[SEFER CAN, TR724.COM]
Furkan Vakfı, AKP’ye biat etmemenin faturasını ağır ödeyenlerden. Cemaatin faaliyetleri konusunda fazla bilgi sahibi değilim.
Daha çok liderleri Alparslan Kuytul ve eşinin konferanslarıyla gündeme geliyorlardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘itirazsız ve amasız itaat’ şartına uymadıkları için engellemeler ve polis müdahalesiyle anılır oldular. Ülke genelinde bir engelleme furyası yaşıyorlar. Konferanslarına izin verilmiyor, salon sahipleri tehditler karşısında geri adım atıyor. Kutlu Doğum haftasında Adana’da yapmak istedikleri program son dakikada valilik tarafından iptal edildi. İştirakçilerin mağdur edilmemesi için belediyenin tahsis ettiği salona da izin verilmedi. Basın açıklaması yapılmak istendiğinde ise polis sanki silahlı bir gruba müdahale ediyor gibi saldırdı. Halbuki kalabalıkta bir taşkınlık emaresi gözlenmiyor. Zaten kadın çoluk çocuk beraber barışçıl bir eylem olduğu her halinden belli.
Müdahalenin şekli, dağıtmadan ziyade cezalandırma kastıyla yapıldığını gösteriyor. Panik halinde kaçışan kadınlar tartaklanıyor, yakın mesafeden yüzlerine biber gazı sıkılıyor. Gaz ve cop yetmezmiş gibi üzerlerine motosiklet sürülüyor, yere düşen tekmeleniyor. Gezi olayları sırasında hiç bir şey yapmadan duran kırmızlı kadının yaşadığının kopyası. Zaman Gazetesine el konulduğu gün desteğe gelen okurlar da aynı acımasız saldırganlığın muhatabı olmuştu. Görgü tanıkları o gün kadınlara dağıtmak değil, zarar vermek için saldırıldığını ısrarla söylüyorlardı. Bir grup polis kaçış istikametinde mevzilenip gelenlere plastik mermi ve gaz atmaya devam etmişti. Kırmızılı Kadın’ın arkasını döndükçe etrafında dolanan ve yüzüne gaz sıkan gaddarlık her yerde karşımızda. Diyarbakır’da Kürtler, İzmir’de solcular… liste uzayıp gidiyor.
MELİSA YET BAŞÖRTÜLÜ OLSAYDI?
Hileli referandumda sandık sonucuna itiraz ettiği için linç edilen Melisa Yet, birkaç kırık ve morlukla ucuz kurtulmuş. Video hukuk fakültelerinde adam öldürmeye teşebbüs örneği olarak gösterilebilir. Burada “Melisa Yet başörtülü olsaydı; Kabinenin birçok bakanı dahil sayısız “geçmiş olsun” telefonu almış, onlarca habere konu olmuş; kendisine vahşice saldıran, yerdeyken karnını tekmeleyip kafasını ezen güruh ise aynı akşam gözaltına alınmış, belki de sulh ceza hâkimliği kararıyla tutuklanmışlardı bile.” Diye yazan Çiğdem Toker’e katılmadığımı belirtmek istiyorum. Burada sorun Melisa Yet’in AKP’li olmaması. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere AKP, biat etmeyen başörtülülere, başı açık olanlardan daha fazla öfkeli ve acımasız. Çoğu ev kadını, binlerce başörtülü kadın şu anda cezaevinde. Her gün yenileri ekleniyor. Gözaltında yaşadıklarının bir kısmını Tuğba Tekerek “OHAL’de perde değiştirmek” başlığı ile kaleme almıştı. İşin kötü tarafı Melisaların sahip çıkacak avukatları ve arkalarında CHP var. Başörtülüleri savunmaya cesaret edecek avukat dahi bulunamıyor.
Başörtüsü dindarlığın sembolü ama AKP için üst kimlik dindarlık hatta İslamcılık bile değil. Yeni bir din yorumu ortaya koyuyorlar. Ona göre birinci vecibe Erdoğan’a sadakat. Cem Küçük’ün başlattığı manyak İslamcılar tartışmasında, her iki tarafın da söze “biz daha Erdoğancıyız” diye başlaması bundan. Ölçü, din ve onun prensipleriyle aralarındaki ilişki değil. Öyle olsa Cemil Barlas, Ahmet Taşgetiren ya da Kemal Öztürk’ten daha öncelikli olabilir miydi? İslamcıları tasfiye edeceğiz diye yüksek sesle konuşabilir miydi? AKP ile mücadele etmek için önce maskesini düşürmek gerekiyor. Dindarlık ve İslamcılık işe yaradığı sürece kullanılan bir araç tıpkı bir dönem demokrat takıldıkları gibi.
NOT: Aile ve Kadından Sorumlu Bakan Fatma Betül Sayan’ın doğumhaneden gözaltına alınan kadınlardan sonra Melisa Yet ve Furkan Vakfı kadınlarının gördüğü şiddet karşısındaki suskunluğunu anlatacak kelime bulamıyorum. Hollanda’da yaşadıklarından dolayı şikayete hakkı olmadığını düşünüyorum artık. Kendi cephesinden kadınların gördüğü şiddete karşı verdiği tepkilerin samimiyetten uzak siyasi şovlar olduğu iyice aşikar hale geldi. Bence makamında parti teşkilatlarını kabul etmeye devam etsin. O kadar…
[SEFER CAN, TR724.COM]
Furkan Vakfı, AKP’ye biat etmemenin faturasını ağır ödeyenlerden. Cemaatin faaliyetleri konusunda fazla bilgi sahibi değilim.
Daha çok liderleri Alparslan Kuytul ve eşinin konferanslarıyla gündeme geliyorlardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘itirazsız ve amasız itaat’ şartına uymadıkları için engellemeler ve polis müdahalesiyle anılır oldular. Ülke genelinde bir engelleme furyası yaşıyorlar. Konferanslarına izin verilmiyor, salon sahipleri tehditler karşısında geri adım atıyor. Kutlu Doğum haftasında Adana’da yapmak istedikleri program son dakikada valilik tarafından iptal edildi. İştirakçilerin mağdur edilmemesi için belediyenin tahsis ettiği salona da izin verilmedi. Basın açıklaması yapılmak istendiğinde ise polis sanki silahlı bir gruba müdahale ediyor gibi saldırdı. Halbuki kalabalıkta bir taşkınlık emaresi gözlenmiyor. Zaten kadın çoluk çocuk beraber barışçıl bir eylem olduğu her halinden belli.
Müdahalenin şekli, dağıtmadan ziyade cezalandırma kastıyla yapıldığını gösteriyor. Panik halinde kaçışan kadınlar tartaklanıyor, yakın mesafeden yüzlerine biber gazı sıkılıyor. Gaz ve cop yetmezmiş gibi üzerlerine motosiklet sürülüyor, yere düşen tekmeleniyor. Gezi olayları sırasında hiç bir şey yapmadan duran kırmızlı kadının yaşadığının kopyası. Zaman Gazetesine el konulduğu gün desteğe gelen okurlar da aynı acımasız saldırganlığın muhatabı olmuştu. Görgü tanıkları o gün kadınlara dağıtmak değil, zarar vermek için saldırıldığını ısrarla söylüyorlardı. Bir grup polis kaçış istikametinde mevzilenip gelenlere plastik mermi ve gaz atmaya devam etmişti. Kırmızılı Kadın’ın arkasını döndükçe etrafında dolanan ve yüzüne gaz sıkan gaddarlık her yerde karşımızda. Diyarbakır’da Kürtler, İzmir’de solcular… liste uzayıp gidiyor.
MELİSA YET BAŞÖRTÜLÜ OLSAYDI?
Hileli referandumda sandık sonucuna itiraz ettiği için linç edilen Melisa Yet, birkaç kırık ve morlukla ucuz kurtulmuş. Video hukuk fakültelerinde adam öldürmeye teşebbüs örneği olarak gösterilebilir. Burada “Melisa Yet başörtülü olsaydı; Kabinenin birçok bakanı dahil sayısız “geçmiş olsun” telefonu almış, onlarca habere konu olmuş; kendisine vahşice saldıran, yerdeyken karnını tekmeleyip kafasını ezen güruh ise aynı akşam gözaltına alınmış, belki de sulh ceza hâkimliği kararıyla tutuklanmışlardı bile.” Diye yazan Çiğdem Toker’e katılmadığımı belirtmek istiyorum. Burada sorun Melisa Yet’in AKP’li olmaması. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere AKP, biat etmeyen başörtülülere, başı açık olanlardan daha fazla öfkeli ve acımasız. Çoğu ev kadını, binlerce başörtülü kadın şu anda cezaevinde. Her gün yenileri ekleniyor. Gözaltında yaşadıklarının bir kısmını Tuğba Tekerek “OHAL’de perde değiştirmek” başlığı ile kaleme almıştı. İşin kötü tarafı Melisaların sahip çıkacak avukatları ve arkalarında CHP var. Başörtülüleri savunmaya cesaret edecek avukat dahi bulunamıyor.
Başörtüsü dindarlığın sembolü ama AKP için üst kimlik dindarlık hatta İslamcılık bile değil. Yeni bir din yorumu ortaya koyuyorlar. Ona göre birinci vecibe Erdoğan’a sadakat. Cem Küçük’ün başlattığı manyak İslamcılar tartışmasında, her iki tarafın da söze “biz daha Erdoğancıyız” diye başlaması bundan. Ölçü, din ve onun prensipleriyle aralarındaki ilişki değil. Öyle olsa Cemil Barlas, Ahmet Taşgetiren ya da Kemal Öztürk’ten daha öncelikli olabilir miydi? İslamcıları tasfiye edeceğiz diye yüksek sesle konuşabilir miydi? AKP ile mücadele etmek için önce maskesini düşürmek gerekiyor. Dindarlık ve İslamcılık işe yaradığı sürece kullanılan bir araç tıpkı bir dönem demokrat takıldıkları gibi.
NOT: Aile ve Kadından Sorumlu Bakan Fatma Betül Sayan’ın doğumhaneden gözaltına alınan kadınlardan sonra Melisa Yet ve Furkan Vakfı kadınlarının gördüğü şiddet karşısındaki suskunluğunu anlatacak kelime bulamıyorum. Hollanda’da yaşadıklarından dolayı şikayete hakkı olmadığını düşünüyorum artık. Kendi cephesinden kadınların gördüğü şiddete karşı verdiği tepkilerin samimiyetten uzak siyasi şovlar olduğu iyice aşikar hale geldi. Bence makamında parti teşkilatlarını kabul etmeye devam etsin. O kadar…