[UMUT HİLMİOĞLU]
Bir Ramazan’ı daha ağırlayıp uğurluyoruz.
Ekvator çizgisinin güneyinde yer alan kıtada mevsimler Türkiye’nin tam tersi
olarak zuhur ediyor. Bu nedenle, Avustralya’da Ramazan’ı kışın ilk ayı ve kısa
günleri olan Haziran’da karşıladık, hayırlısıyla başgöz edeceğiz.
Burada bedenen rahat olsak da, doğup boy
attığımız beldelerdeki manevi esintilerden elbette ki mahrumuz. Sıcaklığın 40
dereceyi bulduğu ülkelerde veya günün 20 saatini oruçlu geçirenlerin varlığını
da unutmamalı tabii ki. Anadolu topraklarında, kutsal dinlemeyenlerin paletleri
altında, ramazan ayını idrak edenlerin halini dualarımızda unutmak mümkün mü?
Yerinden yurdundan kopup, viran ellerde, ıssız diyarlarda Ramazanı yaşamaya
çalışanların acılarını hissetmemek kalpsizlik olur elbette.
Negatif yanları bir yana, mesken kıldığınız
uzak diyarlarda da ramazanların ayrı bir güzelliği oluyor. Ramazanın
birleştiriciliği; ayrı renk ve desenleri, etkisiyle bir araya getiriyor. Oluşan
etki, her unsuru ramazanlaştırıyor. Sadece ibadet mekânları değil, kamu kuruluşlarının
pek çoğu hoşgörü ve sıcak bir yaklaşımla ele alıyorlar ramazanı.
Siyasisi-gayrisiyasisi tüm yapılar sinelerini olabildiğince açıyorlar. Kadim
mekânlar, loş salonlar ramazanın maneviyatıyla yıkanıyor adeta.
Avustralya’ya da böylesi bir bereket yaşatıyor,
11 ayın sultanı. Farklı din müntesipleri, sıcak, samimi sofralar ve
platformlarda bir araya geliyorlar. Farklı renkler ve inançlar aile
sofralarında buluşuyorlar. Hizmet Hareketi mensuplarının Avustralya’ya
kazandırdığı bu güzellik, kartopu misali büyüdükçe yeni güzellik kapıları
açılıyor.
Bu yıl, Avustralya devlet ricali Diyalog
İftarlarına adeta akın ettiler. ‘İslam adına’ patlatılan bombaların İslamiyetin
temiz çehresini kirlettiği bir mevsimde, bu çok anlamlı. Başta başkent Canberra
olmak üzere Sydney, Melbourne, Brisbane, Adalaide ve Perth’deki diyalog
iftarlarına siyasetçiler, sadece davetli olarak katılmadı bu programlara.
İstisnasız tüm eyaletlerde bakanlar, bu programlara aynı zamanda ev
sahibi sıfatıyla gelenleri karşıladı. Meclis Başkanları, Emniyet Genel Müdürü
düzeyinde temsiller oldu. Yargıçlar ve diğer meslek grupları tam kadro iştirak
ettiler. Sydney’de NSW Eyalet Parlamentosu’ndaki iftara 400’e yakın davetli
katıldı.
Eski Başbakan Barrie Unsworth, buradaki
konuşmasında; ” Ülkemizde çok değerli, çok önemli ve büyük işler yapanlar
var. İşte Affinity Diyalog Vakfı bunlardan biri. 1980’den beri siyasetle
meşgulüm bu salonda çok programlar yapıldı gelen davetlilere bakıyorum, bu
salonun inşa edildiğinden beri hiç bu kadar kalabalık bir topluluğu
hatırlamıyorum ” dedi.
Programın ortak ev sahibi Bakan Ray Williams ise; iftarlarının örnek bir
aile tablosunu oluşturduğunun altını çizerek; “Dünyaya öncülük adına diyalog
faaliyetlerini devam ettirelim” şeklindeki çarpıcı cümlesiyle konuşmasını
noktaladı.
Hizmet Hareketine karşı dünyada ‘linç
diplomasisini’ yürüten AKP’nin, ‘iftar diasporasının’ dünyadaki yankısı ve
karşılığı bu. AKP’nin baskı ve şiddeti, 28 Şubat sürecine rahmet okutuyor.
Dâhilde ve hariçte her türlü hukuksuzluğa başvuruluyor.
Ülke dışındaki sivil toplum kuruluşlarının,
ülke yönetimleri ve halkla kurdukları diyalog ortamını baltalamak için her şeyi
yapıyorlar. Bu küstah tavır, aslında o ülkenin iç işlerine burnunu sokma anlamı
taşıyor. Ama bizimkiler kadar küstah olmayan, diplomatik bir nezaketle,
söylenen yapılan iftiralara, “Yav he he” deyip, geçiştiriyorlar pehlivan
palavralarını.
Linç hareketi Türkiye’de sessiz
yığınlar sessizlikle izlese veya alkışlasa da, dışarıda (neredeyse her
ülkede), AKP’nin engelleme faaliyetlerine kimse prim vermiyor, şükür.
Ülkemizden 20 bin kilometre uzaklıktaki Avustralya’da Türkiye diplomatları,
kelimenin tam anlamıyla utanç verici bir kepazeliğe, diplomatik bir rezalete
imza atıyor. Gelenekselleşen ülke parlamentolarındaki iftarları, engellemek
için milletvekillerine “iftara katılmayın” mektupları gönderme gibi garabetlere imza atılıyorlar maalesef.
Tıpkı geçen sene Yeni Zelanda Türkiye
Büyükelçi’sinin yerel politikacılara yazdığı ‘iftara gitmeyin’ mektupları gibi…
Yani Anadolu’da başlatılan kara propaganda, kıtaları aştı. Ama dediğim gibi
başka dinlerin müntesipleri, bizim siyasal İslamcılardan daha münevver.
Melbourne Başkonsolosu Mehmet Küçüksakallı
da meslektaşının izinden giderek boş durmamış. Durumdan vazife çıkarmış, kendi
imzasıyla, Ramazan ayı öncesinde mektuplar kaleme almış ve tek tek
milletvekillerine yollamış. Mektup denen karalama metinlerde, diplomasinin
inceliklerini ayaklar altına alınmış. İftarlara gidilmemesi yönünde “diplomasi
diasporası” yürütülüyor. Bir şekilde 15 Temmuz çakma darbesiyle
ilişkilendirmeye çabalama seviyesizliğine tenezzül ve tevessül ediliyor.
Böylelikle, Hizmet Hareketi mensuplarının bu hayırlı ve güzel çalışmalarını
sekteye uğratma çabaları…
Belli ki beklentiler var, bir yerlere
yaranma çabası belki de. Büyükelçilik rüyaları… Kim bilir?
Dar ufuklu yeni yetme bu diplomatlar
özelde cemaate, genelde ise Ramazan iklimine verdikleri zararı kavrayamayacak
kadar zır cahil değildir sanırım.
Mektuplarla netice alamayan ‘kahraman,
yiğit diplamatlar’, telefonlara sarılıp gecelerini gündüzlerine katıyorlar.
Telefon tacizleri yani…
Peki, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı
siyasetçiler, bu rezalete karşı ne yaptılar?
İktidar muhalefet her partiden
siyasetçiler, bir önceki yıla göre daha büyük bir yoğunlukta iştirak ettiler
programlara. İftar sofraları, Ramazanın maneviyatına bürünürken, mektuplar
müsvetde oldu ulaştığı yerlerde. Tarih; milletin iradesini temsil eden ve vergilerini
tepe tepe harcayarak, beyhude işlerle uğraşan bu diplomatları utançla
hatırlayacak.
Peki, ibadet yapılırken en çok kim rahatsız
olur? Ya da Ramazanda kim(ler)in ağzı, kolu, bacağı bağlanır? Sorunun cevabına
siz kafa yorun.
Ne diyelim!
Şam’da Cuma’yı kılamayanlar, Avustralya’da
ezanı susturmaya çalışıyor.
Son sözü, önceki gün Queensland
Parlamentosu’ndaki iftarda konuşan duayen siyasetçi ve Meclis eski Başkanı John
Mickel’a bırakalım: “İftar için tüm dinlerden insanlar bir araya
geldik. Bunun kıymetini bilmeliyiz. Sebep olanlara teşekkür borçluyuz.
Londra’da, Bağdat’ta bomba patlatanlar dindar olamaz. Biliyor musunuz, bir de
şu anda Türkiye’de öğretmenler, iş adamları Fethullah Gülen’e sempati duyduğu
için, Hizmet Hareketini sevdiği için suçsuz yere tutuklanıyor, hayatları altüst
oluyor. Onları da bugün hatırlamamız lazım. Biz politikacılar bunu
görmezden gelmemeli.”
[UMUT HİLMİOĞLU]
Bir Ramazan’ı daha ağırlayıp uğurluyoruz.
Ekvator çizgisinin güneyinde yer alan kıtada mevsimler Türkiye’nin tam tersi
olarak zuhur ediyor. Bu nedenle, Avustralya’da Ramazan’ı kışın ilk ayı ve kısa
günleri olan Haziran’da karşıladık, hayırlısıyla başgöz edeceğiz.
Burada bedenen rahat olsak da, doğup boy
attığımız beldelerdeki manevi esintilerden elbette ki mahrumuz. Sıcaklığın 40
dereceyi bulduğu ülkelerde veya günün 20 saatini oruçlu geçirenlerin varlığını
da unutmamalı tabii ki. Anadolu topraklarında, kutsal dinlemeyenlerin paletleri
altında, ramazan ayını idrak edenlerin halini dualarımızda unutmak mümkün mü?
Yerinden yurdundan kopup, viran ellerde, ıssız diyarlarda Ramazanı yaşamaya
çalışanların acılarını hissetmemek kalpsizlik olur elbette.
Negatif yanları bir yana, mesken kıldığınız
uzak diyarlarda da ramazanların ayrı bir güzelliği oluyor. Ramazanın
birleştiriciliği; ayrı renk ve desenleri, etkisiyle bir araya getiriyor. Oluşan
etki, her unsuru ramazanlaştırıyor. Sadece ibadet mekânları değil, kamu kuruluşlarının
pek çoğu hoşgörü ve sıcak bir yaklaşımla ele alıyorlar ramazanı.
Siyasisi-gayrisiyasisi tüm yapılar sinelerini olabildiğince açıyorlar. Kadim
mekânlar, loş salonlar ramazanın maneviyatıyla yıkanıyor adeta.
Avustralya’ya da böylesi bir bereket yaşatıyor,
11 ayın sultanı. Farklı din müntesipleri, sıcak, samimi sofralar ve
platformlarda bir araya geliyorlar. Farklı renkler ve inançlar aile
sofralarında buluşuyorlar. Hizmet Hareketi mensuplarının Avustralya’ya
kazandırdığı bu güzellik, kartopu misali büyüdükçe yeni güzellik kapıları
açılıyor.
Bu yıl, Avustralya devlet ricali Diyalog
İftarlarına adeta akın ettiler. ‘İslam adına’ patlatılan bombaların İslamiyetin
temiz çehresini kirlettiği bir mevsimde, bu çok anlamlı. Başta başkent Canberra
olmak üzere Sydney, Melbourne, Brisbane, Adalaide ve Perth’deki diyalog
iftarlarına siyasetçiler, sadece davetli olarak katılmadı bu programlara.
İstisnasız tüm eyaletlerde bakanlar, bu programlara aynı zamanda ev
sahibi sıfatıyla gelenleri karşıladı. Meclis Başkanları, Emniyet Genel Müdürü
düzeyinde temsiller oldu. Yargıçlar ve diğer meslek grupları tam kadro iştirak
ettiler. Sydney’de NSW Eyalet Parlamentosu’ndaki iftara 400’e yakın davetli
katıldı.
Eski Başbakan Barrie Unsworth, buradaki
konuşmasında; ” Ülkemizde çok değerli, çok önemli ve büyük işler yapanlar
var. İşte Affinity Diyalog Vakfı bunlardan biri. 1980’den beri siyasetle
meşgulüm bu salonda çok programlar yapıldı gelen davetlilere bakıyorum, bu
salonun inşa edildiğinden beri hiç bu kadar kalabalık bir topluluğu
hatırlamıyorum ” dedi.
Programın ortak ev sahibi Bakan Ray Williams ise; iftarlarının örnek bir
aile tablosunu oluşturduğunun altını çizerek; “Dünyaya öncülük adına diyalog
faaliyetlerini devam ettirelim” şeklindeki çarpıcı cümlesiyle konuşmasını
noktaladı.
Hizmet Hareketine karşı dünyada ‘linç
diplomasisini’ yürüten AKP’nin, ‘iftar diasporasının’ dünyadaki yankısı ve
karşılığı bu. AKP’nin baskı ve şiddeti, 28 Şubat sürecine rahmet okutuyor.
Dâhilde ve hariçte her türlü hukuksuzluğa başvuruluyor.
Ülke dışındaki sivil toplum kuruluşlarının,
ülke yönetimleri ve halkla kurdukları diyalog ortamını baltalamak için her şeyi
yapıyorlar. Bu küstah tavır, aslında o ülkenin iç işlerine burnunu sokma anlamı
taşıyor. Ama bizimkiler kadar küstah olmayan, diplomatik bir nezaketle,
söylenen yapılan iftiralara, “Yav he he” deyip, geçiştiriyorlar pehlivan
palavralarını.
Linç hareketi Türkiye’de sessiz
yığınlar sessizlikle izlese veya alkışlasa da, dışarıda (neredeyse her
ülkede), AKP’nin engelleme faaliyetlerine kimse prim vermiyor, şükür.
Ülkemizden 20 bin kilometre uzaklıktaki Avustralya’da Türkiye diplomatları,
kelimenin tam anlamıyla utanç verici bir kepazeliğe, diplomatik bir rezalete
imza atıyor. Gelenekselleşen ülke parlamentolarındaki iftarları, engellemek
için milletvekillerine “iftara katılmayın” mektupları gönderme gibi garabetlere imza atılıyorlar maalesef.
Tıpkı geçen sene Yeni Zelanda Türkiye
Büyükelçi’sinin yerel politikacılara yazdığı ‘iftara gitmeyin’ mektupları gibi…
Yani Anadolu’da başlatılan kara propaganda, kıtaları aştı. Ama dediğim gibi
başka dinlerin müntesipleri, bizim siyasal İslamcılardan daha münevver.
Melbourne Başkonsolosu Mehmet Küçüksakallı
da meslektaşının izinden giderek boş durmamış. Durumdan vazife çıkarmış, kendi
imzasıyla, Ramazan ayı öncesinde mektuplar kaleme almış ve tek tek
milletvekillerine yollamış. Mektup denen karalama metinlerde, diplomasinin
inceliklerini ayaklar altına alınmış. İftarlara gidilmemesi yönünde “diplomasi
diasporası” yürütülüyor. Bir şekilde 15 Temmuz çakma darbesiyle
ilişkilendirmeye çabalama seviyesizliğine tenezzül ve tevessül ediliyor.
Böylelikle, Hizmet Hareketi mensuplarının bu hayırlı ve güzel çalışmalarını
sekteye uğratma çabaları…
Belli ki beklentiler var, bir yerlere
yaranma çabası belki de. Büyükelçilik rüyaları… Kim bilir?
Dar ufuklu yeni yetme bu diplomatlar
özelde cemaate, genelde ise Ramazan iklimine verdikleri zararı kavrayamayacak
kadar zır cahil değildir sanırım.
Mektuplarla netice alamayan ‘kahraman,
yiğit diplamatlar’, telefonlara sarılıp gecelerini gündüzlerine katıyorlar.
Telefon tacizleri yani…
Peki, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı
siyasetçiler, bu rezalete karşı ne yaptılar?
İktidar muhalefet her partiden
siyasetçiler, bir önceki yıla göre daha büyük bir yoğunlukta iştirak ettiler
programlara. İftar sofraları, Ramazanın maneviyatına bürünürken, mektuplar
müsvetde oldu ulaştığı yerlerde. Tarih; milletin iradesini temsil eden ve vergilerini
tepe tepe harcayarak, beyhude işlerle uğraşan bu diplomatları utançla
hatırlayacak.
Peki, ibadet yapılırken en çok kim rahatsız
olur? Ya da Ramazanda kim(ler)in ağzı, kolu, bacağı bağlanır? Sorunun cevabına
siz kafa yorun.
Ne diyelim!
Şam’da Cuma’yı kılamayanlar, Avustralya’da
ezanı susturmaya çalışıyor.
Son sözü, önceki gün Queensland
Parlamentosu’ndaki iftarda konuşan duayen siyasetçi ve Meclis eski Başkanı John
Mickel’a bırakalım: “İftar için tüm dinlerden insanlar bir araya
geldik. Bunun kıymetini bilmeliyiz. Sebep olanlara teşekkür borçluyuz.
Londra’da, Bağdat’ta bomba patlatanlar dindar olamaz. Biliyor musunuz, bir de
şu anda Türkiye’de öğretmenler, iş adamları Fethullah Gülen’e sempati duyduğu
için, Hizmet Hareketini sevdiği için suçsuz yere tutuklanıyor, hayatları altüst
oluyor. Onları da bugün hatırlamamız lazım. Biz politikacılar bunu
görmezden gelmemeli.”
[UMUT HİLMİOĞLU]
Bir Ramazan’ı daha ağırlayıp uğurluyoruz.
Ekvator çizgisinin güneyinde yer alan kıtada mevsimler Türkiye’nin tam tersi
olarak zuhur ediyor. Bu nedenle, Avustralya’da Ramazan’ı kışın ilk ayı ve kısa
günleri olan Haziran’da karşıladık, hayırlısıyla başgöz edeceğiz.
Burada bedenen rahat olsak da, doğup boy
attığımız beldelerdeki manevi esintilerden elbette ki mahrumuz. Sıcaklığın 40
dereceyi bulduğu ülkelerde veya günün 20 saatini oruçlu geçirenlerin varlığını
da unutmamalı tabii ki. Anadolu topraklarında, kutsal dinlemeyenlerin paletleri
altında, ramazan ayını idrak edenlerin halini dualarımızda unutmak mümkün mü?
Yerinden yurdundan kopup, viran ellerde, ıssız diyarlarda Ramazanı yaşamaya
çalışanların acılarını hissetmemek kalpsizlik olur elbette.
Negatif yanları bir yana, mesken kıldığınız
uzak diyarlarda da ramazanların ayrı bir güzelliği oluyor. Ramazanın
birleştiriciliği; ayrı renk ve desenleri, etkisiyle bir araya getiriyor. Oluşan
etki, her unsuru ramazanlaştırıyor. Sadece ibadet mekânları değil, kamu kuruluşlarının
pek çoğu hoşgörü ve sıcak bir yaklaşımla ele alıyorlar ramazanı.
Siyasisi-gayrisiyasisi tüm yapılar sinelerini olabildiğince açıyorlar. Kadim
mekânlar, loş salonlar ramazanın maneviyatıyla yıkanıyor adeta.
Avustralya’ya da böylesi bir bereket yaşatıyor,
11 ayın sultanı. Farklı din müntesipleri, sıcak, samimi sofralar ve
platformlarda bir araya geliyorlar. Farklı renkler ve inançlar aile
sofralarında buluşuyorlar. Hizmet Hareketi mensuplarının Avustralya’ya
kazandırdığı bu güzellik, kartopu misali büyüdükçe yeni güzellik kapıları
açılıyor.
Bu yıl, Avustralya devlet ricali Diyalog
İftarlarına adeta akın ettiler. ‘İslam adına’ patlatılan bombaların İslamiyetin
temiz çehresini kirlettiği bir mevsimde, bu çok anlamlı. Başta başkent Canberra
olmak üzere Sydney, Melbourne, Brisbane, Adalaide ve Perth’deki diyalog
iftarlarına siyasetçiler, sadece davetli olarak katılmadı bu programlara.
İstisnasız tüm eyaletlerde bakanlar, bu programlara aynı zamanda ev
sahibi sıfatıyla gelenleri karşıladı. Meclis Başkanları, Emniyet Genel Müdürü
düzeyinde temsiller oldu. Yargıçlar ve diğer meslek grupları tam kadro iştirak
ettiler. Sydney’de NSW Eyalet Parlamentosu’ndaki iftara 400’e yakın davetli
katıldı.
Eski Başbakan Barrie Unsworth, buradaki
konuşmasında; ” Ülkemizde çok değerli, çok önemli ve büyük işler yapanlar
var. İşte Affinity Diyalog Vakfı bunlardan biri. 1980’den beri siyasetle
meşgulüm bu salonda çok programlar yapıldı gelen davetlilere bakıyorum, bu
salonun inşa edildiğinden beri hiç bu kadar kalabalık bir topluluğu
hatırlamıyorum ” dedi.
Programın ortak ev sahibi Bakan Ray Williams ise; iftarlarının örnek bir
aile tablosunu oluşturduğunun altını çizerek; “Dünyaya öncülük adına diyalog
faaliyetlerini devam ettirelim” şeklindeki çarpıcı cümlesiyle konuşmasını
noktaladı.
Hizmet Hareketine karşı dünyada ‘linç
diplomasisini’ yürüten AKP’nin, ‘iftar diasporasının’ dünyadaki yankısı ve
karşılığı bu. AKP’nin baskı ve şiddeti, 28 Şubat sürecine rahmet okutuyor.
Dâhilde ve hariçte her türlü hukuksuzluğa başvuruluyor.
Ülke dışındaki sivil toplum kuruluşlarının,
ülke yönetimleri ve halkla kurdukları diyalog ortamını baltalamak için her şeyi
yapıyorlar. Bu küstah tavır, aslında o ülkenin iç işlerine burnunu sokma anlamı
taşıyor. Ama bizimkiler kadar küstah olmayan, diplomatik bir nezaketle,
söylenen yapılan iftiralara, “Yav he he” deyip, geçiştiriyorlar pehlivan
palavralarını.
Linç hareketi Türkiye’de sessiz
yığınlar sessizlikle izlese veya alkışlasa da, dışarıda (neredeyse her
ülkede), AKP’nin engelleme faaliyetlerine kimse prim vermiyor, şükür.
Ülkemizden 20 bin kilometre uzaklıktaki Avustralya’da Türkiye diplomatları,
kelimenin tam anlamıyla utanç verici bir kepazeliğe, diplomatik bir rezalete
imza atıyor. Gelenekselleşen ülke parlamentolarındaki iftarları, engellemek
için milletvekillerine “iftara katılmayın” mektupları gönderme gibi garabetlere imza atılıyorlar maalesef.
Tıpkı geçen sene Yeni Zelanda Türkiye
Büyükelçi’sinin yerel politikacılara yazdığı ‘iftara gitmeyin’ mektupları gibi…
Yani Anadolu’da başlatılan kara propaganda, kıtaları aştı. Ama dediğim gibi
başka dinlerin müntesipleri, bizim siyasal İslamcılardan daha münevver.
Melbourne Başkonsolosu Mehmet Küçüksakallı
da meslektaşının izinden giderek boş durmamış. Durumdan vazife çıkarmış, kendi
imzasıyla, Ramazan ayı öncesinde mektuplar kaleme almış ve tek tek
milletvekillerine yollamış. Mektup denen karalama metinlerde, diplomasinin
inceliklerini ayaklar altına alınmış. İftarlara gidilmemesi yönünde “diplomasi
diasporası” yürütülüyor. Bir şekilde 15 Temmuz çakma darbesiyle
ilişkilendirmeye çabalama seviyesizliğine tenezzül ve tevessül ediliyor.
Böylelikle, Hizmet Hareketi mensuplarının bu hayırlı ve güzel çalışmalarını
sekteye uğratma çabaları…
Belli ki beklentiler var, bir yerlere
yaranma çabası belki de. Büyükelçilik rüyaları… Kim bilir?
Dar ufuklu yeni yetme bu diplomatlar
özelde cemaate, genelde ise Ramazan iklimine verdikleri zararı kavrayamayacak
kadar zır cahil değildir sanırım.
Mektuplarla netice alamayan ‘kahraman,
yiğit diplamatlar’, telefonlara sarılıp gecelerini gündüzlerine katıyorlar.
Telefon tacizleri yani…
Peki, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı
siyasetçiler, bu rezalete karşı ne yaptılar?
İktidar muhalefet her partiden
siyasetçiler, bir önceki yıla göre daha büyük bir yoğunlukta iştirak ettiler
programlara. İftar sofraları, Ramazanın maneviyatına bürünürken, mektuplar
müsvetde oldu ulaştığı yerlerde. Tarih; milletin iradesini temsil eden ve vergilerini
tepe tepe harcayarak, beyhude işlerle uğraşan bu diplomatları utançla
hatırlayacak.
Peki, ibadet yapılırken en çok kim rahatsız
olur? Ya da Ramazanda kim(ler)in ağzı, kolu, bacağı bağlanır? Sorunun cevabına
siz kafa yorun.
Ne diyelim!
Şam’da Cuma’yı kılamayanlar, Avustralya’da
ezanı susturmaya çalışıyor.
Son sözü, önceki gün Queensland
Parlamentosu’ndaki iftarda konuşan duayen siyasetçi ve Meclis eski Başkanı John
Mickel’a bırakalım: “İftar için tüm dinlerden insanlar bir araya
geldik. Bunun kıymetini bilmeliyiz. Sebep olanlara teşekkür borçluyuz.
Londra’da, Bağdat’ta bomba patlatanlar dindar olamaz. Biliyor musunuz, bir de
şu anda Türkiye’de öğretmenler, iş adamları Fethullah Gülen’e sempati duyduğu
için, Hizmet Hareketini sevdiği için suçsuz yere tutuklanıyor, hayatları altüst
oluyor. Onları da bugün hatırlamamız lazım. Biz politikacılar bunu
görmezden gelmemeli.”
[UMUT HİLMİOĞLU]
Bir Ramazan’ı daha ağırlayıp uğurluyoruz.
Ekvator çizgisinin güneyinde yer alan kıtada mevsimler Türkiye’nin tam tersi
olarak zuhur ediyor. Bu nedenle, Avustralya’da Ramazan’ı kışın ilk ayı ve kısa
günleri olan Haziran’da karşıladık, hayırlısıyla başgöz edeceğiz.
Burada bedenen rahat olsak da, doğup boy
attığımız beldelerdeki manevi esintilerden elbette ki mahrumuz. Sıcaklığın 40
dereceyi bulduğu ülkelerde veya günün 20 saatini oruçlu geçirenlerin varlığını
da unutmamalı tabii ki. Anadolu topraklarında, kutsal dinlemeyenlerin paletleri
altında, ramazan ayını idrak edenlerin halini dualarımızda unutmak mümkün mü?
Yerinden yurdundan kopup, viran ellerde, ıssız diyarlarda Ramazanı yaşamaya
çalışanların acılarını hissetmemek kalpsizlik olur elbette.
Negatif yanları bir yana, mesken kıldığınız
uzak diyarlarda da ramazanların ayrı bir güzelliği oluyor. Ramazanın
birleştiriciliği; ayrı renk ve desenleri, etkisiyle bir araya getiriyor. Oluşan
etki, her unsuru ramazanlaştırıyor. Sadece ibadet mekânları değil, kamu kuruluşlarının
pek çoğu hoşgörü ve sıcak bir yaklaşımla ele alıyorlar ramazanı.
Siyasisi-gayrisiyasisi tüm yapılar sinelerini olabildiğince açıyorlar. Kadim
mekânlar, loş salonlar ramazanın maneviyatıyla yıkanıyor adeta.
Avustralya’ya da böylesi bir bereket yaşatıyor,
11 ayın sultanı. Farklı din müntesipleri, sıcak, samimi sofralar ve
platformlarda bir araya geliyorlar. Farklı renkler ve inançlar aile
sofralarında buluşuyorlar. Hizmet Hareketi mensuplarının Avustralya’ya
kazandırdığı bu güzellik, kartopu misali büyüdükçe yeni güzellik kapıları
açılıyor.
Bu yıl, Avustralya devlet ricali Diyalog
İftarlarına adeta akın ettiler. ‘İslam adına’ patlatılan bombaların İslamiyetin
temiz çehresini kirlettiği bir mevsimde, bu çok anlamlı. Başta başkent Canberra
olmak üzere Sydney, Melbourne, Brisbane, Adalaide ve Perth’deki diyalog
iftarlarına siyasetçiler, sadece davetli olarak katılmadı bu programlara.
İstisnasız tüm eyaletlerde bakanlar, bu programlara aynı zamanda ev
sahibi sıfatıyla gelenleri karşıladı. Meclis Başkanları, Emniyet Genel Müdürü
düzeyinde temsiller oldu. Yargıçlar ve diğer meslek grupları tam kadro iştirak
ettiler. Sydney’de NSW Eyalet Parlamentosu’ndaki iftara 400’e yakın davetli
katıldı.
Eski Başbakan Barrie Unsworth, buradaki
konuşmasında; ” Ülkemizde çok değerli, çok önemli ve büyük işler yapanlar
var. İşte Affinity Diyalog Vakfı bunlardan biri. 1980’den beri siyasetle
meşgulüm bu salonda çok programlar yapıldı gelen davetlilere bakıyorum, bu
salonun inşa edildiğinden beri hiç bu kadar kalabalık bir topluluğu
hatırlamıyorum ” dedi.
Programın ortak ev sahibi Bakan Ray Williams ise; iftarlarının örnek bir
aile tablosunu oluşturduğunun altını çizerek; “Dünyaya öncülük adına diyalog
faaliyetlerini devam ettirelim” şeklindeki çarpıcı cümlesiyle konuşmasını
noktaladı.
Hizmet Hareketine karşı dünyada ‘linç
diplomasisini’ yürüten AKP’nin, ‘iftar diasporasının’ dünyadaki yankısı ve
karşılığı bu. AKP’nin baskı ve şiddeti, 28 Şubat sürecine rahmet okutuyor.
Dâhilde ve hariçte her türlü hukuksuzluğa başvuruluyor.
Ülke dışındaki sivil toplum kuruluşlarının,
ülke yönetimleri ve halkla kurdukları diyalog ortamını baltalamak için her şeyi
yapıyorlar. Bu küstah tavır, aslında o ülkenin iç işlerine burnunu sokma anlamı
taşıyor. Ama bizimkiler kadar küstah olmayan, diplomatik bir nezaketle,
söylenen yapılan iftiralara, “Yav he he” deyip, geçiştiriyorlar pehlivan
palavralarını.
Linç hareketi Türkiye’de sessiz
yığınlar sessizlikle izlese veya alkışlasa da, dışarıda (neredeyse her
ülkede), AKP’nin engelleme faaliyetlerine kimse prim vermiyor, şükür.
Ülkemizden 20 bin kilometre uzaklıktaki Avustralya’da Türkiye diplomatları,
kelimenin tam anlamıyla utanç verici bir kepazeliğe, diplomatik bir rezalete
imza atıyor. Gelenekselleşen ülke parlamentolarındaki iftarları, engellemek
için milletvekillerine “iftara katılmayın” mektupları gönderme gibi garabetlere imza atılıyorlar maalesef.
Tıpkı geçen sene Yeni Zelanda Türkiye
Büyükelçi’sinin yerel politikacılara yazdığı ‘iftara gitmeyin’ mektupları gibi…
Yani Anadolu’da başlatılan kara propaganda, kıtaları aştı. Ama dediğim gibi
başka dinlerin müntesipleri, bizim siyasal İslamcılardan daha münevver.
Melbourne Başkonsolosu Mehmet Küçüksakallı
da meslektaşının izinden giderek boş durmamış. Durumdan vazife çıkarmış, kendi
imzasıyla, Ramazan ayı öncesinde mektuplar kaleme almış ve tek tek
milletvekillerine yollamış. Mektup denen karalama metinlerde, diplomasinin
inceliklerini ayaklar altına alınmış. İftarlara gidilmemesi yönünde “diplomasi
diasporası” yürütülüyor. Bir şekilde 15 Temmuz çakma darbesiyle
ilişkilendirmeye çabalama seviyesizliğine tenezzül ve tevessül ediliyor.
Böylelikle, Hizmet Hareketi mensuplarının bu hayırlı ve güzel çalışmalarını
sekteye uğratma çabaları…
Belli ki beklentiler var, bir yerlere
yaranma çabası belki de. Büyükelçilik rüyaları… Kim bilir?
Dar ufuklu yeni yetme bu diplomatlar
özelde cemaate, genelde ise Ramazan iklimine verdikleri zararı kavrayamayacak
kadar zır cahil değildir sanırım.
Mektuplarla netice alamayan ‘kahraman,
yiğit diplamatlar’, telefonlara sarılıp gecelerini gündüzlerine katıyorlar.
Telefon tacizleri yani…
Peki, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı
siyasetçiler, bu rezalete karşı ne yaptılar?
İktidar muhalefet her partiden
siyasetçiler, bir önceki yıla göre daha büyük bir yoğunlukta iştirak ettiler
programlara. İftar sofraları, Ramazanın maneviyatına bürünürken, mektuplar
müsvetde oldu ulaştığı yerlerde. Tarih; milletin iradesini temsil eden ve vergilerini
tepe tepe harcayarak, beyhude işlerle uğraşan bu diplomatları utançla
hatırlayacak.
Peki, ibadet yapılırken en çok kim rahatsız
olur? Ya da Ramazanda kim(ler)in ağzı, kolu, bacağı bağlanır? Sorunun cevabına
siz kafa yorun.
Ne diyelim!
Şam’da Cuma’yı kılamayanlar, Avustralya’da
ezanı susturmaya çalışıyor.
Son sözü, önceki gün Queensland
Parlamentosu’ndaki iftarda konuşan duayen siyasetçi ve Meclis eski Başkanı John
Mickel’a bırakalım: “İftar için tüm dinlerden insanlar bir araya
geldik. Bunun kıymetini bilmeliyiz. Sebep olanlara teşekkür borçluyuz.
Londra’da, Bağdat’ta bomba patlatanlar dindar olamaz. Biliyor musunuz, bir de
şu anda Türkiye’de öğretmenler, iş adamları Fethullah Gülen’e sempati duyduğu
için, Hizmet Hareketini sevdiği için suçsuz yere tutuklanıyor, hayatları altüst
oluyor. Onları da bugün hatırlamamız lazım. Biz politikacılar bunu
görmezden gelmemeli.”