar partisinin peşine takılan MHP örneği;
gerisi hainlik, teröre el vermek sayılıyor, bu şekilde yıpratılıyor, zan altına
alınıyor. En çok ihtiyacımız olan demokratik müzakere ve toplumsal barış
çerçevesinde siyaset gündemde olmadığı sürece hiçbir meselemizi çözemeyeceğiz,
mevcut iktidar ve çevresi bunu kavramadığı sürece olayların akışı içinde
savrulup gideceğiz, asıl sorunumuz bu.
Son olarak ve son saldırı hususunda küçük bir not düşelim; faile veya
failleri kim olursa olsun, niyetleri ne olursa olsun, yılbaşı öncesi
oluşturulan husumet tablosu ciddiye alınmaya değer. Başımızda bunca dert
varken, bu ülkenin İslamcıları, muhafazakârları kafayı yılbaşı kutlamasına
takmış vaziyetteydi. Siyaset, değer, kültür üretemeyen İslamcılık, dönüp
dolaşıp Atatürk heykeli kaldırmak, Noel Baba’ya kafayı takmak gibi
sığ öfke eşiklerini zorlayıp ortamı gerginleştiriyor, kendisine yabancı gördüğü
fikirleri, hayat tarzlarını hedef haline getiriyor. Tekrar ediyorum, faili ve
hedefi ne olursa olsun, son saldırı ve öncesinde hâkim olan ortam, ister
istemez birbiri ile birleşiyor. “İşte tam da bu, birileri böylesi bir
tablo yaratmak istiyor” diyorsanız, bırakın insanlar neyi nasıl
kutlayacaklarına kendileri karar versin, kahramanlarını kendileri seçsin; yok
edin dayatma ortamını, bakın düşmanlarınız istemediğiniz tabloları
oluşturabiliyor mu?