Büyük müfessir Fahreddin
Razi, Kurandaki kelimeler, ayetler hatta sureler arasındaki tenasüb yani ilişki
üzerinde çok durur. Tevhidin özü olan Ayetel-Kürsi’den bir önceki ayet infakla
alakalıdır. “Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve
kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır
yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler, elbette zalimlerdir.” (2:254)
Fahreddin Razi “dünya malını hayır için vermeyi te’hir etmek bir küfür
sıfatıdır ve hayır yapmadıkları için onlar önce kafir ve sonra da zalim
oldular” der. Yani hayır yapmama ile küfür ve zulüm arasındaki ilişkiden
bahseder.
Bu ayetin,
Ayetel-Kürsiden önce gelmesi de manidardır. Çünkü hakiki tevhide ermek için en
büyük engellerden biri dünya sevgisidir. Onun için Bediüzzaman “İmana ve
Kuran’a hizmet edenler dünya onları bırakmadan onlar dünyayı (kalben) terk
etmeli” der.
ENSAR’İMİSİN YOKSA…
Rivayete göre bir
defasında Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendimizin huzuruna girince onun üzerinde
Hz. Aişe annemizin elbisesini görür. Demek ki bir tek elbisesi vardı, belki onu
da yıkayınca giyecek bir şey kalmamıştı ki evin içinde Aişe anamızın elbisesini
giymek zorunda kalmıştı. Çünkü peygamberimiz evdeki bütün yiyeceğini hatta
bazen üzerindeki elbiseyi dahi sadaka olarak verirdi. Kurtubi’ye göre, bir
defasında bir çocuk “annem sadaka istiyor” diyor. Peygamberimiz “evde bir şey
yok ki vereyim” buyurunca, çocuk “o zaman üzerindeki elbiseyi ver” der ve
Peygamberimiz çıkarıp hemen verir.
Sahabeler de onun
çizgisinde birer isar kahramanı idiler. Kendilerini öldürmeye gelen ve savaşta
esir aldıkları müşriklere yiyeceklerini vererek kendileri aç kaldılar,
bineklerine bindirerek kendileri yaya yürüdüler. Büyük müfessir Taberiye göre
bunun üzerine “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime
ve esire yedirirler. Biz, sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne
bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.”(İnsan suresi:8-9) ayetleri nazil oldu.
Bir defasında, Peygamber
Efendimiz ganimet mallarını dağıtmadan önce Ensar’a “İsterseniz bu malı Ensar
ve muhacirlere dağıtayım. Veya isterseniz sadece muhacirlere vereyim. Böylece
onlar size bağımlı kalmasınlar” diye sordu. Taberi’ye göre Ensar “Ya Resulallah
ganimet mallarını muhacir kardeşlerimize dağıtın. Fakat biz onlarla malımızı
paylaşmaya devam edelim”deyince bu ayet nazil oldu.
“Daha önceden
Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler,
kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı
içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar
bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa,
işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr suresi: 9)
Cenabı Hak Hizmeti
İmaniyye ve Kuraniyyeye sahabe yolunda giden yüzbinlerce isar kahramanı nasib
etti. Hz. Ebu Bekir (r.a) gibi bütün malını veren hasbiler, Hz. Ömer gibi
yarısını veren cömertler, imkansızlıktan veremediği için sahabe gibi hıçkıra
hıçkıra ağlayan nice yiğitler lutfetti.
ÇÖMERT İKİ BACIMIZIN
FEDAKARLIĞI…
Cömertlikle alakalı iki
tane hanım bacımızın fedakarlığını arz etmek istiyorum. Bir bacımızın beyinden
dinlemiştim. Kendisi himmette verebileceği son rakamı vad etmiş. Eşi de ertesi
gün bayanların himmetine gidecek. Beyi “Hanım efendi, büyük rakam söylemesen
iyi olur. Ben büyük bir miktar vadettim. Sen de büyük rakam vadedersen
veremezsek Allah’a karşı mahçup oluruz” der. Hanım efendi, ertesi gün himmete
katılır. Konuşmacı çok samimi ve gözü yaşlıdır. Sıra istemeye gelince hanım
efendi hem büyük bir rakam söyler hem de kolundaki bilezikleri, kulağındaki
küpelerini hatta evlilik yüzüğünü dahi çıkarak verir. Eve dönerken sanki uçuyor
gibi sevinçli, gözleri yaşlıdır. Kapıyı açıp içeri girince Efendiler
Efendisi Peygamberimizin kanepenin
üzerinde oturmuş kendisini yakeze halinde iken tebrik ediyor.
BU ELBİSEMDEN BAŞKA
VERECEK BİR ŞEYİM YOK
Yıl 1994 olsa gerek.
Sydney’de ilk defa açılacak okul için himmet yapılmasına bir kaç gün kala vakfa
bir paket gelir. İçinde hiç giyilmemiş bir elbise, bir altın küpe, elli dolar
para ve de kırık-dökük bir Türkçe ile yazılmış bir mektup. Mektupta “Duydum ki
okul yapacakmışsınız. Nesli eğitmek için çok hayırlı bir iş yapıyorsunuz.
Verebileceğim bir şeyim yok sadece giymediğim bu elbise, küpem ve elli dolarım
vardı. Onu da gönderiyorum. Lütfen kabul edin.” mealinde yazılmış idi. İsmini
henüz bilemediğim bu isar kahramanı bacı kimdi, bilmiyoruz.
Himmet
konuşmasından sonra sohbeti yapan arkadaş mektubu okudu. O ortamda bulunan
çoğunun hüngür hüngür ağladığına şahit oldum. O gün 40-50 kişinin vaad edip
verdiği miktara bildiğim kadarı ile Sydney’de maddi yükün altına giren çok
fazla arkadaşa rağmen bir daha değer olarak ulaşılmadı. O gün, kimisi sadece
banka hesabı kapanmasın diye hesaptaki bıraktığı bir dolardan hariç ne varsa
bağışladı. Kimisi de evinin eşyalarını satarak vadettiği miktarı ödedi.
Son zulüm ile bir kaç yüz
bin ailenin rızkı elinden alınarak “ağaç kabukları yesinler” dediler. Mekke’de
sahabeye zulmün benzeri yapıldı yapılıyor. Öyle ise bize de isarı bütün
hücrelerinde hisseden sahabi gibi olmak düşer. Çünkü isar ile iman arasında çok
yakın bir ilişki var. Bütün İslam medeniyetlerini de isar kahramanları
kurmuşlardır.Gelin şu mübarek ayda bir kez daha Ensar gibi olmaya çalışalım.
Avusturalya’ya bir valiz
ile geldik. Gelin bir kefen ile göçelim.
Efendimizin sizi tebrik etmesini istemez misiniz?