15 Temmuz tiyatrosu sonrası Türkiye genelinde başlatılan soruşturmalarda herhangi bir suç delili elde edemeyen polisler, gözaltına aldıkları kişilere işkence ve kötü muamelede bulunuyor, itiraf altında başkalarına iftira atmalarını sağlayarak delil oluşturmaya çalışıyor.
İşkencelerin bir bölümü Birleşmiş Milletler ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kurum ve kuruluşların raporlarında yerini alırken, gün geçtikçe yeni işkence olayları da gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.
Yakınlarından alınan bilgiye göre özel bir rehberlik ve danışmanlık bürosunda çalıştığı, Bank Asya’da hesabı olduğu ve Kimse Yok Mu Derneği’ne 5 TL bağış yaptığı gerekçe gösterilerek 30 Ağustos 2016 günü gözaltına alınan A., Ankara Emniyeti’ndeki 5 günlük gözaltı süresinin ardından tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne teslim edildi.
“İSİM VERMEZSEN HANIMINI DA ALIRIZ” DİYEREK TEHDİT ETTİLER
Gözaltında tutulduğu 5 gün boyunca A.’nın ağır işkencelere maruz kaldığı, polisin kendisini eşiyle tehdit ederek “İSİM VERMEZSEN HANIMINI DA ALIRIZ!” şeklinde ifadeler kullandığı belirtiliyor. İşkence gören A.’nın gözaltı esnasında yaşadığı sıkıntıları yakınlarına gözyaşları içerisinde anlatırken “ÖLDÜM ZANNETİM, bir daha ailemi göremeyeceğimi zannettim” dediği öğrenildi.
AĞIR İŞKENCELER SONRA PSİKOLOSİ BOZULDU
Ankara Emniyeti’nde maruz kaldığı işkence sebebiyle A.’da bipolar bozukluk (duygu durum bozukluğu) geliştiği ve bu nedenle cezaevinde tedavi gördüğü ifade edildi. Geçirdiği rahatsızlık sebebiyle her hafta psikiyatriste tedaviye gitmesine rağmen doktorun A.’ya rapor vermeye çekindiği, savcılıktan belge talep ettiği ifade edildi.
BİR KIZI ENGELLİ, DİĞER TEDAVİ GÖRÜYOR
A.’nın eşi N. Hanım’ın ayaklarından tedavi görmesi gereken yüzde 40 engelli 2 yaşındaki kızı ve babasının tutuklanmasının ardından psikolojik destek almaya başlayan 8 yaşındaki kızının rahatsızlıklarıyla tek başına ilgilenmeye çalıştığı öğrenildi. N. Hanımın küçük kızının ebeveyn bakımına muhtaç olduğu şeklindeki doktor raporunu defalarca savcılığa teslim etmesine rağmen eşinin tutukluluğuyla ilgili bir gelişme yaşanmadığı, raporların dikkate alınmadığı öğrenildi.
BEŞ ERKEK KARDEŞİ DE TUTUKLANDI
Hizmet Hareketi’ne yönelik uygulamalar soykırım suçunu oluşturuyor. Kişilerin suçları olmadığı halde işten atıldığı, bununla yetinilmeyip her türlü sosyal ve sağlık gibi kişisel ve temel haklardan mahrum bırakıldığı, daha da ileri gidilerek suçun kişisel olması ve sadece suçu işleyenin cezalandırılacağı ilkesi çiğnenerek tüm aile bireylerinin cezalandırılmak istendiği görülüyor. Diğer yandan gözaltında sistematik ve toplu işkenceler uygulandığı, rapor verilmediği, aile mensuplarına iş verilmediği, daire dahi kiraya verilmediği, özetle ailelerin ve toplumun bir kesimin yok edilmeye, soykırıma tabi tutulduğu görülüyor.N. Hanım’ın ailesinde babası hariç diğer 5 erkeğin de tutuklu olduğu öğrenildi.
DOKTOR KARDEŞİNİN SUÇU AFRİKA’DA GÖNÜLLÜ ÇALIŞMAK
N. Hanımın doktor olan erkek kardeşinin Kimse Yok Mu Derneği organizasyonunda gönüllü olarak Somali’de 2 yıl doktorluk yapması sebebiyle tutuklandığı, esnaflık yapan diğer erkek kardeşinin de tutuklu olduğu, ailenin tüm ihtiyaçlarını 70 yaşındaki yaşlı babasının gidermeye çalıştığı bildirildi.
SEZERYANLI DOĞUMDAN NEZARETE GÖTÜRDÜLER
Bunların yanında N’nin esnaf kardeşinin kızı olan yeğeninin ikiz bebeklere hamile olduğu esnada doğum sancısının başlaması üzerine hastaneye yatırıldığı, hastaneye giriş işlemleri esnasında hakkında arama kararı olduğunun ortaya çıktığı öğrenildi. Sezaryen ile doğum yapan kadının bebeklerinin kuvöze konduğu, kendisinin ise doğumun ardından gözaltına alınarak nezarethaneye götürüldüğü ifade edildi. “Kocan gelmeden seni bırakmayız” denilerek savcılık talimatıyla burada uzun süre bekletilen kadının, olayın kamuoyunca öğrenilmesi üzerine serbest bırakıldığı anlaşıldı.
İŞKENCE VE İNFAZLAR YAYGINLAŞIYOR
Hakim, savcı ve polislerin kanunsuz ve keyfi uygulamaları bugün sadece Hizmet Hareketi’ne yönelik gibi görünüyor. Ancak bu uygulamanın yaptırımsız kalması ve uzaması, zulümlerin toplumun diğer kesimlerine de yayılacağının bariz emaresi. İşkence ve infaz kanıksandıkça yayılıyor, genelleşiyor ve artık ülkenin her yanından insanlık suçu niteliğinde zulumlerin haberleri geliyor.
EV HANIMLARINA TERS KELEPÇE TAKIYORLAR
Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturmalarda gözaltına alınanların üst düzey kamu görevlisi olmalarına rağmen yüzlerinde gözlerinde yara izleri olduğu ve ellerinin arkadan kelepçeli olduğunu; buna rağmen katillerin, hırsızların ve IŞID’lilerin ellerinin kelepçesiz ya da önden kelepçeli olduğunu görülüyor. Hatta IŞID şüphelisi erkekler sağlık kontrolüne elleri ceplerinde ve ağızları kullaklarında götürülürken, hayır işlemekten başka suçu olmayan Hizmet Hareketi gönüllüsü kadınlara ise ters kelepçe takılıyor. Acımasızca insan öldüren, bomba patlatan, insanların bıçakla boğazını kesenlere reva görülmeyen muamele hayır işi yapan insanlara reva görülüyor. Mahkeme salonları artık işkence iddiları ile yankılanıyor, ancak medya sorumlu! yayıncılık anlayışı nedeniyle bunlardan bir kelime dahi bahsetmiyor.
İŞTE İNSANLIK SUÇLARININ FAİLLERİ
Hukukçular, Ankara’da A. Ve eşi N’nin maruz kaldığı zulüm ve işkencelerin sorumlularının başta Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman ile bir önceki başsavcı Harun Kodalak olmak üzere Ankara Anayasal Suçlar Bürosu’ndan sorumlu Başsavcı Vekili Mehmet Odabaşı, Ali Kuşçuoğlu ve Ergün Şahin ile önceki vekil Necip Cem İşçimen olduğunu belirtiyor.
Soruşturma savcısı Yücel Erkman ve ilgili soruşturma savcıları, Ankara Sulh Ceza Hakimleri, Ankara İl Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan, Ankara KOM ve TEM Şube Müdürleri ve ilgili diğer polis memurlarının olaylardan sorumlu olduklarını ifade ediyor.
Zulümlere imza atan bu kişilerin, masum insanları hiçbir delil ortaya koymadan tutukladıkları için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işkence, yaralama, tehdit, görevi kötüye kullanma, soykırım suçlarını işlediklerini kaydediyorlar.
MÜEBBET HAPİSLE YARGILANACAKLAR
Hukukçular, bu suçların siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi halinde insanlığa karşı suç oluşturacağını belirtiyor. Eylemlerin cezalarının çok ağır olduğunu belirten uzmanlar, TCK 76, 77, 86, 87, 94, 95, 109 ve 257 maddelerine göre sorumluların müebbet ağır hapis cezaları ve 50 yılı bulan süreli hapis cezaları ile karşı karşıya kalacaklarını ve hukuk devletinde karşılıksız kalmayacağını, bu suçlarda zamanaşımı olmadığını, mutlaka yargılanacaklarının altını çiziyor