Samanyoluhaber yazarı Ali Emir Pakkan, hapishane ve
Emniyet’te işkencenin geri dönmesini tarihten bir örnekle anlattı. Fethullah Gülen’in yeğeni Sait Gülen’in emniyette 30 gün boyunca gördüğü işkenceyi okuyunca kanım dondu.
Salondaki erler bile gözyaşlarını tutamamış! Gülen’in önüne koydukları tutanağı imzalamazsan eşine tecavüz edeceğiz, demişler! İlk duruşmada hakkındaki iddiaları reddeden Sait Gülen, mahkemeye yeniden ifade vermek istediğini söylüyor! Duruşmada 2010 KPSS sınavında kopya çekmekle suçlanan diğer sanıklar da ifadelerinin işkence ile alındığını açıklıyor!
Türkiye’de emniyet ve hapishanelerde nelerin yaşandığı ile ilgili çarpıcı bir duruşma bu! İşkence geri döndü ve engizisyon çarkı binlerce masumu öğütüyor!
Sait Gülen’in ve işkence ile ifadesi alınan insanların anlattıklar, 12 Mart 1971’de Ziverbey Köşkünde İlhan Selçuk’un yaşadıklarına benziyor.
1971’de asker, muhtıra verdi. AP hükümeti düşürüldü! Nihat Erim başkanlığında yeni bir ara rejim hükümeti kuruldu. Sıkıyönetim ilan edildi! Sağ ve sol hareketleri hedef alan operasyonlar başladı! Tutuklamalar ülke çapında ve pek çok kurumu kapsıyordu!
Bir gün gazeteci İlhan Selçuk’un da kapısı çalındı! 9 Mart cuntası içinde olmakla suçlanıyordu yazar. Mahir Kaynak, ( Sonradan MİT ajanlığı deşifre edildi) ordu içindeki bu cuntaya sızdırılmış ve pek çok bilgiye ulaşılmıştı! Cemal Madanoğlu liderliğindeki bir grup darbe planlıyordu. Selçuk da, cuntada olmakla suçlanıyordu. Ancak elde delil yoktu.
İlhan Selçuk, bir arabaya bindirildi, gözleri bağlandı, Ziverbey Köşküne götürüldü! Sıkıyönetimle gözaltı süresi 30 güne çıkarılmıştı! 30 gün boyunca gece gündüz sorgulandı! İşkence gördü. Cumhuriyet’teki yazıları soruluyordu. Selçuk, ‘Ziverbey Köşkü’ kitabında o korku ve dehşet saatlerini şöyle anlatıyor:
“Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştırıldığını duyumsuyordum. Öyle bir an geldi ki, bacaklarımı kıpırdatamaz oldum. Bir yağ mı sıvı mı sürüyorlardı tabanlarıma sonra sopa inip kalkmaya başladı. Kendimi acıya katlanabilir sanırdım. Ancak falakanın verdiği acı hiçbir acıyla kıyaslanamaz. Olayın bir de ruhsal yanı var ki, bedensel acının üstüne biniyor. Kendini aşağılanmış olarak görüyorsun.” (Ziverbey Köşkü, Çağdaş Yayınları, 1987)
Selçuk, işkencenin artmasından ve öldürülmekten korkuyor. Aklına bir fikir geliyor. İfadesini yazılı vereceğini söylüyor. Bir kalem ve kağıt istiyor.
İşkencede ifade verdim
Şairler bazı şiirlerinde, her mısraın baş harflerinden anlamlı sözcükler oluştururlar. Buna edebiyatta akrostiş denir. Yazar Selçuk da ifadesinin içine gerçek durumunu akrostiş olarak yerleştirecekti. Ama her cümlenin baş harfleriyle kelimeler türetmek fark edilebilirdi. Onun için başka bir yöntem buldu: Her cümlenin sondan ikinci kelimesinin baş harflerinden bir akrostiş oluşturdu. Uzun bir ifade yazdı. Sorgucular, aldıkları cevaplardan ikna oldu.
30 günün sonunda sıkıyönetim mahkemesine çıkarıldı. İlk duruşmada ifadesinin işkence altında alındığını söyledi ve bütün iddiaları reddetti. Yazılı ifadesindeki akrostişte, “İşkence altındayım” sözcükleri okunuyordu. Hakim “işkence” ve “baskı” kelimelerini gördü. Kısa bir aradan sonra tahliyesine karar verildi. Sonra da beraat etti. Selçuk, Tercüman gazetesinde ifade tutanaklarının çarşaf çarşaf yayınlanarak, “itirafçı”, “darbeci” ve “arkadaşlarını satmakla” suçlanması üzerine akrostiş formülünü ayrıntılı şekilde açıkladı.
46 yıl sonra yine geceyarılarında gözaltılar oluyor! İşkence ile alınan ifadelerden başka iddianamelerde delil yok. ‘Darbe mahkemeleri bile daha adildi’ dedirten tutuklama kararları veriliyor. Bir de o ifadeler basına servis edilip, ‘itirafçı oldular’ deniyor! Tarihe ’12 Mart’tan da 12 Eylül’den de beterdiler’, diye geçecekler!