Mübarek üç aylara girerken bu
kutlu mevsimden nasıl istifade edebiliriz?
İçinde
bulunduğumuz bahar mevsimini; bütün güzellikleriyle rengarenk açmış çiçekler,
elbiselerini giymiş ağaçlar, cıvıl cıvıl öten kuşlar ve böceklerin yüzümüze gülmeye
başladığı şu günler gibi, uhrevî hayatımızın da îmar edilmesine, dünya
hayatımızın ahiret adına değerlendirilmesine vesile olan mübarek üç ayların
kapımızı çaldığı günleri şu anda idrak etmiş durumdayız.
Cenab-ı Hak
(cc), insanlar içinde de bazı insanları farklı kabiliyetlerde yaratmış,
bazılarını Peygamberlikle, velilik ve imanla şereflendirmiştir. Aynı şekilde,
içinde vuku bulan hadiselerle de mekanları, gece ve gündüzleri mübarek
kılmıştır.
Bizlere hem
sorumluluğumuzu, hem de dünya ve ahiret hayatımızın aydınlanmasını temin edecek
mübarek üç aylar, mutluluk ve huzura açılan bir kapı olması itibariyle
değerlendirmemiz ve bu fırsatı kaçırmamamız gerekmektedir. Böyle bir fırsatı
atalet ve tembelliğimizden dolayı değerlendirmez, kıymetini bilemez isek, manen
kaybetmiş oluruz.
Peygamber
Efendimiz’in (SAV) “ Receb Allah’ın ayı, Şaban benim ayım ve mübarek Ramazan
ise ümmetimin ayıdır “ (Keşf’ul Hafa, Aclûnî) buyurduğu bu bereketli aylara,
Allah (cc) bizlere fırsat verdi, yine kavuştuk. Nice insanlar geçen yıl
değerlendirdikleri bu günlere yetişemediler. Ölümsüz ve ebedi hayatın koridoru
olan kabirlerine girme durumunda kaldılar. Bizlere de bir daha ya nasib olur ya
olmaz.
Şehrullah olan
Receb ayı ile Kutlu zaman diliminin başladığını, kendimizi bu rahmet ayının
içinde bulmanın vicdanımızda mutluluğunu duymaktayız. Benimseme, önemseme ve
rağbet etme manasına gelen Receb ayını, ilk perşembeyi cumaya bağlayan,
duygularımızı ilk defa uyarıp coşturan Regaib gecesi ile şerefleniyoruz.
Aynı şekilde
Rabbimizle kalbi bağımızı temin eden beş vakit namazın farz olduğu, gök
kapılarının gıcırtıları ile bizi gafletten uyardığı, meleklerin saf ve selam
durarak selamladığı, gerçek mahiyetini Allah’ın bildiği perdesiz hailsiz,
Efendimiz’in Rabb-ül Âlemin’le mülaki olduğu Mî’rac kandili de Receb ayının
yirmiyedinci gecesidir.
Aklanma, arınma,
affedilme, samimi ve gönülden tevbe ve istiğfarda bulunma manasında olan Berât
kandili Şaban ayının onbeşinci gecesidir. Bizleri rahmete boğacak, Allah’ın
kullarına hediye ettiği Ramazan ayı ve bin aydan daha hayırlı, feyiz ve bereket
membaı olan Kadir Gecesi de bu mübarek ayın içinde, kuvvetle
muhtemel yirmi yedinci gecesindedir.
Herkesin
seviyesine göre değerlendirebilmesi için, içinde bulunduğu şartlara göre bir
plan ve program yapmak suretiyle, mü’minlerin Allah’ın lutfettiği bu fırsatları
kaçırmaması gerekmektedir.
Bir çay ve
rüzgar gibi akıp giden zaman dilimini, Allah huzurunda kurtuluşumuza vesile
olacak şekilde, bir anne şefkati gibi bizleri bağrına basıp kucaklayan, engin
ve coşkun Rahmetinden istifade edecek şekilde değerlendirme mevsimine girmiş
olduk. Bu mübarek ayları şayet iyi değerlendirebilirsek; kabiliyetlerin,
latifelerin inkişafına, ruhen ve kalben insanın derinleşmesine, iradenin
kontrol altına alınmasına ve günahlardan korunmasına vesile olacaktır.
Bu mübarek
aylar, kendimizi yenileme, ciddi bir nefis muhasebesi yapma mevzuunda çok güzel
bir fırsattır. Günahlarımızın affına ve frenlenmesine, manevi hayatımızın
yenilenmesine, iman ve iz’anımızın güçlenmesine, firdevslere uyanma ve ulaşma
zamanıdır.
Bu günlerde
mümin; Kur’an’la, zikir ve fikirle, dua ve ibadetlerle, hayır ve hasenatla,
hizmet-i imaniye ve Kuraniye’ye hız vermekle, yakınlarımıza, komşularımıza,
kavli leyyin, tatlı dil ve güleryüzle değerlendirme mevsimidir.
Ve nihayet
mübarek Ramazanı-ı Şerif, vicdanların teyakkuza geçmesi ve duyguların
coşmasına, insanların aile efradıyla camilere, teravihlere ve ilim-irfan
meclislerine koşmasına, kalp ve ruh yoluyla Allah’ın rızasına ulaşmasına,
gerçek hayatın neşvesini duymasına en güzel vesiledir.
Efendimizin
(SAV) beyanıyla: “Allahım! Receb ve Şaban aylarını hakkımızda bereketli kıl ve
bizi Ramazan’a ulaştır.” Duasına, biz de canu gönülden katılarak
değerlendirmeye gayret etmeliyiz. Unutmayalım bu mübarek aylar, bizlerin
misafiridir; bu misafirlerimizin kıymetini iyi bilelim. Seneye tekrar buluşma
duasıyla memnun ve mesrur olarak uğurlamaya çalışalım.
“Niyet, her
hayrın başı, her işin temel taşıdır.”
Öyle bir niyet
edelim ki, tövbe ve istiğfarla bu üç ayları değerlendirebilme plan ve projesi
yaparak, insana yakışan bir tavır ve davranış içine girmiş olalım.
Üç aylar bir
ahiret ırmağı ve ahiret pazarıdır. Bu ırmakta iyi yıkanır, pazarı iyi
değerlendirir isek, kazançlı olarak Allah’ın huzuruna çıkma hakkı elde etmiş
oluruz.
Bu aylar, bu
geceler kulu Allah’a yaklaştıran, gözyaşları ile günahlardan arındıran,
günahların azaldığı, sevapların çoğaldığı ay ve gecelerdir.
Bu aylar ve
gecelerde nefisler hesaba çekilmeli, ana sermayemiz ve en kıymetli Allah’ın
emaneti olan ömrümüzü nerede, nasıl değerlendiriyoruz gözden
geçirilmelidir.
Defter-i
amelimizi iyi bir kontrolden geçirmek suretiyle, hakimler Hakimi Allah
huzurunda; yalanın, yalan şahitliğin geçerli olmadığı, mutlak adaletin gerçekleşeceği
gün olan mahşerde sorgulanmaya hazır olup olmadığımızı gözden
geçirmeliyiz.
Efendimiz
(s.a.v), “İnsanların bütünü, hata edici ve günah işleyicidir. Hata edenlerin en
hayırlısı ise, hatasını bilip tevbe edenlerdir.” Buyuruyor. Bu mübarek aylar ve
geceler arınma, temizlenme ve yıkanma mevsimidir.
Günahlarımız
için tevbe etmeliyiz ama temelde günah işlememeyi esas alarak hareket
etmeliyiz. Üç aylar içerisindeki mübarek geceler bir yangın sinyali gibi
bizleri ikaz edip uyarmaktadır. Biz kimiz, niye geldik, nereye gidiyoruz,
Rabbimizi ne ölçüde tanıdık, emir ve yasaklarına ne kadar saygılıyız, hazır
mıyız yarına büyük mahkemede hesap vermeye, Allah huzurunda mahcup olmayacak,
günahlarımızla orada Efendimizi mahcup etmeyecek şekilde hazırlıklı mıyız?
Hadis-i şerif
olarak bilinen, “Hesaba çekilmeden evvel, kendinizi hesaba çekiniz” sözü ile ve
Haşir suresi 18. Ayette de, “Ey iman edenler! Allah’tan
korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun çünkü Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.” Buyurulmakta, böylece ikaz
edilmekteyiz.
Bu mübarek ay ve
gecelerde kaza namazları, kaza oruçları, nafile ibadet hayır ve hasenatlarımızı
artırmak suretiyle bu fırsatları ahiretimiz adına çok iyi değerlendirmeye
gayret göstermeliyiz. Unutmamalıyız ki, boşalan depo ve akülerimizi doldurmaz
isek, mesafe kat edemeyiz.
Dünyada ahirette
mutluluk ve huzurumuz, Rabbimizle aramızdaki engellerimizi kaldırmaya bağlıdır.
Allah (cc) İslam’ı yaşansın diye göndermiştir. Ölmüş kalp ve ruhlarımızı
İslamla diriltmeye talip olmalıyız. “Allah’ın rızasına uygun olmayan hiçbir
işte hayır ve bereket yoktur.” Bu mübarek aylarda neyi temsil ettiğimizin,
dünyaya neye geldiğimizin farkında olarak yaşamalı, güven ve emniyet duygusunu
sarsıcı, her türlü tavır ve davranışlardan uzak durmalıyız.