“Erdoğan’ın Avrupa’daki ‘Uzun Kolu’’: Hollanda Vakası” başlığını taşıyan raporda, Türkiye’deki siyasi iktidarın Hollanda’daki uzantılarını kullanarak sistematik bir şekilde nefret suçlarını organize ettiği ortaya konuldu. Bunun için Hollanda hükümeti ve muhalefetinin, “Erdoğan’ın uzun kolu” olarak nitelediği kurum ve organizasyonlar kullanılıyor.İsveç merkezli insan hakları derneği Stockholm Center for Freedom, Hollanda’da AKP uzantısı kişi ve kurumların Hizmet Hareketi’ne yönelik nefret suçlarını raporlaştırdı.tUzun süredir Hollanda ve Avrupa gündemini meşgul eden saldırılar, fişlemeler, tehditler ve boykotlar derlenerek dünya kamuoyunun dikkatine sunuldu.çült
Başta büyükelçilik ve konsolosluklar olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Anadolu Ajansı, UETD (Union of European Turkish Democrats – Avrupalı Türk Demokratlar Birliği), Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türkiye Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, Turkish Heritage Organisationfaaliyetleri bu kapsamda değerlendiriliyor. “Erdoğan’ın uzun kolları” tabirini sadece Hollanda değil, artık bütün Avrupa ülke yönetimleri kullanıyor.
Raporda, Hollanda’da yaşayan Hizmet Hareketi’ne yakın insanların yaşadığı mağduriyetler sıralanmış. Bizzat saldırılara maruz kalan insanlarla görüşülerek hazırlanan çalışmaya göre, Hareket’le irtibatlı insanlar artık kendilerini güvende hissetmiyor. Hollanda hükümetinin aldığı bütün tedbirlere rağmen Erdoğan’ın uzun kollarının sınıraşan faaliyetleri, her geçen gün yeni nefret suçlarına imza atıyor.
HEDEF GÖSTEREN ERDOĞAN
Çalışmada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Bundan sonra dünyanın hiçbir ülkesi, hiçbir bölgesi F..Ö ve militanları için güvenli bir sığınak değildir ve olmayacaktır.” cümlesine yer veriliyor. Aynı şekilde Erdoğan yanlısı gazeteci Ersoy Dede’nin, Türk derin devletinin 1980’lerde terör örgütü ASALA militanlarına yurtdışında gerçekleştirdiği infazlara atıf yaparak, Hizmet’le iltisaklı kişilerin de artık kendini güvende hissetmemesi gerektiği yönündeki sözleri de raporda yer alıyor.
Bir diğer Erdoğanist gazeteci Cem Küçük’ün, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara’da öldürülmesinin ardından şahsi twitter hesabından paylaştığı, “F..Ö’nün yurtdışındaki tüm militanlarının öldürülmesi artık bu ki devletin ortak gündemidir.” şeklindeki mesaj da raporda. Buradan hareketle Hollanda’da yaşananların aynı zamanda bütün dünya ölçeğinde yükselen bir tehdide işaret ettiği vurgusu yapılıyor.
Erdoğan ve AKP hükümetinin, Avrupa’da gettolaşmış Siyasal İslamcı tabanı kullandığına yer verilen raporda, 400 bin Türk’ün yaşadığı Hollanda’daki sosyal çatlağa dikkat çekiliyor. Büyük bir kısmı AKP seçmeni olan bu Türk vatandaşlarının, Hizmet Hareketi’ne yakın insanları sindirmek amaçlı yönlendirildiği belirtiliyor. Özellikle 15 Temmuz başarısız askeri darbe girişiminden sonra Erdoğan’ın kullandığı nefret dili yüzünden Hizmet’e yakın kurumların uğradığı saldırılar tek tek irdeleniyor. Bu saldırıların tamamının arkasında Türk vatandaşlarının olması, sistematik faaliyetlere ışık tutarken Türkiye’deki tartışmaların Hollanda’ya uzandığı anlamına da geliyor.
9 GÜNDE 8 MÜESSESEYE SALDIRI
Rapora göre, 15 Temmuz’u takip eden 9 güç içinde 8 ayrı fiziki saldırı gerçekleşti. Eğitim ve kültür faaliyetlerinde bulunan sivil toplum kuruluşları yakılmaya çalışıldı ve taşlandı. Çalışanları tehdit edildi. Sosyal medyada fotoğrafları ve isimleri yayınlanarak hedef gösterildiler. Zaandam Animo Vakfı, Nida Vakfı, Apeldoorn De Ijssel Eğitim Merkezi, Amsterdam Sara Burgerhart Activite Centrum (SBAC) Eğitim Merkezi, Altın Nesil Vakfı, Unie van Betrokken Ouders (Endişeli Ebeveynler Birliği – UVBO) isimli vakıf bu saldırılardan nasibini aldı.
“BANA YAPILAN SALDIRININ ARKASINDA BÜYÜKELÇİ VAR”
Sadece binalar değil, Hizmet’e yakın şahıslar da nefret suçlarının hedefinde. Eski imam Necmi Kaya (54), onlardan biri. Yaklaşık 30 yıldır Haarlem kentinde yaşayan Kaya, Türkiye’deki başarısız darbe girişiminden 4 gün sonra, yani 19 Temmuz 2016 tarihinde, öğle namazını kılmak için gittiği Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Selimiye Camii’nin avlusunda feci şekilde dövüldü.
Üzerindeki kıyafetler parçalanacak şekilde darp edilen Kaya, SCF’ye yaptığı açıklamada, “Yıllardır gittiğim bir cami bu. Oraya, beni dövmek için gelmişlerdi. Ağır hakaretler ve küfürlerle vurdular. Saldıranları tanıyorum. AKP’li olarak bilinen insanlar. Güçlü ihtimalle büyükelçi de ‘Yapın, arkanızdayım’ demiş. Ben bu iddiamı suç duyurumda da ifade ettim.” şeklinde konuştu.
15 Temmuz’dan sonra, Hollanda Türk toplumunun yüzde 90’ı ile bağlarının kesildiğini, dışlandıklarını ve hakarete uğradıklarını dile getiren Necmi Kaya, “Bu süreçten ailecek çok etkilendik. Kızım, eşinden boşandı. Hele hele bu saldırıdan sonra artık evden çıkarken, arabama binerken tedirgin oluyorum. Sağıma soluma bakarak gidiyorum. Ailem de psikolojik olarak etkilendi. Onlar da tedirgin oluyor.” dedi.
GAZETECİLERE ‘IŞİDVARİ’ TEHDİT: KAFALARINIZ KESİLECEK
Saldırılardan gazeteciler de nasibini aldı. Zaman Hollanda gazetesi ve Hollandaca yayın yapan Zaman Vandaag gazetesi Müdürü Mehmet Cerit, Cihan Haber Ajansı Hollanda Temsilcisi Basri Doğan, Zaman Vandaag editörleri Hakan Büyük ve Hüseyin Atasever bunların başında geliyor. SCF’nin rapor için görüştüğü bu gazetecilerin sözleri, tehdidin boyutlarını gözler önüne seriyor. Hollanda’da en tanınmış Türk gazetecilerden, Zaman Hollanda muhabiri Basri Doğan, “Kanınız dökülecek. Hesap vereceksiniz. Sosyal medyada gördüğünüz hain askerlerinizin boğazları nasıl kesildi ise sizin de boğazınız kesilecek. Kanınız bu millete bundan böyle helal.” şeklinde tehditler almış. Doğan, bu tür tehditlerin ardından 6 ayrı suç duyurusunda bulunmuş.
Hakan Büyük de rapor için, “Benimle ilgili ‘CIA ajanı’, ‘terörist’ dediler. Tehditler aldım. Kanlar içerisindeki ölü bir kadının fotoğrafının altına ‘Senin de sonun böyle olacak’ yazdılar. Polise giderek suç duyurusunda bulundum.” diye konuştu.
Hüseyin Atasever ise, cami avlusunda dövülen Necmi Kaya’nın uğradığı saldırıyı haberleştirmek için Selimiye Camii’ne gittiğinde aynı AKP yandaşlarınca linç edilmek istenmiş. Kendisini Hollanda polisinin kurtardığını anlatan Atasever, SCF’ye şunları söyledi: “Zaman’dan olduğumu öğrenince etrafımı sardılar. Küfretmeye, hakaret etmeye başladılar. Saldırmaya kalktılar. Polis olmasa linç edilecektim. Daha sonra suç duyurusunda bulundum. Eve gidince de sosyal medya üzerinden tehdit almaya devam ettim. Fotoğraflarımız yayınlandı. Annem-babam ve eşim bu olaydan sonra büyük tedirginlikler yaşadı. Onlara da sokakta ‘vatan haini’, ‘terörist’ diyenler oldu. Türk komşular, bizimle konuşmamaya, mesafe koymaya başladılar.”
HOLLANDA HÜKÜMETİNE ÖVGÜ
Raporda Rotterdam Başkonsolosluğu’nun Türk vatandaşlarına yönelik muhbirlik çağrısına da yer veriliyor. Bunun yanı sıra Başkonsolos Sadin Ayyıldız’ın “F..Ö’ye safça inanmış yurttaşlarımızın dışındaki aktif F..Ö’cüler dikkatle izlenmelidir. Birçok F..Ö mensubunun Hollanda’ya kaçtığı bilinmektedir. Hollanda Türk iş dünyasının F..Ö’ye destek veren işadamları ve firmalara yönelik yürütülecek mücadelede üzerine düşeni yapacağına ve gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyoruz.” şeklindeki açıklamasından iki gün sonra Hizmet’e yakın bir işadamının dövülmesi örnek gösteriliyor.
Ali Ekrem Kaynak isimli işadamının kanlar içindeki fotoğrafı sosyal medyada paylaşılmış ve bu saldırının Başkonsolos’un açıklamasından sonra gerçekleşmesine atıf yapılmıştı.
SCF, raporunda Diyanet’in ve cami imamlarının Hollanda’daki fişleme faaliyetlerine de geniş yer veriyor. Bu çerçevede Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Din İşleri Müşaviri Yusuf Acar’ın sınır dışı edilmesine varan skandallar zinciri de işleniyor. Buna karşılık Türkiye Büyükelçiliği ve Hollanda Diyanet Vakfı, SCF’nin sorularına cevap vermemiş. Raporda, Hollanda’nın hükümeti, parlamentosu, muhalefeti, medyası ve halkıyla Hizmet Hareketi’ne yönelik insanlık suçlarına karşılık verdiği tavizsiz mücadele ise övülüyor.