Umut Hilmioğlu
adeta bir açık hava cezaevine çevirdi.
Dolayısıyla ülkede gündem şöyle cereyan ediyor: Gözaltılar,
tutuklamalar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar, işkenceler, gasplar, mülke el
koymalar, ithamlar, küfürler, ölümler, adam kaçırmalar, zehinlenmeler…
Bir ülke düşünün.
Anayasanın, hukukun rafa kaldırıldığı,
İnsanların olağanüstü hal şartları bahane
edilerek her türlü hakkının elinden alındığı,
Hergün onlarca askerinin şehid edildiği,
Operayon adı altında ülkenin bir tarafında
hergün yüzlerce ‘Terörist’in etkisiz hale getirildiği,
Terörizm
bahanesi ile hergün asker, polis, hakim savcı, avukat, öğretmen vb. dünyanın
her yerinde saygın olarak kabul edilen meslek sahipleri ya gizli bir tanığın ya
da adı açıklanmayan bir şikayetçinin şikayeti ile tutuklandığı,
Cezaevlerinin normal kapasitesinin üç ya
da dört misli doldurulduğu, 5 kişilik koğuşlarda 20 civarında kişinin
vardiyalı biçimde ancak uyuyabildiği,
Bir ülke düşünün
cezaevleri bütün dünyada hiç olmadığı şeklide rütbeli subay, üniversite
hocaları, hakimler, savcılar, yüksek yargı üyeleri, öğretmenler, polisler vb
ile, yani her biri saygın bir meslek sahibi, eğitimli, kültürlü insanlarla doldurulmuş
bir ülke düşünün.
İşte o ülkenin
Adı Türkiye’dir.
Rahmetli Süleyman Demirel, “Türkiye büyük
bir ülkenin adıdır” derdi. Bu söz bugün “Türkiye büyük bir cezaevinin
adıdır” a dönüştürülmüş
durumda. Yüzbinlerce eğitimli ve meslek sahibi
insanın cezaevlerine tıkıldığı yetmiyormuş gibi, yine olağanüstü hal
kararnameleri ile kamudaki işinden gücünden edilen yüzbinler sözkonusu
bu ülkede.
Ülkeyi yönetenlerin cezaevlerinde yaşanan işkencelerden,
hukuksuzluklardan, hayat şartlarının yetersizliğinden haberleri elbette var ve
fakat onlar bunu sorun etmiyorlar. Çünkü bu insanlara ortak bir ad taktılar ve
onlara “Terörist” diyorlar.
Teröristin
hakkı hukuku mu olur yani?
Bugün Türkiye cezaevlerinde 600’den
fazla yeni doğmuş çocuk anneleriyle birlikte bu olumsuz şarlarda hayata
tutunmaya çalışıyor.Yeni doğum yapmış, doktorları tarafından
yürüyemez raporu verilen lohusa kadınlar ellerine kelepçe
vurularak gözaltına alınıyor.
Bu zulüm unutulacak, herhangi bir şekilde
telafi edilecek bir zulüm değil.
Adamın biri çıkmış, “Özlediğiniz bahar
hiç gelmeyecek” diyor bu insanlara…
Bahar her zaman gelir. Her kışın bir
baharı her gecenin bir sabahı vardır elbet.
Zalimler bütün çiçekleri
koparabilirler, ama baharın gelmesini engelleyemezler.
Bahar her zaman gelir, her tarafta çiçekler açar.
Son zamanlardaki ağır baskı ve zulüm
ve hukuksuzluk ortamında insanların bazıları Aldoux Huxley’in söylediği gibi “Bu dünya, belki de bir
başka gezegenin cehennemidir” diye düşünmeye başlamadılar değil.Ama bu söz de
bir doğruyu ifade etmiyor ki…
Herşeyden önce…
Dünya bir cehennem değil. Dünya,
insana göre cennet ya da cehennemin tarlası. Burada ne ekersen orada
onu biçeceksin.
İkinci olarak… İlk insan Adem’in
cennetten kovulmasından sonra gönderildiği aşağıların aşağısı yer işte
burası, Dünyamız.
Yani Dünya bir tür ceza infaz yeri.
Ama bu kadarı bile yaratanın merhametinin müthiş
yüceliğini anlamamız için yeterlidir.Uçsuz buçaksız
kainat içinde, denizde bir damla bile olmayan Dünyamız insan müdahelesi
olmadan adeta bir cennet gibidir.
Tabiat müthiştir.
İnsan eli onu karıştırmadığı müddetçe müthiş
bir denge içinde cennetvari güzelliğinini, temizliğini korur. Üzerinde
yaşayan canlıların her ihtiyacına cevap verir.Bazı insanlar bu güzelliği dehşet içinde
bir vahşetgah olarak görmeyi tercih ediyorlar. Öyle baktıkları
için de öyle görüyorlar
ve bu dünya onlar için gerçekten
bir başka dünyanın cehennemi hükmüne geçebiliyor.
Oysa şu güzel dünyamız dehşet içinde
bir vahşetgah değildir. Belki de cennetten bir numunedir. Kuran’da anlatılan
cennet tasvirleri ile kıyaslandığında dünyanın cennetin bir tür prototipi, bir
numunesi, veya daha düşük bir versiyonu olduğunu düşününebiliriz.
Bence de böyle.
Zalimler istemese de bahar elbette gelecek. Bu geliş sadece sadece bir
mevsimlik süreç meselesi. Sabır meselesi.
Sabır güzeldir. Sabır acıdır
ama meyvesi tatlıdır. Son söz, sabrın sonu selamettir, başa gelen çekilir.
Çünkü sadece ve sadece Allah’ın dediği olur, kimsenin dediği olmaz.
Bu yazıyı annelerinin yanında
kapasitelerinin üç dört misli üzerinde dolu koğuşlarda
annelerinin yanında hayata tutunmaya çalışan 600’den fazla yeni doğmuş bebeğe
ihtaf ediyorum. Bugünküler yaşadıkları zulümün etkisiyle söylediklerimi
anlamasalar bile o minikler beni anlayacak.
“Ağlama bebek
Hüzün bitecek
Kanatlanacak yüreğin
Bahar gelecek.”
Çünkü onlar baharda gelecek…
Kışta gelenlerede baharda geleceklere
de selam olsun…