Türkiye’nin
içinde bulunduğu durumu ve yeni anayasa görüşmelerini değerlendiren
gazeteci-yazar Levent Gültekin bu kaostan acilen çıkılması gerektiğini belirterek:Tek adam rejimi
kuruluyor. Korkunç bir şey bu. Bir adam tek başına bakanlar kurulu atayacak,
yargı mensuplarını atayacak, milletvekillerini seçecek, bütçeyi hazırlayacak
orduya başkomutanlık yapacak, dış politikayı belirleyecek, iç politikayı
belirleyecek, tek başına üniversitelere rektör atayacak, AYM üyelerini seçecek
hepsini tek başına yapacak. Bu her şeyden önce o adamı zehirlemektir, o adama
büyük bir kötülüktür. Bu herkes için böyledir. Erdoğan veya bir başkası fark
etmez “dedi.
İşte Gültekin Sorulara
şöyle cevap verdi:
Gerilim
dayatma ve tehdit ortamında yapılan bir anayasa değişikliğinin ülkeye barış,
istikrar ve huzur getirmesi sizce mümkün mü?
Anayasalar, toplumların bir arada yaşamasını
sağlayan ortak sözleşmelerdir. Farklı düşünen, farklı fikirleri olan, farklı
yaşam tarzları olan, farklı inançları olan, farklı yaklaşımları olan insanların
bir arada yaşayacağı bir belge. Bunun oluşması için önce ortak bir duygunun,
ortak bir fikrin oluşması gerekiyor. Karşılıklı görüş alışverişi gerekiyor.
Karşılıklı konuşmadan, birbirimizi anlamadan, birbirimizin hassasiyetlerine,
birbirimizin doğrularına, birbirimizin değerlerine, birbirimizin görüşlerine
kıymet vermeden ortaya çıkacak bir anayasayla toplumsal barış sağlamak teknik
olarak da mümkün değil. Anayasa, ancak herkesin katılımıyla yapılacak bir şey.
Çünkü, ortak sözleşmedir. Çünkü uzlaşı olmadan yapılan anayasa toplumun
değil yazanın, yani gücü elinde tutanın korunup kollandığı bir metne dönüşür.
Bugün yapılan da zaten o, yani toplumun değil bir kişinin veyahut bir
kesimin huzuru, yaşamı güvencesi garanti altına alınmaya çalışılıyor. Toplumun
bütününün huzuru, katılımı ve bunu sağlayan evrensel değerler amaç edinilmiş
olsaydı, kutuplaşma da olmazdı.
Tek başımıza 80 milyonun yönetim sorumluluğunu alamayız.
Bu tek adam Bahçeli olsun, Kılıçdaroğlu olsun, Levent Gültekin, Ahmet olsun
fark etmez. Bir ülkeyi bırakın bir ailede bile babanın dediği olmuyor her
zaman. Orada bireyler var, çocuklar var onların görüşlerinin alınması lazım.
Siz çocuğunuzla ilgili bir kanaatte bulunursunuz o da ‘baba bu öyle değil şöyle
bir noktası var’ der. Ben görmemiştim dersiniz sonra. Tek adam rejimi
kuruluyor. Korkunç bir şey bu. Bir adam tek başına bakanlar kurulu atayacak,
yargı mensuplarını atayacak, milletvekillerini seçecek, bütçeyi hazırlayacak
orduya başkomutanlık yapacak, dış politikayı belirleyecek, iç politikayı
belirleyecek, tek başına üniversitelere rektör atayacak, AYM üyelerini seçecek
hepsini tek başına yapacak. Bu her şeyden önce o adamı zehirlemektir, o adama
büyük bir kötülüktür. Bu herkes için böyledir. Erdoğan veya bir başkası fark
etmez.
OHAL,
TÜRKİYE İÇİN KORKUNÇ BİR BOYUTA GELDİ
Ufukta
OHAL’li bir referandum gözüküyor. OHAL Türkiye’ye neler kaybettirdi?
Şimdi mesele OHAL değil, mesele niyet. Neyi nasıl
kullandığınızla ilgili bir şey. Yani demokrasi diyerek insanların konuşma
özgürlüğünü elinden alabilirsiniz, İnsanlar birbirlerinin sözünü “demokrasi var
bu ülkede!” diyerek kesiyorlar. Mesele niyetin ne olduğu. Nereye varmak
istiyorsunuz? Nasıl bir amaç içeridesiniz? Huzur mu istiyorsunuz? Barış mı
istiyorsunuz? Özgürlük mü istiyorsunuz? OHAL’in sağladığı kolaylığı terörü
engellemek, ülkenin huzurunu artırmak için mi kullanacaksınız yoksa siyasi
kazanım peşinde koşma, sizden olana bir alan açma çabası içinde misiniz? Bu tür
meseleler enstrümanları nasıl kullandığınızla ilgili bir şey. İstikrar,
huzur esas alındığında başka türlü kullanılır, çatışmayı esas aldığında ise
başka türlü kullanılır. Bizde ne yazık ki zaten iktidarın düşüncesi iç barış
sağlamaktan daha çok kutuplaşmayı, ayrışmayı artırarak siyasi kazanç elde etmek
olduğu için OHAL’i de öyle kullanıyor. OHAL, Türkiye için korkunç bir boyuta
geldi. Bir kere hukuku öldürdü. Hukuk, dünya tarihinde insanlığın bir arada
yaşamasını sağlayan yegane değerdir, tektir yani. Çünkü, farklı farklı
insanların hukukunu o ülkedeki adalet mekanizması garanti altına alır. Hukuk,
herkesin hakkını koruyacak kimsenin kimseye üstünlük taslamasına müsaade
etmeyecek. Kimsenin mağdur olmasına da izin vermeyecek, kimsenin haksız kazanç
sağlamasına da izin vermeyecek. Yani buranın yaşanabilir bir ülke olmasının en
temel öğelerinden biri hukuktur. OHAL bunu yok etti.
Tüm
bu şartlar altında meclis devre dışı bırakılmış olsun değil mi?
OHAL ile kurumları, yani devleti devre dışı
bıraktılar. Mesela meclis devre dışı bırakıldı. Meclisin yapması gereken işleri
şu anda bir OHAL kararnamesiyle yapılıyor. Mecliste tartışılıp neyin doğru,
neyin yanlış olduğu kanaatine vardıktan sonra olması gereken işleri tek bir
kişi, bir kararnameyle yapıyor. İçerideki iç barışa büyük bir zarar verdi.
Ekonomik olarak da büyük bir zarar verdi OHAL. Bizim gibi ekonomisi dış
yatırımla ayakta kalan ülkeler, yatırımcıya güven vermek zorunda. Yani, yabancı
yatırımcı parasını götüreceği ülkeye ne kadar güvendiğine bakar. Güveniyorsa
parasını götürür yatırım yapar. Çünkü gerektiğinde parasını alıp çıkabilmesidir
önemli olan. OHAL gibi durumlarda yargısız, hukuksuz, kanunsuz bir şekilde
istediği kişinin malına mülküne el koyma yetkisi olduğunda yabancı yatırım
ister istemez ürktü ve geri çekildi.
CUMHURBAŞKANI
OHAL’İ KALICI OLARAK ÜZERİNE ALIYOR
Gündemde
anayasa değişikliği başkanlık sistemi tartışmaları var. Ne diyorsunuz, ne olur
bu değişiklik sonucunda? Bir de milletvekili sayısının artma meselesi var…
Mecliste sayının 600 e çıkması ne demek biliyor
musunuz? Hiç bir işe yaramayacak insanlar rüşvet dağıtmak demektir. Şuanda
milletvekilliği bir işe yarıyor, bakan oluyor, yasa yapıyor, hükümete güven oyu
veriyor, hayır sen yanlış yönettin deyip gerekirse düşürebiliyordu. Yeni
anayasada milletvekilinin hiç bir misyonu yok, yasa yapamıyor, güven oyu
veremiyor, bakan olamıyor, bütçe hazırlayamıyor. Bütçeyi Cumhurbaşkanı
hazırlıyor meclise gönderiyor, meclis onay verirse veriyor vermezse
Cumhurbaşkanı bir önceki senenin bütçesine enflasyon üzerinden zam yapıp
yürürlüğü koyuyor. Zaten bakan olamıyorlar, peki niye millet vekili
oluyor? Zaten Cumhur Başkanına bir yetki vermişsin, Kanun Hükmünde Kararname
çıkarma yetkisi. Yani Cumhurbaşkanı şuanda OHAL’ i kalıcı olarak
alıyor üzerine. Bu en çok da AKP seçmenine yapılmış büyük bir kötülüktür.
Tayyip Erdoğan’a sonra AKP’ye. Çünkü bu yetkilerle bu ülke yönetilmez, bu ülke
parçalanır. Bu ülke sadece bir kesimden oluşan bir ülke değil. Bütün dünyada
böyle bu sadece bizim ülkede değil bu. Ülkelerde inançtan, farklı mezhepten,
farklı ideolojiden milyonlar yaşıyor. Bu insanlar bir arada tutmanın en önemli
ortak noktası o insanları yönetime ortak etmektir. Eğer bu tek adam rejimi
kurulursa huzur ve toplumsal barış bozulur.
Zaten yüzde 10 barajı ne kadar büyük bir
haksızlıktı, toplumun büyük bir kısmını sistem dışında tutuyordu. Bu baraj
şuanda yüzde 50’ye çıktı. Yani yüzde 50’yi almayan yönetimde sorumlu
olamayacak. Yüzde 50’yi bu ülkede kim aldı, nasıl aldı? Diyelim ki yarın
bu çoğunluğu Atatürkçüler aldı. O zaman dindarlar ne yapacak? Örnek veriyorum:
dediler ki bundan sonra İHL’ leri kapatıyoruz, baş örtüsü yasak. Ne yapacaklar
o zaman? Gidecekleri bir yargı yok yeni durumda. Haklarını arayabilecekleri hiç
bir yer kalmayacak. Bu yüzden mecliste 600 olmuş 300 olmuş bu değil
mesele. Mesele bir ülke ayakta kalacak mı kalmayacak mı. Bu anayasa oylaması
Türkiye’nin ayakta kalıp kalmayacağı oylaması. Ben Türkiye’yi bölmek istiyorum
diyen herkes, ben Erdoğan’ın yok olmasını istiyorum diyen herkes başkanlık
sistemine evet diyebilir.
MİLLETVEKİLLİĞİNİN
ARTIK BİR KIYMETİ YOK
Seçilme
yaşının 18’e indirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tamamen çocukça… Ne yaptığını bilmeyen
anlamsız toplumun bir kesimine rüşvet olarak dağıtılan payı başka bir yaş
gurubuna da dağıtması. 18 yaşında çocuğa sigara almak yasak. Tekel bayisinden
sigara alması yasak olan bir çocuğu milletvekili yapıyorlar. Ne diyorlar Allah
aşkına! 18 yaşında dediğiniz çocuk ne yapacak, neyi düşünecek? Bu aslında büyük
bir şeyi gösteriyor: Yasa yapmıyor ki vekiller. Milletvekilliğinin bir
kıymeti yok artık. Biz maaş dağıtacağız, 18 yaşındakilere de dağıtalım demek
gibi bir şey bu. İyi dağıt! İstersen 7 yaşındakilere dağıt çünkü bir işlevi
yok. İşlevi olmuş olsaydı bu şeyi 18 yaşındaki çocuk yerine getiremezdi.
BU
DENKLEMİN BOZULMASI GEREKİYOR
Peki,
bu bataklıktan nasıl çıkarız?
Türkiye
yetmiş dokuz milyon bir ülke. Bu kadar çaresiz bir şeye teslim olmaması
gerekiyor. Ortada bir denklem var. Bu denklemi bozması gerekiyor.Var olan
siyasi paradigma Tayyip Erdoğan’ın kurmuş olduğu paradigmadır. Bu paradigma
içerisinde Tayyip Erdoğan’ı siyaseten yenmek mümkün değil. Siyasette gerçekten
demokrat, gerçekten özgürlükçü, gerçekten eşitlikçi insan haklarına dayanan ve
topluma güven verebilecek yeni bir organizasyona ihtiyaç var. Bu kurulmadığı
müddetçe bu paradigmayı bu kilitlenmeyi çözme şansımız yok. Milletvekilleri,
siyasetçiler, aydınlar, kanaat önderleri… Herkesin kafa kafaya verip kendi
kazancını göz ardı edip ülkenin kazancını esas alacak şekilde elini taşın
altına koyması gerekiyor. Şöyle bir şey diyemeyiz: ‘Ey halkım sen bir gün
akıllanacaksın bize geleceksin.’ Böyle bir şey yok. Halk korktukça iktidara
daha çok sarılır. Allah muhafaza bir ekonomik kriz patlarsa o bir ülkeyi
bütünüyle yıkıma götürür. Muhalif çevrelerde şöyle bir algı var: ‘Ekonomik kriz
çıkarsa Tayyip Erdoğan zayıflar.’ Bu çok yanlış bir plan. Ekonomik kriz çıkarsa
içerdeki kargaşa artar.O ülkede yaşanmaz hale gelir.Bu yüzden iç barış
bütünüyle bozulmadan toplumu bu korku çemberinin içinden dışarıya çıkaracak bir
yol bir kanal açmamız gerekiyor.Bu açılmazsa, eğer bu anayasa değişikliği de
meclisten geçerse ardından bir de ekonomik kriz çıkarsa Türkiye yönetilemez.
Sadece Erdoğan değil bunu o saatten sonra hiç kimse yönetemez. Bu yüzden bir
çıkış yolu bulmalıyız. Bu görev hepimize düşüyor.N. Nur Ener /yeniasya