1961’de mebus olmak için adaylığını koyduktan sonra hapse atılıp Konya Hapishanesi’nde bir müddet kaldıktan sonra çıkan Osman Yüksel Serdengeçti, “Yeni İstanbul” gazetesinde şunları yazmıştı:
“Konya Hapishanesi’nde onlardan (Risale-i Nur Talebelerinden) bir Dr. Sadullah Nutku vardı ki, Allah’ım ne adamdı o! Nasıl imandı ondaki. Adam hapishanede idi, fakat gül-gülistan içinde idi. Gülen gözlerle bakardı insana. Herşeyi unutuyordum onun yanında. Adam âdeta teneffüs edilen bir şey gibiydi. Yanımdan bir ruh gibi uçuverip gideceğinden korkardım.
Yanımdaki arkadaşa, ‘Şu pencereleri kapat. Sonra doktor uçar gider bu demirlerin aralarından…’ demiştim. Fakat onun uçmaya gitmeye niyeti yoktu. Bu kadar yüksek olduğu halde bizim gibi sürünenlerle beraberdi, bizi bırakmıyordu; kurtaracaktı o…
1961’de Konya’da seçimlere girmiştim ve propagandanın ikinci günü, sebepsiz tereddütsüz tevkif olunmuştum. İşte doktorla o zaman, orada karşılaştım. Beni gıyaben tanıyordu. İlk karşılaşmamızda, ilk hitabı şu oldu: ‘Gazanız mübarek ola!’ Cevap vermedim; çok öfkeli ve hınçlı idim. O, mütemadiyen bana bakıyor, bana yakın olmak istiyordu.
‘Cenab-ı Hak, lütfetti de sizi buraya gönderdi. Sizi esirgedi, acıdı…’ gibi lâflar ediyordu. ‘Şu adama bak!’ dedim içimden… ‘Meczubun biri… Bunun neresi lütuf!.. Meb’us olacakken, mahpus oldum!..’ Öyle öfkeliydim ki; bir hamlede mahkemeleri, hapishane duvarlarını yıkmak istiyordum. Doktordan yüz çevirdim. Fakat nereye çevrilsem, o da, o tarafa çevriliyordu. Her yönde onu görüyordum. Aynı sözler… ‘Cenab-ı Hak, lütfetti. Nedir o dışarıda onlar?.. Nutuklar, kendini övmeler, öbür tarafa sövmeler… Bir felâket… Cîfe!..’ Bir an, gözlerim gözlerine geldi. ‘Öyle değil mi?’ dedi. ‘Öyle’ diyerek, bu suali sessizce tasdik ettim. Hakikaten içime öyle bir huzur yayıldı… Meydanlar, nutuklar, alabildiğine karşı tarafa sövmeler, kendini ve partisini övmeler. Kazanmak için türlü dolaplar, dalavereler… Ya Rabbi, beni bunlardan kurtardığın için sana binlerce şükürler olsun…
“Doktor, yaşlı gözlerle hapishanenin penceresinden göklere, göklerdeki bulutlara bakar, Kur’an-ı Kerim’den gökler ve bulutlarla ilgili o temâşâ-i şâirane âyetleri okurdu. Hapishanenin bahçesindeki ağaca bakar, Said Nursî’nin tohum ve ağaç teşbihlerini, nisbetlerini dile getirirdi.
“Arasıra benim yine öfke nöbetlerim tutar. ‘Namussuzlar!’ diye nutka başlardım. Dr. Sadullah Nutku’ya bakınca, nutkum tutulurdu. Onda söz yoktu, öz vardı… Susmak, susmak… Tezekkür, tefekkür, temâşâ…
“Doktor, derdim, ‘Sen dünyayı üçten dokuza boşamışsın, kurtulmuşsun. Ben hâlâ dünya ile evliyim.’ Tatlı tatlı gülümserdi. Bana, ‘Sen büyük mücahitsin, biz, ben derdi, ufak bir…’ Dur, dur…
“O, beni büyüttükçe, küçülür giderdim. Kendisini küçülttükçe gözümde ve gönlümde o, daha fazla büyürdü…
“O sıralarda ihtilâlin başı, Cemal Gürsel, ‘Türkiye’de huzur yok!’ demişti. Kendisine bir tel (graf) çekecektim. Yazdım da sonradan vazgeçtik: ‘Türkiye’de huzur, Konya hapishanesinin falan koğuşunda, Dr. Sadullah’ın yanında, huzura kavuşmak istiyorsanız, buraya buyurun.’ (İmza, Serdengeçti.)
“İşte Nurcu diye, hapishane hapishane dolaştırdığımız, karakol karakol dayak attığımız suçlulardan biri. Biz, bunları affetmiyoruz da… Diyeceksiniz ki, hepsi bu kıratta adamlar mı? Değil tabiî… Ama hepsi de bu ihlâsta, bu yolda, bu gönülde insanlar. Bu insanları suçlu diye affetmek bile bir saygısızlık. Ancak onlardan af ve özür dilememiz lâzım.”
Bu olanlar 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra…
Halbuki, Doktor Beyefendi Ağabeyimiz ondan önce de zulüm görmüş. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu, Dr. Sadullah Nutku ve diğer Nur Talebeleriyle de çok uğraşmış, “Köklerini kazıyacağız!” demişti. Hatta, Dr. Sadullah Nutku için “Derhal hakkında takibat yapın!” dediği için, bir komiser tartaklamış, kulaktozuna vurmuştu. Neticede hastalanmış ve ağır işitir hale gelmişti… Sonra, Vali Cemil Keleşoğlu, Yassıada’ya götürülmüş orada banyoda bilek damarlarını keserek intihar etmişti. Kulaktozuna vurup ağır işitir hâle sokan komiser de felç olarak esas hesap yeri olan Yüce Divan Ahirete intikal etmişti. Hepimizin gideceği, haksızlığa uğrayan boynuzsuz koyunun, boynuzludan bile hakkını alacağı yere… &n
bsp;
bsp;