Başta Hizmet Hareketi olmak üzere muhaliflere yönelik
gerçekleşen kıyım operasyonları kapsamında yaşanan zulümlere bir yenisi
eklendi.Malatya cezaevinden yazılan bir mektup, yaşanan dramı gözler önüne serdi.
Düşük yapan hamile kadının dramını anlattığı o mektup:
Mektubumu size Malatya E Tipi cezaevinden yazıyorum. Şu an düşük sancısını
çektiğim süreç, 31 Ağustos 2016’da başladı. Şöyle ki,31 Ağustosta Malatya
Nadire Dernek Ortaokulu’nda matematik öğretmeni olarak görev yapmakta iken 31
Ağustosta hiçbir sebep gösterilmeksizin açığa alındım. Açığa alınma şokunu
henüz atamamışken ertesi gün 1 Eylül tarihli 672 nolu KHK ile ihraç edildiğimi
öğrendim.
Medyadan takip ettiğim kadarıyla Bankasya ve Aktif Eğitim-Sen gibi özellikleri
olan öğretmenler açığa alınıp ihraç edilmişti. Ne Bankasya’da hesabım ne de
Aktif-Sen gibi bir üyeliğim olmadığı halde bir gün içinde acığa alınıp ihraç
edilmenin hiçbir lekilde mantığını kavrayamıyordum. Mutlaka bir hatanın
olduğunu düşünerek çözüm mekanizması olan valilik kriz komisyonu gibi yerlere
dilekçe yazdım. Hatanın er geç düzeltilmesini beklerken maddi manevi bir cok
sıkıntıyla başbaşa kaldım.
Bunlar icerisinde özellikle 4 ve 8 yaşındaki çocuklarıma okula gidemeyişimin
izahını yapmaya çalışırken yazdığım sıkıntıydı.
Bu tarz sıkıntılarla boğuşurken 31 Aralık 2016’da sabahın erken saatlerinde
polisleri kapıda gördükten sonra o güne kadar çektiğim sıkıntılar bu tarihten
sonra unutulacak noktasına geldi. Durumun vehametini hissetmeden çocuklarımın
bu tabloyu görmemeleri için komşuya gönderdim. Onları öpüp koklayarak bir
ikigünlüğüne hastaneye gideceğimi söyledim. 10 gün boyunca nezarethanenin ağır
koşullar altında 8 kişi ile birlikte kaldım. Gözaltının 10. gününde adliyede 13
saatlik bir bekleyişten sonra hakim karşısına çıkarıldım. Bu 13 saatlik süre
içerisinde panik atak geçirdim. Delilsiz mesnetsiz bir sekilde ByLock
suçlamasıyla tutuklandım. Hakim Beye her ne kadar 2 çocuğumun olduğunu ve
hamilelik şüphesi taşıdığımı ifade etsem de tutuksuz yargılanma talebimi kabul
etmedi.
10 Ocak 2017’de başlayan cezaevi sürecim pek çok mağduriyetin yaşanmasıyla şu
ana kadar artarak devam etti. Hamilelik şüphem 20 Ocak 2017’de yaptırdığım kan
tahlili ile kesinleşmiş oldu. Hamile olduğumu öğrenince sevinç ve hüznü bir
arada yaşadım. Jandarmalar eşliginde koluma kelepçe takılarak hastaneye
götürülüp tekrar kan ve idrar tahlilleri yapıldı ve ultrasyon kontrolü yapıldı.
Bebeğimin 1 aylık olduğunu öğrendim. Hapishanenin fiziki ve psikolojik açıdan
oldukça zor olan şartlari altında bebeğimi etkilemeyecek şekilde korumaya
çalışıyordum. Zira 18 kişiyle birlikte kaldığımız odada nefes almakta
dahi güçlük çekerken 4 yaşındaki oğluyla bir arada kalan annenin durumuna bire
bir şahit olmak, bipolar olan başka bir tutuklunun davranış bozukluklarına
göğüs germek buradaki tutukluluk durumumu daha da zorlatırdı.
Hamile olduğum bilgisini savcılığa iki kez bildirmeme rağmen buradaki koşullar
altında kalmamın kendimden öte bebeğim açısından son derece güç olduğunu
dilekçede ifade etmeme rağmen hiçbir şekilde karşılık alamadım. Kapalı
görüş gününde eşimle görüştüğümüzde dilekçenin savcılığa intikal ettiğini fakat
bir daha yazmam gerektiğini söylemişler. Buradan durumumu onca ayrıntısıyla
ifade etmeme rağmen hiçbir şekilde dilekçemin ciddiye alınmadığını acı bir
şekilde öğrenmiş oldum.
14 Şubat 2017’de tekrar dilekçe yazarak savcılığa gönderdim. Dilekçeyi
gönderdiğim günün akşamında kanamam başladı. Durumu infaz koruma
memurlarına bildirip 1 saat kadar sonra cezaevi aracılığıyla
doktora götürüldüm. Hastanede bebeğimin kalp atışlarının duyulmadığını ve
kürtaj olmam gerektiğini söylediler.
Bunun üzerine eşimin yanımda olmasını, bu durumun benim tek başıma kaldırabileceğim
bir durum olmadığını söylesem de eşime haber vermeyeceklerini söylediler.
Ertesi gün de kanamam artarak devam etti. Tekrar doktora götürüldüm. Bebeğimin
gelişemediğinden kürtaj olmam gerektiğini tekrar ifade ettiler bu teklifi iki
kez reddettim. Bir iki gün daha beklemek istedim.
Hem bebeğimi kaybetme hem de kürtaj olma korkusu beni derinden sarstı. Hala
kanamam devam etmekte. Bebeğimi büyük ihtimalle kaybettim. Onu kaybetmemin
acıyla şunları söylemek istiyorum : Bebeğimin ölmesine sebep oldular, yavrumun
katili bize bu zulmü yaşatanlardır. Durumumu ifade etmek için onca çırpınışım
sonuçsuz kaldı.
Suçsuz yere, haksızca işimden olup ailemden , çocuklarımdan ayrı kalmanın
üstüne bir de bebeğimin kaybı eklendi. Buralarda sesimizi hiçbir şekilde
duyuramıyoruz.
Sözlerime şu şekilde devam etmek istiyorum. Size yazdığım ilk üç sayfadaki
mektuptan sonra gerçekten bebeğimi kaybettim. Bebeğimi cezaevinde ,sancılar
içerisinde tuvalette düşük yaptım. Bebeğim artık gitmişti. Sancılarım gecenin
ilerleyen saatine doğru artı. Arkadaşlar ısrar ediyordu doktora gitmem için.
Ama ben eşim olmadan orada yapamam. Bu durumdan her zaman korkardım. Düşük
doğumun 10 katı daha zor derlerdi ve başıma gelerek bunu görmüş oldum. Korktuğum
başıma gelmişti. Düşünün bu durum zor iken bir de bu durumu cezaevinde
yaşamanın ağırlığını. Hiç kimse olmadan yaşamak…
En kabus dolu gecemdi. Beni cezaevinden ,ambulansla beraber hastaneye
götürdüler. Giderken bir de ambulanstaki doktorun lafları ağrılarımı bıçak gibi
kesti. Sarf ettiği sözler insanı derinden yaralıyordu. Diyordu ki
“Cezaevindeyken yakınını çağırmakta ne! Katil midir nedir? Gelip oradakileri
öldürse kim ne yapabilir?”
Gerçekten bir ömür boyu düşündüğümde bu sözleri duymak çok yaralayıcıydı. Ben
ufak hayvanlara bile zarar vermezken , insanlara zarar verir duruma düşürdüler.
Kimseyi tanımadan etmeden yorum yapmak yok mu? İnsani daha derinden
yaralayan da insanları tanımadan etmeden yorum yapmak.
Doktora götürdüklerinde gerçekten eşime haber vermişler. Eşimi gördüğümde çok
sevindim.(Demek ki biraz sesinizi yükseltip, direndiğinizde yakınınız
aranabiliyormuş…) Bir katil, bir hırsız ya da daha büyük suçlu gibi askerler
eşimi yaklaştırmadılar. Bir metre mesafeden konuşabildik. Olsun onu görmek bile
yetti bana. Doktora muayene olunca, çocuğu düşürmüşsün ama yine de kürtaj olmam
gerektiğini ve rahim duvarının kalın olduğunu söyledi. Gecenin ikisiydi. Eşim
yanımda bir iki saat kalabildi. Ama birbirimizi sadece uzaktan görebiliyorduk.
Beni sabah 6’da ameliyata alacaklarını söylediler. Esim saat 3 gibi gitti. Beni
10 dk sonra ameliyata aldılar. Yanımda gardiyan, 3 asker eşliğinde
ameliyathaneye girdim. Gardiyan benimle ameliyat olacağım yere kadar geldi.
Eğer ben kadın olmasaydım askerler de benimle beraber ameliyathaneye
girebilirdi. Yaklaşık 1 saate yakın ameliyatta kalmışım. Çıkıp uyandığımda
kendimi odada buldum. Saat sabahın dördüydü. Askerler gelip o durumda iken
kolumdan kelepçelemek istediler.
Uygun olmayınca beni ameliyatlı(o kıyafetlerle nereye kaçabileceksem) halimle
ayağımdan yatağa kelepçelediler. İnanın çok zoruma gitti hem ayak bileğim
acıyordu kelepçelerden dolayı hem de ameliyat ağrıları çekiyordum. Odada
gardiyan, kapıda askerler…
Çok suçluydum!Kaçabilirdim! Beni iyi kontrol etmeleri lazımdı! Neyin acısını
yaşayayım? Çocuğumu kaybetmenin mi, yalnız oluşumun mu, yoksa düştüğüm bu rezil
durumun mu? Gerçekten yaşadığım şeyler çok ağır geldi.Sabah 8’de taburcu
ettiler. Beni bu durumdayken, bu ameliyatlı halimle ellerimi kelepçeleyip
cezaevi aracıyla, o kadar hızlı cezaevine götürdüler ki anlatamam. Ben daha
ameliyattan çıkalı 4 saat olmuştu. Cezaevine gelip koğuşuma getirdiler. B-16
koğuşu.
Artık umutlarım tükenmişti. Çocuğumu da kaybetmek, elimdeki son ümidimi de
böylece alıp götürmüştü. Ameliyatlı halimle cezaevi kollularındaydım.
Arkadaşlar moral vermeye çalışıyorlardı. Ne kadar moraliniz düzelebilirdi ki? O
gün akşama kadar hep yattım. Çünkü bu durumdayken çıkarmadılar, bundan sonra hiç
çıkarmazlar diye geçiyordu içimden. Gece saat 22 civarında yatmaya
hazırlanıyordum ki zaten yataktan hiç çıkmamıştım. Kapı açıldı. Yeni bir mağdur
daha geldi dedik(Çünkü her kapı açılışında bu geç saatlerde hep birini
getiriyorlardı) 18 kişi olmamıza rağmen yine birini getirdiler diye düşünürken
gardiyan tahliye olduğumu söyledi. Adım okununca elim ayağım tutmaz oldu.
Arkadaşlar topladı eşyalarımı.
17 Şubat 2017’de ameliyat olduğum gün tahliye oldum. Şu an bu mektubun devamını
evimden yazıyorum.
Neden böyle oldu. Benim tahliye olmam için illa bebeğimi kaybetmem mi
gerekiyordu. Bu durumları yaşamadan tahliye olamazıydım. İnanın bunları yaşamak
kolay değil.
Anlatmak da kolay değil. Yaşadığımın ne kadarını dile getirebildim bilmiyorum.
Böyle mağduriyetlerin bir daha yaşanmamasını istiyorum. Benim başıma geldi. Ama
başkalarının da aynı durumla bir daha karşılaşmasını istemiyorum.Bana bu acıyı
yaşatanlar da hem bu dünyada hem de ahirette hesabını versinler onları Allah’a
havale ediyorum