Uluslararası Af Örgütü yıllık raporunu açıkladı. Dünyada insan haklarının durumunun incelendiği raporda, Türkiye’de işkence ve kötü muamelede artış olduğu, soruşturmaların ise sonuçsuz kaldığı belirtildi. Raporda Türkiye, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, işkence ve diğer kötü muameleler, aşırı güç kullanımı, cezasızlık, silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen ihlaller, mülteciler ve sığınmacılar ile ülke içinde yerinden edilen kişiler başlıkları altında incelendi.
Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan gelişmelerin ele alındığı raporda, “Darbe girişiminin ardından hükümet, memurlar ve sivil toplum üzerinde büyük baskı oluşturdu. Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlananlar bu baskının ana hedefiydi” değerlendirmesi yer aldı.Raporda ayrıca Türkiye’de ifade özgürlüğünün “keskin biçimde kötüye gittiği” belirtildi. OHAL ilanının ardından 188 gazetecinin yargılanmak üzere tutuklandığı ve 184 medya kuruluşunun KHK’larla keyfi olarak kapatıldığı vurgulandı. Örgüt raporunda özellikle Kürt meselesine dair muhalif görüşler ifade eden kişilerin şiddet ve cezai kovuşturmaya maruz kaldığına yer verirken, aralarında kadın hakları grupları, avukat dernekleri ve insani yardım örgütlerinin de bulunduğu en az 375 sivil toplum örgütünün KHK’larla kapatıldığı belirtildi.Raporda yine ifade özgürlüğündeki keskin kötüye gidişe dair Barış için Akademisyenlerin maruz kaldığı idari soruşturmalar ve cezai kovuşturmalara yer verildi.
Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre, Uluslararası Af Örgütü, 2016 yılında 159 ülke ve bölgede insan haklarının durumunun incelendiği raporunu açıkladı. Örgüt, raporda uluslararası alanda günden güne güçlenen “Ötekilere karşı biz” politikalarına karşı uyararak, bunun insan hakları üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti.Almanya Af Örgütü Genel Sekreteri Markus N. Beeko, rapora ilişkin değerlendirmesinde, “Hükümet ve siyasi grup, muhalifleri topyekün düşman ilan edip, haklarının elinden alınabileceğini düşünüyor” dedi. Toplumdaki küçük grupların günah keçisi haline getirildiğini belirten Beeko, bu grupların dışlandığına dikkat çekti. Her insanın eşit haklara sahip olduğu ilkesinin çiğnendiğini dile getiren Beeko, ABD’deki tartışma yaratan seyahat yasağı kararnamesini, Türkiye’deki kitlesel tutuklamaları, Honduras’ta çevrecilerin kovuşturmaya uğramasını, Hindistan’da farklı etnik kökendeki insanlara yönelik ayrımcılık ve Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duerte’nin uyuşturucuyla mücadele kapsamında başlattığı operasyonlarda hayatını kaybeden 7 bine yakın kişiyi buna örnek gösterdi.
Raporda Türkiye
Örgütün yıllık raporunda Türkiye’deki gelişmeler, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, işkence ve diğer kötü muameleler, aşırı güç kullanımı, cezasızlık, silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen ihlaller, mülteciler ve sığınmacılar ile ülke içinde yerinden edilen kişiler başlıkları altında incelendi.Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan gelişmelerin ele alındığı raporda, “Darbe girişiminin ardından hükümet memurlar ve sivil toplum üzerinde büyük baskı oluşturdu. Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlananlar bu baskının ana hedefiydi” değerlendirmesi yer aldı.15 Temmuz’da başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL kapsamında Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK), aralarında öğretmeni doktor, hakim, savcı, askerlerin bulunduğu yaklaşık 90 bin kişinin “terör örgütleriyle bağlantılı oldukları” ya da “ulusal güvenliğe tehdit oluşturdukları” gerekçesiyle meslekten ihraç edildiği belirtlen raporda, “Yüzlerce medya kuruluşu ve sivil toplum örgütü kapatıldı, gazeteciler, aktivistler ve milletvekilleri tutuklandı” ifadelerine yer verildi.
Raporda ayrıca Güneydoğu’da 49’u Demokratik Bölgeler Partisi’nden olmak üzere 53 belediyenin seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atandığı, Halkların Demokratik Partisi’nden seçilmiş dokuz milletvekilinin yargılanmak üzere tutuklandığına dikkat çekildi.Raporda 2016 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, yıl boyunca gücünü sağlamlaştırdığı ve Cumhurbaşkanlığına yürütme yetkisini veren anayasal değişikliği TBMM’ye sunulduğu da belirtildi.
“İşkence ve kötü muamelede artış”
Türkiye’deki insan hakları durumunun yıllık bilançosunun aktarıldığı raporda, Güneydoğu’da terörle mücadele kapsamında sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde ve özellikle 15 Temmuz sonrası Ankara ve İstanbul’da “polis gözetiminde rapor edilen işkence ve kötü muamele”de artış yaşandığı vurgulandı. Ayrıca OHAL’de tutukluların korunmasını sağlayan uygulamaların kaldırıldığı ve kötü muameleyi kolaylaştıran yasaklı uygulamaların önünün açıldığına dikkat çekildi.
Gözaltı yerlerini izleyen hiçbir ulusal mekanizma kalmadığı belirtilen raporda, tutukluların avukatlarıyla görüşme haklarının ortadan kaldırıldığı, sürenin uzatıldığı belirtildi.
Raporda yine 15 Temmuz sonrası polis gözetimindeki birçok kişinin, ciddi derecede dayak, cinsel saldırı, tecavüz tehdidi ve tecavüze maruz kaldıklarının rapor edildiğine yer verdi. Af Örgütü en kötü fiziksel şiddete askeri personelin maruz kaldığı bilgisine yer verdi.
“Muhalif görüşlere şiddet ve ceza”
Af Örgütü 2016 yıllık raporunda Türkiye’de ifade özgürlüğünün “keskin biçimde kötüye gittiği” belirtildi. OHAL ilanının ardından 188 gazetecinin yargılanmak üzere tutuklandığı ve 184 medya kuruluşunun KHK’larla keyfi olarak kapatıldığı vurgulandı. Örgüt raporunda özellikle Kürt meselesine dair muhalif görüşler ifade eden kişilerin şiddet ve cezai kovuşturmaya maruz kaldığına yer verirken, aralarında kadın hakları grupları, avukat dernekleri ve insani yardım örgütlerinin de bulunduğu en az 375 sivil toplum örgütünün KHK’larla kapatıldığı belirtildi.
Raporda yine ifade özgürlüğündeki keskin kötüye gidişe dair Barış için Akademisyenlerin maruz kaldığı idari soruşturmalar ve cezai kovuşturmalara yer verildi. Barış müzakerelerine geri dönülmesi ve Kürt siyasi hareketinin taleplerinin tanınması için çağrıda bulunan bildiriyi imzalayan akademisyenlerden 490’ı hakkında yılsonuna kadar idari soruşturma yürütüldüğü ve 142’sinin işlerine son verildiğine yer verildi. Raporda darbe girişiminden bu yana bin 100’den fazla imzacının cezai soruşturma altında olduğu hatırlatıldı.
“İnternet sansürü arttı”
Af Örgütü 2016 yılında insan hakları durumuna ilişkin raporunda, Türkiye’de hükümetin darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullah Gülen yapılanmasına yakın medya kuruluşlarına kayyum atandığı ve bu kuruluşlara hükümet yanlısı yayın çizgisi empoze edildiğine dikkat çekildi. Yıllık raporda Türkiye’de internet sansürünün arttığına yer verildi. Yetkililerin yargının incelemeden onayladığı ve temyiz etmenin mümkün olmadığı kararlarla birlikte internet siteleri, sosyal medya hesapları dahil içerikleri engelledikleri ifade edildi. Raporda, 2016 yılı Ekim ayında güneydoğuda internet hizmetlerinin kesildiği ve sosyal medyaya kısıtlama getirildiği örneği aktarıldı.
“Düzmece sebeplerle toplanma özgürlüğü engellendi”
Af Örgütü 2016 yılı raporunda, İstanbul’da arka arkaya dördüncü kez olmak üzere 1 Mayıs yürüyüşü ve ikinci kez olmak üzere Onur Yürüyüşü’nün düzmece sebeplerle yasaklanmasının, toplanma özgürlüğü hakkı ihlali olduğuna yer verdi. Hükümetin OHAL kanunlarından yararlanarak, tüm şehirlerde gösterileri engelleyecek genel yasaklar çıkardıklarına, hakkını kullanmak isteyen vatandaşlara da aşırı güç kullanıldığına dikkat çekildi.
Uluslararası Af Örgütü Raporu’nda 2016 yılında aradan geçen üç yıla karşın Gezi parkı eylemlerinde polis tarafından güç kullanılan soruşturma ve davalarda yol kat edilemediğine dikkat çekildi. Yine 2016 Şubat ayında sokağa çıkma yasağının uygulandığı Cizre’de çatışmalardan kaçmak için bodrum katına sığınan ve hayatını kaybeden 130 kişiye ilişkin soruşturmalarda da ilerleme kaydedilmediğine yer verildi.
Avrupa ülkelerinin durumu
Uluslararası Af Örgütü raporunda, Avrupa ülkelerindeki durum da incelendi. Avrupa ülkelerinin çoğunda hayata geçirilen güvenliğe ilişikin yasaların bireysel özgürlükleri kısıtladığı vurgulanan raporda, AB’nin hala ortak bir mülteci politikası olmadığına yer verilirken, Libya ile planlanan anlaşma ile AB ülkelerinin insan hakları ihlallerini göze aldığı ifade edildi. Raporda dünya genelinde insan haklarının durumu açısından kritik bir dönemden geçildiği vurgulandı.