[AKİF UMUT AVAZ-TR725.COM]
Yıllar önceydi… Bir grup gazeteci arkadaşla yolumuz Tanzanya’ya düşmüştü. Hazır oralara kadar gitmişken Tanzanya’yı oluşturan Tanganyika ve Zanzibar’daki bazı Türk okullarını ziyaret etmiştik.
Başkent Dar-üs Selam’daki bir okulu ziyaret sırasında Afrika ve Tanzanya koşullarına göre oldukça modern sayılabilecek okul ve sosyal tesislerinden etkilenmiştik. Doğrusu, gördüklerimiz o günlerde Hizmet Hareketi nefretiyle oturup kalkan ya da kıskançlık ve hasetten kuduran kesimlerde popüler olan “bu değirmenin suyu nereden geliyor?” sorusunu akla getirebilecek kaliteydi.
Aynı kampüs içerisinde, okul binasının hemen yakınında devam eden bir inşaat da dikkatimizi çekmişti. Aslında dikkatimizi çeken inşaatın kendisinden ziyade bir insan boyuna ancak varan duvarlarında örülü tuğlaların birkaç karışta bir renginin farklılaşması idi. İnşa halindeki yarım duvarın üst kısımları bildiğiniz tuğla rengindeyken aşağı doğru inildikçe kademeli hatlar şeklinde tuğlaların renginin gittikçe solması, silikleşmesiydi.
ALACA BULACA TUĞLALAR VE DEĞİRMENİN SUYU
Üşenmedik sorduk okul müdürü arkadaşa. O da “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” sorusunu soranları utandıracak bir açıklamada bulundu. Aklımda kaldığı kadarıyla, o yıllarda Tanzanya’da Hizmet Hareketi’nin eğitim faaliyetleri İzmir’li bir grup işadamı tarafından destekleniyormuş. Destek derken atla deve değil, topu topu ayda 9 bin dolar kadar bir yardım… Okul ise, öğrencilerinden aldığı düşük ücrete rağmen artık yavaş yavaş kendisini döndürür hale gelmiş. Okul idaresi ise ücretler ve bağışlardan kalan gelir fazlasıyla kendi düşük maaşlarını iyileştirmektense öğrencilere yeni bir eğitim tesisi daha kazandırmaya karar vermiş.
Eldeki kısıtlı imkânlarla inşaat işine girişilmiş. Para buldukça yapılan karış karış eklemelerden dolayıdır ki Afrika’nın aşırı kuru havası ve kavurucu güneşi altında üzerinden aylar yıllar geçen sıvasız tuğlaların rengi solmuş. Duvara en önce konulan tuğlalar neredeyse toz-toprak rengini alırken, en son konulanlar aslı rengine yakın olduğu için duvar o görüp sebebini merak ettiğimiz hale gelmiş.
O gün, bu okullar hakkında “değirmenin suyu nereden geliyor?” diyenler ortada değirmenin suyu değil, damla damla bağışlarla ve oluk oluk fedakârlıklarla bu eserlerin meydana geldiğini belki bilmiyorlardı. Anlatılsa da belki kendi dünya görüşleri çerçevesinde bu fedakârlıkları anlamlandıramıyorlardı. Bugün ise, bu okullara imkânları ölçeğinde bağışta bulunan işadamları, İslam kültüründe önemli bir yeri olan “himmet” müessesesi siyasal İslamcı haramiler tarafından kriminalize edilerek tek tek tutuklanıyor, hapse atılıyor. Dün değirmenin suyunu merak edenler, bugün o değirmenin fedakarlıkla dönen çarkları hoyratça kırılırken olan biteni onaylayıcı bir sessizlikle izlemekle yetiniyor.
Elbette ki, Hizmet Hareketi’ne yakın insanların işlettiği tüm okulların inşa ve açılış hikâyesi aynı değil. Bazıları idarecilerinin ve öğretmenlerinin de işçi kıyafetleri giyerek inşaatlarda çalışmaları neticesinde meydana geldi. Bazıları ise eğitimin önemine, kültürlerarası etkileşim ve diyalogun faydasına inanmış insanlığa kalıcı bir iyilik peşindeki hayırsever işadamlarının yüklü bağışlarıyla daha kolay vücut buldu. İnşa süreçleri ve hikâyeleri farklı farklı olsa da tüm bu okullara bugün musallat olanlar aynı hasid haramiler.
MEĞER HASEDLERİNİ BİR ZEHİR GİBİ İÇLERİNDE BÜYÜTMÜŞLER
Yıllarca çekememezliklerini fitne-fücur yuvası sinelerinde saklayıp hasetlerini zehir gibi içlerinde büyütenlerin, dünyanın dört bir tarafında barış ve huzur adacıkları olan bu okullara dair niyetleri, fırsatını bulduklarında ortalığa saçıldı, ete kemiğe büründü. 17 Haziran 2016 tarihli ve 6751 sayılı kanunla kurulan Maarif Vakfı, ismindeki her kelimeyi utandıracak adi bir haramilik örgütü gibi faaliyete geçirildi. Tüzüğünde ve yasasında kuruluş amacına dair onlarca göz kamaştırıcı madde sayılan Maarif Vakfı, arkasına aldığı devasa devlet gücüne rağmen, bugüne kadar sadece farklı ülkelerde gerçekleştirdiği haramiliklerle, gasplarla veya bu yöndeki ahlaksız girişimleriyle dikkatleri çekti.
Maarif Vakfı, sadece Türkiye’nin kamu bütçesinden değil, Erdoğan ve çevresi için başka ülkelerden, ulusal çıkarlardan taviz vererek hukuksuz menfaat sağlama karşılığı, rüşvet alma aracına dönüşen TÜRGEV ve benzeri yapılardaki yasadışılığı tekrarlamamak için olsa gerek, tüzüğü ve yasası Erdoğan’ın siyasal İslamcı hedeflerini menfaatine gören ülkelerin bağışlarına da açık olacak şekilde yapıldı. Buna rağmen, bütçeden peşinen aktarılan 1 Milyon TL’lik fonla yola çıkan Maarif Vakfı’nın ihtiyacı olan yüklü finansmanın asıl yükünü yine halk çekecek.
NİYETLERİ HAYIR DEĞİL Kİ AKIBETLERİ DE HAYIR OLSUN!
Niyeti hayır olmadığı için akıbetinin de pek hayır olamayacağını şimdiden tahmin edebileceğimiz Maarif Vakfı’nın zengin imkânlarına rağmen bugüne kadar sadece Gürcistan’da faaliyete geçirdiği bir okul dışında başka bir faaliyeti olmadı. O okulun da Gürcistan’da ne tür tartışmalara yol açtığını merak eden araştırıp öğrensin. Maarif Vakfı’nın yasada yer alan diğer faaliyetleri ise “-eceğiz, -acağız” şeklindeki boş vaatlerden ibaret kaldı. Tıpkı Suriye’nin Cerablus kasabasında kuracağını söylediği üç okul vaadinde olduğu gibi. Savaş ortamındaki Cerablus’un kaderi ne kadar kesinse, herhalde Maarif Vakfı’nın vaat ettiği üç okulun gerçekleşmesi de o kadar kesindir, deyip geçelim.
Her çalışanının ve istihdam edeceği her Türk vatandaşının Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerindeki müşavirler kadar maaş alacağı Maarif Vakfı’nın oluşturacağı mali yükü tahmin etmek için allame olmaya gerek yok sanırım. Aynı kifayetsiz kadronun kullandığı devasa mali imkânlara rağmen Türkiye’nin eğitim kalitesi yerlerde sürünürken vatandaşlardan toplanan vergilerin yurtdışında kanalize edilmesinin saçmalığı ise izahtan varestedir.
TÜRKİYE’Yİ REZİL EDEN HARAMİLER AFRİKA’YA NE VEREBİLİR?
OECD’nin üç yılda bir 72 ülkede 15 yaşındaki 540 bin öğrencinin katılımıyla yaptığı PISA raporuna göre, Türkiye’nin eğitimde zaten berbat olan durumu son üç yılda çok daha geriye gitmiş. Araştırmaya katılan 72 ülke arasında 50. sırada, OECD üyesi 32 ülkenin ise en dibinde yer alan Türkiye’nin eğitimdeki rezil durumuna rağmen Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hiç utanıp sıkılmadan çıkıp, keseyi ağzına kadar açtıkları Maarif Vakfı’nın “yurtdışında eğitim konusunda küresel bir marka olacağını” söyleyebiliyor.
Devasa bütçelere rağmen akılalmaz bir beceriksizlikle Türk eğitimini her yıl biraz daha geriye götüren AKP hükümetinin Eğitim Bakanı, bilimde 70 ülke arasında ancak 52., matematikte 49., okumada 50. olabilen kendi eğitim performansına bakmadan hangi yüzle ahkam kesebiliyor, hayret vallahi… Bugüne kadar gasp girişimlerinden ve haramiliklerinden başka bir şeyini duymadığımız Maarif Vakfı’nın “Her yıl 20 ülkede eğitim faaliyetlerine başlayarak Türkiye’nin parlayan yüzü olmasını” amaçladığını sahi hangi yüzle söyleyebiliyor?
Siyasal İslamcıların çöreklendiği devlet destekli sistematik haramilikte parmak ısırtan Maarif Vakfı, şayet Bakan Yılmaz’ın dediği gibi “eğitimde küresel bir marka,” “Türkiye’nin parlayan yüzü” olmayı başarabilirse, şimdiden söylemeliyiz ki, sadece hırsızlık, haramilik ve gasp yoluyla da çok büyük başarılara imza atılabileceğini dünyaya ilk kez ispatlamış olur.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Maarif Vakfı’nın eğitimde başarılı olup olamayacağını söylemek için henüz erken. Ama üst akıllarının o alanlardaki eşsiz başarılarla dolu tecrüblerini referans alacak olursak hırsızlık, haramilik ve gaspta ne kadar başarılı olabileceklerini tahmin edebiliriz. Somali, Gine ve Nijer gibi en gariban Afrika ülkelerinde Hizmet Hareketi’ne yakın insanlar tarafından kurulan okulları türlü rüşvetler ve türlü vaatlerle gaspetmek sahi az başarı mı?
Demedi demeyin… Sırf Hizmet okullarını gasp etmek amacıyla kurulan Maarif Vakfı, yakında Afrika’nın çok iyi bildiği Boko Haram gibi eğitim düşmanı bir haramilik örgütü olarak tanınmaya başlarsa kimse şaşırmasın. Dünyanın hiçbir yerinde henüz taş üstüne tek bir taş koymamışken canhıraş bir şekilde giriştiği haramilikleriyle Maarif Vakfı, belli ki “maarif” ve “vakıf” kavramlarını kirletmekten başka bir işe yaramayacak.
GASP İÇİN GÖZ DİKTİKLERİ OKULLARIN LİSTESİNİ ÇIKARMIŞLAR
Maarif Vakfı, Senegal, Moritanya, Çad, Gabon, Sao Tome, Burkina Faso, Pakistan ve Afganistan’daki okulları gasp etmek için de anlaşmalar yaptığını ifade ediyor. Gasp çalışmalarını ağırlıklı olarak küçük yardımlara bile muhtaç gariban ülkelerde ya da rüşvetçi yöneticileri ile meşhur ülkelerde yoğunlaştıran Maarif Vakfı’na bu çabasına elçiliklerin yanı sıra TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Vakfı, Diyanet, İHH vb siyasal İslamcı örgütler destek veriyor.
Gasp için göz diktiği okulların listesini de çıkaran Maarif Vakfı’na göre Hizmet Hareketi’nin 32 ülkede 242 okulla en fazla Asya kıtasında eğitim faaliyetleri bulunuyor. Okulların gaspına yönelik ne rüşvetin, ne deli saçması delilsiz iddiaların, ne de Gine’ye yaptıkları gibi yalapşap boyanmış hurda otobüslerle kandırma olasılıklarının bulunmadığı Avrupa’nın 35 ülkesinde 175 okul bulunuyor. Bunu 150 okulla yine gaspta sıfır başarı sergiledikleri Amerika kıtası takip ediyor. Rüşvet ve vaatlerle okul gasbı için nedense en fazla umut bağladıkları 36 Afrika ülkesindeki 106 okula göz diken Maarif Vakfı, haramiliklerine yüz bulamadıkları Avustralya’da ise 15 okula göz koymuş durumda.
Bakan Yılmaz’ın verdiği bilgilere göre, Maarif Vakfı isimli haramilik örgütü Bosna-Hersek, Hindistan, Arnavutluk, Tayland, Kamboçya, KKTC, Avustralya, Danimarka, Kuzey Irak, Moldova, Suudi Arabistan, Singapur, Malezya, Fransa, Almanya, Romanya ve Sudan gibi 17 ülke ile de görüşmelerini sürdürüyormuş. Hâlbuki bildiğim kadarıyla, Suudi Arabistan’da Hizmet Hareketi’nin herhangi bir okulu da bulunmuyor.
Angola, Azerbaycan, Benin, Cibuti, Ekvator Ginesi, Fas, Gürcistan, Japonya, Kamerun, Karadağ, Lübnan, Mali, Moğolistan, Ruanda, Sudan, Tanzanya, Tunus, Uganda ve Ürdün ise Bakan Yılmaz’ın görüşmelerin planlandığını söylediği ülkeler arasında yer alıyor. Sudan gibi ülkelerin farklı listelerde zikredilmesi aslında Bakan’ın ve haramilik vakfının ciddiyet derecesini gözler önüne seriyor.
ELÇİLİKLER VE KONSOLOSLUKLAR GASP VE HARAMİLİK İÇİN SEFERBER
Hizmet Hareketi’ne karşı sistematik sosyal soykırım çabalarını yurtdışında da sürdüren despotik Erdoğan rejiminin seferber ettiği elçilikler ve konsolosluklar, tüm işlerini güçlerini bırakmış bulundukları ülkelerde sırf bu amaçla bugüne kadar toplam 600 bakan, 1.444 parlamento üyesi, 6.190 üst düzey yetkili ile görüşmüş. Yaptıkları bu yoğun görüşmelerin haram meyvelerinden gaspçı Maarif Vakfı’nın sepetine giren ise üç gariban ülkedeki bir kaç okuldan ibaret şimdilik.
“Niyet hayır, akıbet hayır” dermiş Boşnaklar. Niyetleri zulüm, haramilik ve gasp olanların akıbetleri de niyetlerine uygun olur inşallah. Belki geçici bir süreliğine zulüm ve haramilikle abad olmuş gibi görünebilirler ama bu ahlaksız haramilerin ahirlerinin berbat olacağını yaşayan mutlaka görecek.