AKP’ye yakınlığı ile bilinen Karar yazarı Elif
Çakır, Hayrettin Karaman’ın ‘hayır’ oyunu ‘haram’ ilan ettiği
yazısına tepki gösterdi.Karar yazarı Elif Çakır, 16
Nisan’da yapılacak halk oylamasıyla ilgili olarak “Bizi hedefe
yaklaştıracak olan bir adımı daha ‘Evet’ diyerek atmak, ‘farz olanı tamamlayan
ve ona yaklaştıran her fiil farzdır’ kuralının çerçevesine dahildir” diyen
Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman‘a
tepki gösterdi.
Karaman’ın “hayır” oyunu “haram” ilan
ettiğini savunan Çakır, söz konusu durumla ilgili olarak “din
adamlarına” sessiz kalmamaları konusunda çağrı yaptı. Çakır’ın çağrı yaptığı isimler arasında Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Görmez, Said Yazıcıoğlu ve Ali Bardakoğlu da
yer aldı. Çakır, ilgili isimlere yönelik” yeşil sarıklı ulu hocalar”
hitabını kullandı.
Elif Çakır’ın “Ey yeşil
sarıklı ulu hocalar, neden suskunsunuz?” başlığıyla yayımlanan (14 Nisan
2017) yazısı şöyle:
Hepimizin sevip saydığı ve ülkemizin en saygın
fakihlerinden biri olan Hayrettin Karaman’ın son günlerde kaleme aldığı ‘fetva’ hükmündeki
yazılarını okuyunca “insan gerçekten hayret ediyor!”
Hayrettin Hoca hepimizi büyük şaşkınlıklara gark eden,
tartışmalara vesile olan ilk yazısını geçtiğimiz hafta kaleme aldı. İslam
tarihinde Müslüman yöneticilerin topraklarında yaşayan gayrimüslimlere,
Yahudilere ve Hristiyanlara şefkat gösterdiklerini, bugünde referandumda
‘hayır’ oyu vereceklere aynı şekilde muamele edilmesi gerektiğini (sağolsun)
örnekleriyle yazdı!
Prof. Dr. Hayreddin Karaman ne günübirlik yazılar
kaleme alan bir köşe yazarı ne de gündelik polemiklere giren bir isim
değil. Dolayısıyla ne kendisini ne de yazdıklarını günübirlik kategorisinde
değerlendiremeyiz. Yazdıklarının dünyevi değil dini sorumluluğu var.
Kendisinden, hele de böylesi bir süreçte, dinin politikacılar tarafından
siyasete alet edilmesine itiraz eden yazılar yazması beklenirken, oldukça
dünyevi bir sistem seçimini, sanki din seçimi kisvesine büründürmeye çalışarak
“farz”, “affı olmayan günah” noktasına getirmesi gerçekten can yakıyor,
vicdanları kanatıyor.
Özellikle dün kaleme aldığı “Neyi oyluyoruz” başlıklı
yazısına bırakın din adamlarının tepki göstermesini, ortalama bir Müslümanı
dahi “Yapma hocam. Bu kadarını yapma en azından” deme noktasına getirdi. Bakın
ne diyor Hayrettin Hoca:
“Bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adımı daha “evet”
diyerek atmak, ‘farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır’
kuralının çerçevesine dahildir.”
**
Yani…
Geçen hafta “hayır” oyu vereceklere nasıl davranılması
gerektiğini söyleyen hoca bu hafta da ‘evet’ oyu vermenin hükmünü yazmış: Evet
oyu verilmesi ‘farz’! Yani Allah’ın tartışmasız ve kesinkes bir şekilde
kullarından uymasını istediği mutlak kural.
Bu durumda ‘hayır’ oyu vermek de düpedüz günah ‘haram’
hükmünde oluyor!
Ve yine bu durumda ‘kararsız’ olmak, ‘tahrimen mekruh’
hükmünde!
Ve sandığa gitmeyenler ‘affedilmesi zor mücrim’
hükmünde!
Bildiğimiz kadarıyla oldukça dünyevi bir sistem seçimi
var. Yine bildiğimiz kadarıyla bunun ‘dinle’ ‘imanla’ bir alakası yok.
Yine bildiğimiz kadarıyla, Hazreti Allah ve O’nun
elçisi devlet düzeni hakkında bir model önermiş de değil. Peki, bu durumda pek
gayet dünyevi bir sistem seçimi hakkında vatandaşın ‘evet’ oyu kullanmasının
‘farz’ olduğu hükmüne nasıl varabildi.
Yazısında bahsettiği ‘hedef’ nedir? Bu referandumla
nasıl bir hedefe ulaşmış olacağız? Açıkça yazmıyor ancak ‘düzen’ diyerek bu
hedefe de atıfta bulunuyor ama o kadarcık!
Ortalıkta ne bir dini tartışma var. Ne ümmeti
Muhammedi ilgilendiren fıhki bir durum hüküm söz konusu.
Bildiğimiz Anayasa değişikliği. Hükümet sistemi
değişikliği. Konuşması gereken kişiler Anayasa uzmanları! Hukukçular!
Karaman hangi gerekçe ile bu işin fetvasına soyunup,
akıllara ziyan şekilde “Allah’ın kesin emri” anlamında farz kavramını
kullanmakta beis görmedi acaba?.
Bakınız, bundan daha vahim olanı şudur…
Hayreddin Karaman’ın “yok artık” dedirten yazısı ile
dün yer yerinden oynadı. Ancak bu tuhaf duruma asıl tepki vermesi gereken din
adamlarımızdan ve ulemamızdan ses çıkmadı. Sanki hepsi dün bizim ülkeden hicret
ettiler!
Ben buradan sesleniyorum…
Ey hocaların hocası ve ‘Hilafetin Kureyşliliği’ makalesiyle
devlet düzeni ve sisteminin dinî referanslar taşımadığını üstüne basa
söyleyen Mehmed Said Hatiboğlu hocam. Neredesiniz? Neden
suskunuz?
Ey Hatiboğlu hocanın talebesi olan Diyanet İşleri
Başkanımız Mehmet Görmez Hocam! Söyleyin neredesiniz? Yoksa Hayreddin
Hocanın söylediklerini duymadınız mı?
Ey dinî değerlerin reel politiğe kurban edilmemesine
ilişkin ahlaki hassasiyetleriyle dikkat çeken, hatta bu konuda bugüne kadar
Hayreddin Karaman’ın ortaya koyduğu dinî düşünce perspektifini adam akıllı sorgulayan,
Yüzleşme gibi bir kitabı kaleme Ali Bardakoğlu hocam
neredesiniz? Neden suskunsunuz?
***
Ey daha iki hafta önce Başbakan Binali Yıldırım’ın
eski bakanlara verdiği kahvaltıda “dinin siyasete alet edilmesine” en şedit
itirazı yapan, en sert tepkiyi gösteren Said Yazıcıoğlu hocam!
Neredesiniz? Yok mu söyleyecek bir çift sözünüz?
Ey İslam ilahiyatının felsefî ufku, eleştirel zihin
alt yapısı ile tanıdığımız Mehmet S. Aydın Hocam,
siz neredesiniz?
Ey hukuk tarihi alanında geniş birikimiyle
tanınan Mehmet Akif Aydın hocam, siz ne diyorsunuz bu işe! Ve ismini
sayamadığım büyük hocalarımız, ilahiyatçılarımız, fakihlerimiz,
müfessirlerimiz, takoz gibi kitaplara imza atan diğer âlimlerimiz…
Daha kimi sayayım, bilemedim. Kime sesleneyim,
bilemedim…
Bu sessizliğin sebebini anlayamıyorum. Bir politikacı
değil, bir din âlimi altı üstü bir sistem değişikliğini neredeyse “iman-küfür”
noktasına getirdi. Ve fakat maalesef buna açıktan tepki koyan bir tek din
adamımız çıkmadı.
Sahi neredesiniz? Bir ses verin!
(Ey
yeşil sarıklı ulu hoca, hitabını Sezai Karakoç’un ‘Hızırla 40 Saat’ şiirinden
aldım)