[ABDULLAH SALİH GÜVEN, TR724.COM]
Buldum; iltisak. Ne anlatır bu kelime sizlere bilmeme ama toplumun bir kesimin kökünün kazınmasını netice veren ve süreç böyle ilerlerse çok daha vahim sonuçlar doğuracak olan uygulamaların sözde meşruiyetini ifade eden bir kelime iltisak. 7 Haziran seçimlerinden sonra hükümet kurmak için yapılan partiler arası görüşmede kullanılan bir kavram vardı hatırlarsanız; istikşafi. İltisak da ona benziyor bana göre. Evet, iltisak ve istikşafi; AKP’nin siyaset söylemleri arasına kattığı iki kelime ve iki kavram. Biri vicdanda rahatlık sağlamaya, zulümleri meşrulaştırmaya yönelik, diğeri ise 7 Haziran seçim gecesi verilen yeni seçim için zaman kazanmaya.
İltisak üzerinde durmak istiyorum bu yazımda. Önce Bekir Bozdağ açıklama yaptı. Cemaate yönelik kitlesel tutuklamaların, KHK ile işten çıkartmaların cezai değil idari bir tasarruf olduğunu söyledi önce. Buradan anladığımız, kendisinin ifadeleriyle “CMK’da belli olan” ceza hukuku kurallarına göre muamele edilmediği. Bozdağ diyor ki ; “kamudan uzaklaştırılan irtibat ve iltisak nedeniyle uzaklaştırılıyor.”
Kitlesel hipnoz
Bu açıklamaların ardından artık bütün dünya kamuoyunun bildiği ikinci adıma sıra geliyor. Siyasilerin yaptığı açıklamanın altını doldurma. Havuz medyasının, TV’si, gazetesi, radyosu ve sosyal medyası ile son 3-4 yıldır izlediği bir taktik bu. Türkiye’nin bugünkü hale gelmesini netice veren siyasi stratejinin taktiksel adımlarında biri. Hep böyle yaptılar ve yapıyorlar. Algıya oynuyorlar. Olgu ile algı arasında derin uçurumların olması önemli değil; zira muhalif seslerin kesilmesine paralel bir şekilde ilerleyen korku bütün toplumu esir alıyor. Kitlesel bir hipnoz, tam anlamıyla bir mankurtlaşma süreci. Dikkat edin mankurtlaşan bazılarını iddia ettiği gibi belli sayıda üyeleri olan dini cemaatler, tarikatlar, kültler değil; tam aksine 80 milyonluk kocaman bir millet ve özellikle onlar içindeki katıksız iktidar yandaşları.
İkinci adımdan bahsediyorduk; ikinci adım yandaş yazarların bu mesele üzerinde derinlemesine durması. Gazete makalesine konu olacak basitlik ve sadelik içinde, ortaya atılan kelime, kavram veya fikirlerin altını doldurması. Evrensel insani değerlere, hukukun üstünlüğü ilkesine ya da en genel manada İslam’ın sunduğu siyasi, hukuki ve ahlaki kaidelere göre de yüzde yüz yanlış olan muameleleri vicdanları rahatlatacak ölçüde meşrulaştırma çabası. Zihinler ikna oluyor mu? Bence olmuyor. Milletin gözünün önünde cereyan eden bunca haksızlığa şayet benim sui istimal etme dediğim meşrulaştırma çabaları onları aklen ikna ediyorsa, zaten söz bitmiş demektir.
Tam bu satırları yazarken alıma gelen bir örneği vereyim de mevzu iltisakla sınırlı kalmasın; Erdoğan’ın yakın geçmişte yaptığı “ben ne Sünniyim, ne Şiiyim; Müslümanım” açıklaması. Aman Allah’ım! Kimler neler neler dedi bu mevzuda. Tıpkı şimdilerde iltisak’a dedikleri gibi.
İslam öncesi uygulanan kolektif suç ve ceza diriltiliyor
İltisak arapça bir kelime. İrtibat demek. Istılahta ise organik irtibat manası verilir iltisaka. Cemaat özelinde misal verecek olursak, cemaatin yapmış olduğu faaliyetlerde yer almak. Bank Asya’da hesap açtırmak, iş adamları derneğine üye olmak, Zaman gazetesini düzenli abonelikle almak vs. İslam öncesi Hicaz arap coğrafyasında uygulanan kolektif suç ve kollektif cezanın yeniden diriltilmesi sizin anlayacağınız.
İltisak öyle bir sihirli kelime ki masumiyet karinesi, kanunilik ilkesi ve şahsi kusur sorumluluğu gibi ceza hukukunun en temel dayanakları olan bütün kurallar bu tabirle kaldırılabiliyor. Cemaate yönelik yapacaklarını uzun vadeli belli bir plan ve programın parçası olarak yapacaklarını planlayanları burada tebrik etmek gerekiyor! Zira onlar iltisaki 688 KHK ile 27 Temmuz 2016’da çıkartmışlardı zaten. Söz konusu kararnamenin 2. Maddesi bakın ne diyor: ““milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETO/PDY) aidiyeti, iltisaki veya irtibatı olan.”
Pekala madem o söylem bu neredeyse 8 aylık bir maziye dayanıyor, neden şimdilerde tekrar tekrar gündeme getiriliyor? Yukarıda bu sorunun cevabını verdik, artık yapılan zulümlere yandaşların vicdanları da içten içe tepki gösteriyor. Bu tepkinin uzantıları ve doğuracağı sonuçları Anayasa referandumuna gidildiği süreçte kestirmek de hayli zor. Onun için vicdanları bastırmak için yandaş kalemler göreve.
Hiç uzatmaya gerek yok; kuzuyu yemeyi murat eden kurt bir bahane buluyor. Yahudi arkadaşını şu veya bu sebeple öldürmek isteyen Hıristiyan, Hz. İsa’yı siz öldürmüşsünüz ve ben bunu yeni öğredim demesini hatırlayın. Olay üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen Kerbela’da Hz. Hüseyin’i sünniler öldürdü deyip sünni olan herkese potansiyel suçlu nazarıyla bakılmasını hatırlayın. KHK ile bunun kılıfını oluşturuluyor. Ama bazı şeyler ya unutuluyor ya da iktidarın şehveti ile göz ardı ediliyor; kul hakkı, hesap, mizan, cennet, cehennem. Bediüzzaman ile bitireyim; bir denge insanı ve sabır kahramanı olarak tanıdığım Bediüzzaman bir taraftan kendisine yapılan zulümler, işkenceler, eziyetler karşısında mer’i hukuk önünde hakkını ararken, diğer taraftan şu sözleri haykırıyordu “Yaşasın zalimler için cehennem!”
Evet, yaşasın zalimler için cehennem.