Hüseyin Penbe ehli
dalaletin mutfağında pişirilen ve ehli haset tarafından servis edilen zulmün
neticesi kendisini medreseyi Yusufiyye de buldu. Öyle bir medreseki baş
öğretmeni efendilerin efendisi Hz. Peygamber, öğretmenleri Hz. Yakup, Hz.
Yusuf, Hz. Eyyub (AS) ve yardımcıları Hz. Hamza ve Bediüzzaman… Hüseyin Pembe
resmen değil ama manen medreseyi Yusufiyeden terhis tezkeresini aldı ve
Hüseyni’ler makamına erdi inşallah. Çünkü o bir taraftan kanser, diğer taraftan
tedavisine dahi izin verilmeyen bir hapishanede zulüm neticesi vefat ettiği
için çift kanatlı manevi bir şehit hükmündedir.
Cenazesini de altı kişi
ve iki kadın gömmüş. İnsan olan herkes buna üzülür. Belki böyle bir manzara
karşısında canavarlar dahi üzülür ama biz bilmeyiz. Günlerce düşündüm. Biraz
araştırma yaptım. Aynen Kerbela’ya benziyor. Hz. Hüseyin ve 70 küsür kişi şehit
edilince cenazesi ortada kalır. 1000 kişilik ordu içinde pek çok münafık var
fakat gerisi ordu komutanı dahil ahiretini dünya malı ve makamı için satanlar
veya korkudan sesini çıkaramayanlardan müteşekkil. Hz. Hüseyin ve çoğu Ehli
Beytten olmak üzere yetmiş kişinin cenaze namazını kimse kılmaya cesaret
edemez. Ordu ayrılınca Gadiriyye köyü sakinleri cenazelerin namazlarını
kılıp, defnederler. Ehli Beytin kaderi tarih boyunca çok defa böyle olmuş.
Şeytan dahi biliyor ki,
Hüseyin Penbe sadece imana ve Kur’an’a hizmet ettiğinden hapiste idi.
Bediüzzaman Hazretleri Lahikalarda zor şartlarda imana ve Kur’an’a
hizmet edenler hakkında “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle
sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar
ve ciddî müslümanlar eğer her biri bir velî, hattâ bir kutub görünse, benim
nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyâdeleştirecek ve eğer
birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmiyecek diye
karar verdim” der. Hocaefendi ise boyunduruğun yere konulduğu bir dönemde zor
şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenlerin manen Ehli Beytten olduğunu ifade
buyurur.
Ehli Beyt ise her türlü
şan, şöhret, makam ve alkışlardan yılandan, çiyandan ve akrepten kaçtıkları
gibi kaçarlar. Hatta öldükten sonra dahi bilinmek istemezler.Hocaefendiye bir gazeteci
“vefatınızdan sonra nasıl hatırlanmak isterseniz” diye sorar. O da “keşke tenha
bir yerde ölsem. Kimse öldüğümün farkında olmasa ve cenaze namazımı kılacak
kimse olmasa. Kabrim dahi hiç bilinmese ve de tamamen unutulup gitsem’ diye
cevap verir.
Yunus Emre bir şiirinde
kendisi ile alakalı şöyle der.
Surda bir garib ölmüş
diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.
YUNUS’UN DA
BEDİUZZAMAN’IN DA MEZARI BİLİNMİYOR
Rivayete göre bu duası
kabul olmuş, vefat ettiğinde kimse onun Yunus olduğunu bilmemiş. Onun
içindir ki mezarı tam bilinmiyor. Malum Anadolu’da bir kaç yerde mezarı var.
Bediüzzaman da vefatından önce mezarının bilinmemesi için dua etmiş. Allah da
duasını kabul etmiş. Zalimler dünyada rahat bırakmadıkları gibi, mezarında da
rahat bırakmamışlar. İslam tarihinde nice evliyalar, yiğitler garib olarak
ölmeyi ve ölünce unutulmak istemişler. Peki neden?
Kaynak Kur’an-ı
Kerim: Hz. Meryem İsa (AS)’a hamile kalınca “Keşke bundan önce
ölseydim de temamen unutulup gitseydim” buyurur (Meryem Suresi: 23).
Pek çok müfessir hayatında bir erkeğin eli dahi dokunmamış Meryem anamız ile
alakalı “Bu halimle insanların huzuruna nasıl çıkarım, beni zina ile itham
ederler” diye tefsir ederler. Beşer olarak bir bu yönü var. Necmettin Kübra ise
işin manevi tarafı üzerinde durur. Hz. Meryem anamız “İnsanlar benden sonra
benim ve oğlum hakkında çok yalan yanlış şeyler uydururlar. Onun için Allah’tan
temamen unutulmasını taleb eder,” diye yorumlar. O böyle istedi ama
Allah’ın muradı başka idi. Onun hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Seni dünya
kadınlarına üstün kıldı.” (Ali İmran:42) buyurulur.
ENVER HOCA ZAMANINDA DA
İNSANLAR CENAZEYE GİTMEYE KORKMUŞ
Zulüm o noktaya gelmişki
insanlar Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyye erlerinin cenazesine dahi katılmaktan
korkuyorlar. Çünkü katılınırsa hapse atılıp işkence görecekler. Son yüzyılda
sadece dedeleri islamiyeti öğretmek için Arnavutluğa gönderilen fakat kendisi
Kominist diktatör olan Enver Hoca zamanında insanlar cenaze namazına gitmekten
korkmuş. Çünkü çok ağır cezası vardı.
Evet zalimler ölünce
unutulup gider ve sadece zulümleri ile hatırlanır. Fakat temamen unutulmak
istenen Hz. Meryem, Yunus Emre’ler ise gönüllerde yaşarlar. Yunus’ların izinde
olan Hüseyin Penbe’ler de asıl vefatından sonra hatırlanır, gönüllere sultan
olurlar. Evet, dünya da bir garib gibi yaşamak ve garib gibi ölmek ne
güzel. Peygamber Efendimiz de “Dünya da bir garib gibi olun” bir başka hadiste
“Gariblere müjdeler olsun. Onlar ki, insanların ifsad ettiğini ıslah ederler”
buyurmuyor mu? Makamın cennet, ruhun şad olsun Hüseyin Penbe. Ne mutlu
sana Yunus Emre’lerin kervanına katıldın. Gözlerini zulüm altında ebediyete
kapattın. Fakat aslında gönüllere sultan oldun. İşte Makamı Hüseyni’dir bu… yucelsalih@yahoo.com