BBC Türkçe,
hayatları yaşanan olaylardan direkt olarak etkilenen ailelerle konuştu.
Sur’un 15 mahallesinin toplam seçmen sayısı 68 bin
532.
15 mahalleli Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki altı
mahallede 11 Aralık 2015 tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.Yasak şu an
Fatihpaşa, Cemal Yılmaz, Hasırlı ve Savaş Mahallesi’nde sürüyor. Çatışmalardan
etkilen 24 bin kişi ise evlerini terk etmek ve farklı semtlere taşınmak zorunda
kaldı.Yasağın devam ettiği 11 bin nüfusuyla en kalabalık mahalle Fatihpaşa.
Bu mahallenin 3 bin 275 seçmeni bulunuyor. Seçmenler
Sur sınırlarında İsmet paşa ilkokulunda kurulacak dört sandıkta oy
kullanacaklar.Mahalle muhtarı Fatih Açın, mahallede referanduma ilgilinin
yüksek olduğunu ve oy pusulalarının büyük bir bölümünü dağıttıklarını söyledi.Açın,
Sur’un büyük bir kesimin oy kullanacağı kanaatinde.Ancak 16 Nisan’da yapılacak
referandumun “ne için olduğundan” bihaber seçmenler de var. Bunlardan
biri de Nazime Yalçın.16 ay önce Sur’dan çıkmak zorunda kalan Nazime, şimdi 10
nüfusla Şehitlik Semti’nde bir apartmanın üçüncü katında yaşıyor.Beş çocuğundan
ikisi fiziksel ve zihinsel engelli olan Nazime, haftalık alışverişi için
Balıkçılarbaşı’na gelmiş.
‘Sence evlerimize
geri dönebilecek miyiz?’
Onu ilk defa 2015 Ağustos’unda hendekler yeni
kazılmaya başlandığında haber yapmak üzere gittiğim mahallede, iki katlı
evlerin önünde görmüştüm.Her iki engelli çocuğuyla birlikte kapı önünde,
sokakta, komşu kadınlarla Sur’daki ilk sokağa çıkma yasağı sırasında
yaşadıkları mağduriyetleri anlatmıştı.Nazime Yalçın’a ikinci defa CHP heyetinin
Diyarbakır ziyaretinde rastladım. Heyettekiler referandum için
“Hayır” oyu kullanmasını isterken, o referandumdan bihaber, Sur’a
geri dönme konusunda yardım istiyordu.Beni de heyetten sanarak “Her
geldiğimde ayaklarım beni sokağımın kıyısına götürüyor. Buraya gelince nefes
alıyorum. Hayatımın 27 yılı burada geçti. Biz evimizi istiyoruz, sence
evlerimize geri dönebilecek miyiz? ” diye sormuştu.Gazeteci olduğumu
söyleyince kusura bakma diyerek alışveriş yapması gerektiğini söyledi. Yeni
adresini vererek sokağının kıyısına yakın pazardan alışveriş yapmaya gitti.Şehitlik
mahallesindeki adresini bulmak zor olmuyor. Adresi sorduğum market sahibi
Nazime’nin engelli iki çocuğunun akşama kadar pencereden bağırdığını söyleyerek
daireyi gösteriyor.Kapıyı kayınvalidesi açıyor. İçerden çocukların bağırışları
yükseliyor. Nazime bizi karşılayarak hem yatak, hem oturma hem de misafir odası
olarak kullandıkları küçük bir odaya davet ediyor.13 yaşındaki Süleyman, 10
yaşındaki Muhammed doğum sırasında gelişen komplikasyondan dolayı fiziksel ve
zihinsel engelli doğmuşlar.Çocukları dışında kayınpeder ve kayınbiraderinin de
yatalak olduğunu öğreniyoruz.Büyük bir kederle “Burası düşenin kalkmadığı
bir ev” diyor.Evde bakıma muhtaç dört insan olduğunu, kıt kanaat
geçinebildiklerini anlatıyor Nazime.Birçok aile gibi ayda bin lira kira yardımı
aldıklarını, inşaat işçisi kocasının aldığı maaşla on nüfus kıt kanaat
geçinebildiğini aktarıyor.Başına bir şey gelirse çocuklarının ortada kalması en
büyük kabusu.
Küçük Muhammed annesine pencereyi gösterip dışarıya
çıkmak istiyor. Süleyman da belli belirsiz top oynamak istediğini anlatmaya
çalışıyor. Muhammed bağırıp kuş gibi ses çıkarınca Nazime “Sur’un
güvercini gelip binaya, kafese tıkıldı” diyerek gözleri doluyor.
Sur’dayken çocuklarını hep sokağa çıkardığını
anlatıyor.Nazime’nin üç kızı var, onlar da ev işlerinde annelerine yardımcı
oluyorlar.Ailenin en büyük hayali Sur’a geri dönebilmek. Nazime geçmişi çok
özlediğini bu yüzden psikolojisinin bozulduğunu anlatıyor.”Her gün
Balıkçılarbaşı’na, evimin yakınına gitmezsem, dayanamam. Nefes alıyorum
orada.”
Onun da evi, yıkılan üç bini aşkın ev arasında.
Çocukların iki yatağından başka evden hiçbir eşya çıkaramamışlar.”Evimi
yerinde göremeyeceğim korkusuyla hasar tespit çalışmalarına da gitmedim”
diyor.
Nazime’nin kayınpederi de 12 yıldır yatalak.”O
evi dayım kendi elleriyle yaptı, taşları, çimento torbalarını tek tek kendi
elleriyle taşıdı. Beyin kanaması geçirdikten sonra yatağa bağlı yaşıyor.Bazen
keşke onun yerinde olsaydım, olan bitenin farkında olmasaydım diyorum. Eğer
yaşananların farkında olsaydı ve elleriyle yaptığı evinin yıkıldığını
öğrenseydi, bu acıya dayanamazdı” diyor.
Muhammed ve Süleyman pencereden dışarıya bakarak
sokakta oynayan çocukları izliyorlar ve çıkmak için bağırıyorlar. Anneleri de
derin bir ah çekerek “Keşke siz de yürüyebilseydiniz de o sokakta top
oynayabilseydiniz annem” diyerek onları sakinleştirmeye çalışıyor.
Referandumun ne için yapıldığını bilip bilmediğini
soruyorum, bilmediğini söylüyor. Hiç merak etmiyor musun sorusuna da ”
Yok, ancak ben bu çocuklarımı merak ederim..” diye cevaplıyor. BBC Türkçe,
hayatları yaşanan olaylardan direkt olarak etkilenen ailelerle konuştu.
POYRAZ AILESI
Hasırlı Mahallesi’nin eski sakinlerinden Poyraz ve
Kaya ailelerini ziyaret ediyoruz. Bu mahallenin 3200 seçmeni var. Onlar da
Alipaşa Oratokulu’nda kurulacak sekiz sandıkta oy kullanacaklar.Mahalle
muhtarı, seçmen kağıtlarının büyük bir bölümü dağıtmış. Mahallenin eski
sakinlerinin önceki seçimler kadar ilgili olduğunu muhtar Nizamettin Usun’dan
öğreniyoruz.
Hasırlı’da iki katlı eski bir Diyarbakır evinde
yaşayan Poyraz ailesi, çatışmalar şiddetlenince yasağın onuncu gününde evden
çıkıyorlar. Uzun bir süre iskanevlerinde, bir apartmanın zemin katında kalmışlar,
bir süre önce de Newroz Park yakınlarındaki yeni yapılara taşınmışlar.
Beş çocuklu Fatma ve Sait Poyraz, yeni evlerinde daha
konforlu koşullarında yaşamalarına rağmen Sur’daki hayatlarını çok
özlediklerini anlatıyorlar.Fatma, hasar tespit çalışmaları sırasında evden
geriye kalanlara yaktığı ağıtları telefonuna kaydetmiş. Evin viran halini
gösterip gözleri doluyor.
Sur’a dair telefonunda ne kadar görüntü varsa günde
birkaç defa açıp izleyip ağladığını anlatıyor.”Elime telefonu alıp
açıyorum, fotoğraflara bakıyorum, arkadaşlarıma bakıyorum, şu falan kişiydi,
bunu şu zaman çekmiştik diye kendi kendime konuşuyorum. Allah’a havale ettik,
hakkımızı bırakmasın, ne diyeyim ki…”
Boğazı düğümlenerek Sur’dan çıkış hikayelerini
anlatıyor.”Sur’dan ilk çıktığımızda hiçbir şey çıkaramadık. Ne bir halı,
ne bir perde. İskanevlerinde bir daire kiraladık. Akşam kapıcı kapımızı
çaldığında evin çıplak halini görünce kendi evinden halı ve perde getirdi. Çok
perişan olduk. Ne bir tabak, ne bir çanak. Hiçbir şeyimiz yoktu. Evsiz
kalıverdik. Evlerimizi yıktılar.”
KENDI
MEMLEKETIMZDE MULTECI HAYATINI YASIYORUZ
Eşi Sait de Sur’un “bir ah, bir keder”
olduğunu söylüyor.”Bir düşünün, kendi memleketinizde mülteci hayatı
yaşıyorsunuz. Bir kuşu yuvasından alıp bir başka yuvaya aldığınızı düşünün. O
yuvanın kokusu var, emeği var. Mümkün mü aynı yeri tutması?”
“Bir yasak koydular ve yasağı bir daha
kaldırmadılar. Sur’da o kadar büyük bir vahşet yaşandı ki, yıkmaktan, dümdüz
etmekten başka çareleri yoktu. Unutulmuyor, unutulmuyor yani…”
Sait, Sur sakinlerinin tamamında üzüntü ve kederin
süreklileştiğini anlatıyor.”Sürekli bir üzüntü ve keder var, neye
üzüldüğünü bilmiyorsun. Eşyaya mı, giden canlara mı, gençlere mi, dökülen kana
mı? Onu da bilemiyorsun.”
Sait barışa bu kadar yaklaşmışken, şiddetlenen
çatışmaların neden başladığına anlam veremiyor.”Yani değer miydi, millet
barışa bu kadar yaklaşmışken, ne oldu da bu hale düştük? Olan millete oldu,
kimse fakirin halini sormuyor zaten.”
Seçimde oy kullanıp kullanmayacaklarını soruyorum,
kullanacaklarmış.Fatma, “Halkım için, gençlerimiz için, özgürlüğümüz için
hayır diyeceğim, hayır, hayır, hayır. Yaşadığım sürece hayır diyeceğim”
diyor.Sait de tutuklu Kürt siyasetçilerin durumunu hatırlatıyor.”Benim
evimi yakan, yerle bir eden, koca bir eşya parası için sadece beş bin lira reva
görenlere ben niye evet diyeyim ki? Bu sadece bir seçim de değil. Kaldı ki
benim belediye başkanlarım, milletvekillerim, Selahattin Demirtaş hapisteyken
ben niye evet diyeyim ki, bana mantıklı bir açıklama yapsınlar, ben niye evet
diyeyim ki?”
BBC Türkçe, referandum öncesi Diyarbakır’ın Sur
ilçesinden göç eden ailelerle konuştu.
KAYA AILESI
Bu sefer Hasırlı’nın eski sakinlerinden Kaya ailesini
ziyaret etmek üzere Diclekent’e gidiyorum.Yedi çocuku Orhan Kaya, “hem
malımız gitti, hem de canımız” diyor, referandum ile ilgili görüşlerini
ise beyan etmek istemiyor.Onun yerine damda vurulduktan altı ay sonra cesedi
ortaya çıkan ağabeyinin hikayesini anlatıyor.
56 yaşındaki Mehmet Kaya’nın iki evliliğinden toplam
altı çocuğu olmuş.İzmir’de altı çocuğunun annesi olan ilk eşinden boşanmış ve
ikinci evliliğini yapmış.İkinci evliliğinden bir kızı oluyor. Kızı şu an sekiz
yaşında.Mehmet, ölümünden önce bir süre eşiyle ayrı yaşamaya başlamış ama
kızları için yeniden bir araya gelmeye karar vermişler.Tahir Elçi’nin vurulduğu
gün, eşi İzmir’den Diyarbakır’a gelmiş, sokağa çıkma yasağıyla uzun bir süre
Sur’dan çıkamamışlar.Daha önce de birkaç defa yasak ilan edildiğinden, son
yasağın da kısa süreceğini düşünmüşler ama durum düşündükleri gibi çıkmayınca
evdeki erzaklar da tükenmiş.Orhan ve eşi Emine, yasak süresince Mehmet Kaya ile
telefonda görüşmüşler.Mehmet ortadan kaybolmadan birkaç saat önce kardeşi
Orhan’ın eşi Emine ile telefonda konuşmuş.”Abi ne yapıyorsunuz diye sordum
‘Kızım açız, evde iki patates vardı, haşladık, kızıma verdim’ dedi. Aynı gece
evden çıkıyor, bir daha geri dönmüyor.”
KARDESIMIN CESEDI 6 AY SONRA FARK EDILDI
Orhan, hikayenin devamını şu an İzmir’de yaşayan
yengesinin anlatımına göre aktarıyor.”Evimiz iki katlı. Abim, akşam
bakkaldan erzak almak için evden çıkıyor, yengem sokağa mı, dama mı çıktığını
bize söylemedi. Uzun süre gelmeyince telefonla aradı, abin erzak almaya çıktı
bir daha geri gelmedi dedi. Valilik, emniyet her yere başvurduk ama sonuç
alamadık. Acaba karşı taraf mı abime el koydu diye düşündük. Ne olduğunu
öğrenemedik. Ta ki bitişikteki komşumuz engelli çocuğunun raporunu almak üzere
özel izinle evine gidinceye kadar.Mehmet’in kayıp haberini tüm komşular duymuş
ama arama çalışmaları da çatışmalı süreçte mümkün olmamış.Bakkalın sahibi olan
komşu, oğlunun engelli raporunu almak üzere eve geldiğinde, kötü kokularla
karşılaşmış. Elektrik olmadığı için dolaptaki gıdaların çürüdüğünü düşünmüş ama
kokunun damın açık kapsından içeriye geldiğini farketmiş.Dama çıktığında, yerde
altı ay boyunca karın, yağmurun, fırtınanın, güneşin altında kalan ve çürüyen
cesetle karşılaşmış. Cesedin arka cebinde bir penseden başka da üzerinde
herhangi bir şey yokmuş. Komşusu gördüğü tablo karşısında şok geçirip sokakta
duran polisleri çağırmış.Mehmet’in ortadan kaybolduğunu bilen komşu, yerdeki
cesedin kime ait olabileceğini tahmin ettiğini, cesedin eşkalinin Mehmet’e
benzediğini söylemiş polise.
HEM
CANIMIZDAN HEM MALIMZDAN OLDUK
Kimlik tespiti 15 gün sürmüş. Alınan DNA örnekleri,
cesedin Mehmet’e ait olduğunu doğrulamış.Sur’daki yasak devam ettiği için
dosyada gizlilik kararı var. Savcılık, yasağın kaldırılmasından sonra davanın
açılacağını söylemiş.Orhan, savcının, yasağı ihlal ettiği için abisi hakkında
dava açılabileceğini söylediğini iddia etti.”Hem canımızdan olduk, hem
malımızdan, bir de üzerine biz sizi mahkemeye vereceğiz diyorlar. Niye diye
sorduk, adamın o damda ne işi var diye cevap verdiler. Adamın erzağı kalmamış,
eşinin ifadesi de belli. 56 yaşındaki eşofmanla o damda ne işi olabilir, erzak
almak için çıkmış, damda vurulmuş, ölmüş.”
Mehmet Kaya’nın hazin hikayesini yengesi Emine’nin
sözleri açıklıyor.”Gidiş artık o gidiş, dama çıktı ve bir daha geri
gelmedi. Ekmek peşinden koştu, açlık yüzünden öldü…”