LEVENT GÜLTEKİN [Diken.com]
Anayasa
bir toplumun temel sözleşme ve güvencesidir. Yani farklı düşünen, farklı
yaşayan, farklı inanan herkesin yaşamını, özgürlüğünü, eşitliğini, haklarını
garanti altına alan hukuki metindir.
Gerçekten
demokrat, gerçekten bağımsız, hukuka dayalı, gerçekten özgürlükçü, eşitlikçi
bir anayasamız hiç olmadı. Fakat bir gün el ele vererek hepimizin huzurunu,
özgürlüğünü, haklarını teminat altına alan bir anayasa yapabileceğimize dair
umudumuz hep vardı.
16
Nisan referandumuna konu olan değişiklikler, bu umudumuzu bütünüyle yok ediyor.
Yani kötü olan anayasayı daha da kötü, daha da işlevsiz hale getiriyor.
Bu değişikliklere ‘Hayır’ diyorum, çünkü:
1-
Yukarıda da dediğim gibi anayasalar toplumun bütün kesimlerinin özgürlüğünü,
eşitliğini, insan haklarını garantiye alan hukuki metinlerdir.
Fakat yapılan değişiklikle bir toplumun hakları, özgürlüğü, yaşamı, kaderi
tek bir kişiye ipotek ediliyor.
Ortak
aklı yok edip ülkeyi tek bir kişinin aklına teslim ediyor.
Çocuklarımızın geleceği, ülkemizin kaderi bir kişinin insafına bırakılıyor.
O
kişinin kim olduğu önemli değil.
Bir ülke bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilemez. Böyle bir felakete
razı olamayız. Olmamalıyız.
2-
Yasama, yürütme, yargı tek bir kişide toplanıyor ve o kişi de partili biri
oluyor.
Yani partili bir cumhurbaşkanımız oluyor.
A
partisi, B partisi, C partisi hiç fark etmez. Bugün bu parti, yarın başka bir
parti.
O
partili cumhurbaşkanı yargı mensuplarının neredeyse tamamını atıyor.
Yani hakim ve savcıların atamasını yapan kurulun HSK’nın 12 üyesinin
yarısını cumhurbaşkanı atıyor, diğer yarısını da cumhurbaşkanının Meclis’teki
partisi atıyor.
Yüksek
yargı kurumlarının üyelerinin yarıdan fazlasını o partili cumhurbaşkanı atıyor.
Yani
yargı bir partinin arka bahçesi yapılıyor.
Hükümeti halk değil cumhurbaşkanı seçiyor. Çünkü bakanları Meclis dışından
atayarak hükümet kuruyor.
Partili
cumhurbaşkanı genelkurmay başkanını atıyor.
Partili
cumhurbaşkanı YÖK üyelerini, üniversite rektörlerini atıyor.
Valileri,
kaymakamları atıyor.
Yani devlet parti devletine dönüşüyor.
Ülkemiz
bir partinin mensubu olanların borusunun öttüğü bir ülkeye dönüşüyor.
Yani
haklının, liyakati olanın değil, o partiye yakın olanın, o parti mensubunun el
üstünde tutulduğu bir ülke…
Parti devleti demek, ildeki parti il başkanının tek yetkili olması demek.
Dünyada
bu şekilde yönetilip de huzur bulmuş, iflah olmuş, refaha kavuşmuş tek bir ülke
yok.
Parti devleti denildiğinde aklımıza ilk gelen ülkelerin başında Irak ve
Suriye var.
3-
Yeni değişiklikle cumhurbaşkanına Meclis’i bütünüyle devre dışı bırakıp
kararnameyle ülkeyi yönetme yetkisi veriliyor.
Yani
bütün kaderimiz cumhurbaşkanının iki dudağı arasına teslim ediliyor.
Cumhurbaşkanı
kararnamelerle Meclis’e, yargıya… kimseye danışmadan hepimizi ilgilendiren
hayati kararlar alabiliyor.
Mesela
olağanüstü hal ilan edebiliyor. Savaş kararı alabiliyor.
Hepimizin,
ülkemizin geleceğiyle ilgili, tek başına kararlar alıp kimseye hesap vermeden
uygulayabiliyor.
İnsanız,
kasten olmasa da hepimiz hata yaparız.
Cumhurbaşkanı
bir kararnameyle ülkemizin geleceğini tehlikeye atacak türden hatalı, yanlış
bir karar aldığında onu engelleyecek tek bir merci, kurum, yasa yok.
Böyle
bir yetkiyi bir aile büyüğümüz cumhurbaşkanı olsa bile veremeyiz.
Yani
bu değişiklikle bir insanın anne babasına veyahut evladına bile vermeyeceği
türde yetkiler cumhurbaşkanına veriliyor.
Bu
korkunç bir durum.
4-
Cumhurbaşkanına yaptığı yanlışlardan, hatalardan dolayı ceza verilemiyor.
Verilemiyor
çünkü yeni anayasada bu imkansız hale getirilmiş. Cumhurbaşkanı bir hata
yaptığında, bir yanlış yaptığında, “Sayın cumhurbaşkanı bu işi niçin böyle
yaptınız?” sorusu bile yöneltilemiyor.
Cumhurbaşkanına,
yaptığı hatanın sorulmasını teklif etmek için Meclis’in yarısının oyuna ihtiyaç
var. O teklifin kabul edilmesi için de üçte ikisinin yani 400 vekilin oyuna
ihtiyaç var.
Vekilleri
cumhurbaşkanının seçtiği düşünülürse…
Diyelim
vekiller toplandı ve yargıya havale ettiler. Bu arada cumhurbaşkanının Meclis’i
feshetme yani yenileme yetkisi var. Eğer yenilemez, kendisinin yargıya havale
edilmesine razı olursa yargı mensuplarının çoğunluğunu o cumhurbaşkanı atadığı
için yargılanması, ceza alması yine imkansız.
Hesap
sorabilecek tek bir merci yokken bütün yetkileri, gücü tek bir kişiye vermek…
bir ülkenin intihar etmesi demektir.
‘Evet’ diyenler
tek bir kişinin huzuru için ‘Evet’ demiş olacak
Demem
o ki ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini, 80 milyonun kaderini tek bir kişinin
iki dudağı arasına teslim edemeyiz.
Evet,
iyi bir anayasamız yoktu. Fakat bu değişikliğe ‘Evet’ dersek daha kötüye
gidiyoruz ve iyi bir anayasa yapma umudunu bütünüyle yok ediyoruz.
‘Hayır’ diyorum
çünkü farklı düşünen, farklı yaşayan her kesimden insanla ele ele verip yeni,
özgür, demokrat bir anaysa yapabiliriz.
Bir
kişinin değil, ortak aklın etkin olduğu, yargının bağımsızlığının teminat
altına alındığı, birbirini denetleyen, dengeleyen kuvvetler ayrılığının
sağlandığı bir anayasa yapma umudumu korumak için ‘Hayır’ diyorum.
Parti
devletlerinde, yani bağımsız yargının olmadığı, bütün yetkinin partili bir
başkanda toplandığı ülkelerde ekonomi çöküyor. Dünyada pek çok örnek var.
Yoksulluk
sınırında yaşayan 45 milyon insanımızın daha da yoksullaşmaması için ‘Hayır’ diyorum.
Yıllardır
uygulanan çeşitli keyfi yasaklarla mutsuz, huzursuz edilen milyonları
düşünerek, kimse mutsuz olmasın diye ‘Hayır’ diyorum.
Tek
bir kişinin değil, farklı düşünen, yaşayan, inanan herkesin huzuru, ağız tadı,
insan gibi yaşaması için ‘Hayır’ diyorum.
‘Evet’ diyenler
tek bir kişinin huzuru için ‘Evet’ demiş olacaklar.
‘Hayır’ diyenlerse o
bir kişi dahil 80 milyonun huzuru, mutluluğu için ‘Hayır’ demiş
olacak. Ben de bunun için ‘Hayır’ diyorum.
Özellikle
AK Partililere sesleniyorum: Ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini tek bir
kişinin iki dudağı arasına vererek hepimizi felakete sürüklemeyin.
Sürüklemeyin
ki hepimizin huzur içinde, ağız tadıyla yaşayabileceği bir anayasa yapma
umudumuzu koruyalım.