[ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU]
Çatık kaşlı hakim bundan tam 45 yıl öncesi Türkiye’sinde
Deniz Gezmiş’e “Neden gülüyorsun” der.Gezmiş’in cevabı kısadır:
“Duvarda hala adalet yazıyor da ona gülüyorum…”
Şimdi…
Sadece 45 yıl önceki değil, sonraki 45 yıl olan bugünün Türkiye’sinde
de duvarlarda adalet yazıyor, ve adalet arayan insanlar bu aldatmacayı
tebessümle tarihe not düşüyorlar. 6 Mayıs
1972’de idam edildiler, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve
Hüseyin İnan…
Bu üç genç adam 23-25 yaş aralığındaydılar. Ankara
Ulucanlar Cezaevinde gece 1-3 aralığında idam edildiler.Yarım
asır bu ölümlerinin ardından çok şey yazıldı ve çizildi. Kitaplar,
yazıldı. Şiirler bestelendi. Özgün müziklerle, yaşanan bu dram dile getirildi.Aradan yarım asır geçti, dünya değişti, başka
milletlerin evlatlarının hayatı daha kıymete bindi, daha değerli oldu. Ama
ülkemiz Türkiye’de hak, hukuk, siyaset ve ahlak adına insan hayatı hoyratca
bozuk para gibi harcanmaya devam ediliyor.Ama üzülmeyin, yollarımız köprülerimiz var. Deniz
altından geçen tünellerimiz var. Kim diyor medeniyet seviyesinde
diğer ülkelerden geri olduğumuzu…
Yollar köprüler barajlar eğer varsa tek başına bir şey ifade
etmez ki, eğer hak hukuk adalet yok ise…
Milletin parasıyla yapılan yolu köprüyü millete karşı
‘yapıyoruz ya işte medeni ülkeler düzeyi’ diyorlar ve fakat adaletten,
hukuktan, şefkatten, insanı insan yapan, toplumu toplum yapan değerlerden hiç söz etmiyorlar.Belki de söz edemiyorlar, çünkü bu
değerlerin hepsini yol, köprü, gökdelen inşaatlarının temellerine gömdüler. Bunları yapmak için bizi biz yapan bütün değerlerimizi
sıfırladılar.Güzelim ülkemde, hala günlük politikalar ve popülist
ahlaksızlıklar uğruna niye nice canlar nice değerler bir hiç uğruna feda
ediliyor? Suçlu-masum ayrılmadan belli kesimler rendeleniyor,
giyotinden geçiriliyor…
için alkış tutuyordu siyaset mekanizması. AP grubundan
“3’e 3” sesleri yükseliyordu. Dönemin AP grubu iki
elleri havada bu alçakça idam kararlarını onaylıyordu, bugün de aynı
anlayışla meydanlarda ve değişik platformlarda; ‘idam… idam… idam…’ naraları atılıyor.
haysiyetine yakışmayan işkenceler yapılıyordu, bugün benzer hukuksuzluklarla,
cezaevlerine atılanlar, kadın, kız, gelin, genç yaşlı demeden devletin
zindanlarında akla hayale gelmedik muamelelerle inim inim inliyorlar.
düzenlenirken, TBMM’de tartışmalı oylamalar yapılırken Deniz Gezmiş ve
arkadaşları hücresinde, edebi eserler ve ekonomi politik konulu kitaplar
okuyordu.
Türkiye’de geri getirilmek istenen idama karşı kampanyalar yürütürken, aleyhte
açıklamalar birbirini takip ederken, Silivri Cezaevinde zulüm gören Ali Bulaç’lar, ‘beni
ekmeksiz bırakan ama kitapsız bırakmayın’ diye feryat ediyorlar, birbirini
ağırlayan sağırlar ve körler, nede duvardaki kör-topal adalet bu
feryadı duymuyor, kitap okuma hakkını gaspediyor.
grubundan “3’e 3” sesleriyle, Zorlu, Polatkan ve Menderes’e karşılık,
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamına tempoyla alkış tutanlar
gibi, bugün de aynı, hatta daha katmerli yanlışlarla geçmişe rahmet okutacak,
iktidara tarafgirlik yapan yandaşlar, Hizmet Hareketi mensuplarını linç ediyor.
Türlü zalimlikler tüm hızıyla sürdürülüyor.Yarım asır önce, bu özürlü
bakışı ve cinnet halindeki bu trajediden ders çıkarmış olsaydık, bugün
meydanlarda ‘idam.. idam… idam… diye tempo tutulamazdı.
45 yıl önce, “Baba” diye başlayan ve
“ Bu mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum” diye devam
ederek, “İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok
fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. ” diye ailesine, hücreden dram dolu mektuplar yazan
Deniz Gezmiş’in yerine yüzbinlerce insan, adeta vasiyetini yazarcasına dramını
gözyaşı içerisinde kaleme alıyor.Sadece Gezmiş’lerin yattığı Ulucanlar değil, Silivriler, Metrisler ve Türkiye’nin dört bir yanındaki
cezaevlerini dolduran onbinlerce insan, bu ceberut devlet anlayışının maruz bıraktığı
yazarlar, alimler, akademisyen ve eli öpülesi öğretmenler, dram
dolu ‘mağdur mektuplarını’ kaleme alıyorlar.Bugün ceberrut devlet anlayışında daha da ileri
gidilmiş görünüyor ve bugün bu zalim, acımasız, bu ensest devlet
anlayışı, yeni doğan Ayşelerden, 80 yaşındaki Ramazan Dede’lere kadar her yaş
gurubuna adeta, ’soykırım’ uygularcasına muamelede bulunuluyor.
45 yıl öncenin devleti, vatandaşlarını “Sovyet
ajanı” bahanesiyle ezerken, bugün ise ‘Amerikan Ajanı, İsrail Ajanı’ diye yaftalıyor, türlü iftiralarda
bulunuyor. Bununla yetinmiyor, başka ülkenin ajanlarıyla her türlü işbirliğini
beis görmüyor. Devletin marifetiyle, dünyanın her tarafındaki vatandaşlarına
türlü tuzaklar kuruyor.
Hâsılı, 45 yıldır bu “ensest” devlet, vatandaşının kanını içmekten bıkmadı.
Dün, gençlerin
idam kararını ellerini çatlatırcasına alkışlayanlar, bugün, tarihin lanetli sayfalarında
yer aldıkları gibi, bugün aynı yolda yürümekte ısrar edenler de, yarın aynı
nefretle anılacaklar…
45 yıl önceki gibi,
acı acı tebessüm ediyoruz, çünkü hala duvarlarda
‘Adalet’ serlevhası duruyor… e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au