Emin Çölaşan zindandaki o anneyi yazdı Çölaşan’a “yazıklar olsun” dedirten olayda Fadime Danışman, 8 aylık bebeğiyle gözaltına alındığı andan itibaren yaşadıklarını anlattı.
Emin Çölaşan ‘Bir annenin dramı’ başlıklı yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, dün sabah saatlerinde gazeteye geldim. İlk iş olarak günlük gazetelere bakacağım. “Okuyacağım” diyemiyorum zira birkaçı dışında okunacak fazla bir şey yok.
Özellikle yandaş gazetelerin tümü aynı.
Her gün kendilerine Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Emniyet tarafından verilen bilgiler ve talimatlarla çıkıyorlar.
Gazetelere ve sonra internet haber sitelerine baktım. Bundan sonra sıra yarınki (yani sizin şimdi okumakta olduğunuz) yazıyı yazmaya geldi. Acaba ne yazmalı!
Dün itibarıyla öyle çarpıcı, içten gelerek yazılacak bir konu yoktu… Ama elimiz mahkûm, içimizden gelse de gelmese de, iyi konu olsa da olmasa da yazmak zorundayız!
Tam bu sırada Şakran (İzmir Aliağa) Kapalı Kadın Cezaevi’nden çekilen bir faks elime ulaştı. Gönderen hanım bu yazının yukarıdaki başlığını da mektubunun en başına kendisi yazmış.
Aynen veriyorum, lütfen dikkatle okuyunuz, bu ülkede neler olduğunu görünüz.
* * *
“Gönderen Fadime Danışman. Bir annenin dramı.
Size Şakran Kadın Cezaevi’nden yazıyorum. İsmim Fadime. 12 gündür cezaevindeyim. Ev hanımı ve üç çocuk annesiyim. Eşim Eğitim-Sen üyesi sekiz yıllık öğretmen. Yedi ay önce açığa alındı.
İlk üç ay boyunca okuldaki bütün öğretmen arkadaşları eşim hakkında şahitliğe çağrıldı. Ancak hiçbirinden F..Ö’cü olduğuna dair bir yanıt alınamadı. Hesapları incelendi. En ince ayrıntısına kadar soruşturma geçirdi.
Üç ay dolunca da Milli Eğitim’den çağrılıp ‘Sizin F..Ö’cü olduğunuza dair bir delile rastlamadık ve delil yetersizliğinden iki ay daha açıkta kalacaksınız’ denildi. Bu söyleneli de dört ay oldu.
Yaşadığımız maddi sıkıntının boyutunu tahmin edersiniz. Üç çocuk, evimiz kira ve ben ev hanımıyım.”
* * *
Şimdi işin sonrasına bakalım:
“27 Nisan gecenin saat 2’sinde kapının öfkeyle çalmasına fırladım yataktan. Karşımdaki polisler eşimi soruyordu. Eşim evde olmayınca öfkelendiler ve savcıyı aradılar. Benim TC numaramı verip hakkımda yakalama kararı çıkardılar.
Eşim evde olmadığı için onun yerine beni gözaltına aldılar. Telefonuma el koydular. İzin verseler eşimi arayacağım ve gelecek. Lâkin bana fırsat vermediler.
Ben yalvardım ‘Bekleyin eşim gelsin, onu götürün. Üç çocuğum var ve bırakacak kimsem yok’ dedim. Dinlemediler.
Benim ailem Malatya’da, eşimin ailesi Bitlis’te. Bana sürekli bağırıp çağırıyorlardı ‘Topla çocukları, Çocuk Esirgeme’ye bırakacağız’ diye.”
* * *
Fadime Hanım’ın anlattığına göre, sonrasında iş daha da kızışıyor:
“Sekiz aylık bebeğimi (yanıma) alarak çıktım memurlarla (polislerle). Geride biri üç, diğeri altı yaşında iki çocuğumu komşuya bırakıp (çıktık). İfade verip döneceğimi zannediyordum. Lakin 36 saatlik gözaltı ve 15 saatlik meşakkatli (zor geçen) bir adliye bekleyişinden sonra sekiz aylık bebeğimle birlikte tutuklandım.
Bakıma muhtaç iki küçük yavrumu dışarıda bırakarak ve üstelik eşimi de gözaltına almalarına rağmen.”
* * *
“Anneanne ağır kalp ve tansiyon hastası. Babaanne birçok rahatsızlığından dolayı defalarca ameliyat geçirdi. Bununla beraber, evinde bakmakla yükümlü olduğu üç engelli var. Biri yatalak, ikisi görme engelli.
12 gündür çocuklarım ne durumda, bilmiyorum. Oğlum romatizma hastası. Ciddi bakıma ihtiyacı var. Kendim astım hastasıyım. (Cezaevi koğuşundaki) Sekiz aylık bebeğimin dört gündür ateşi düşmüyor ve ciddi sindirim problemi yaşıyor.
Lütfen sesimizi duyun ve duyurun Emin Bey. Tahliye olmamız için Kadir Topbaş’ın damadı mı olmamız gerekiyor?..”
* * *
Bu faks, ya da mektup dışarıdan biri tarafından gönderilmiş olsa inanmaz, belki de olayı abartıp yalan yazdığını düşünürdüm. Ama üzerinde iki damga var. İlki cezaevi yönetiminin ‘Mektup okuma komisyonu tarafından görüldü’ damgası. İkincisi ise faksın çekildiği PTT Aliağa şubesinin damgası.
* * *
Ülkemiz acı bir darbe deneyimi yaşadı, kabul!.. Ama bunun sonucu sorumlular ve suçlular yanında suçsuz ve masum insanları zora sokmak, onlardan intikam almak, kuruların yanında yaşları da yakmak!.. Ve hele anneleri, küçük çocukları ve bebekleriyle birlikte içeriye tıkmak hiç olmamalıdır. Fadime Hanım’ın şu mektupta anlattığı durumların gerçek olmamasını diliyorum. Eğer doğruysa çok yazık ve çok ayıp…
Yazıklar olsun böyle insanlığa, böyle adalete!