\ODA TV yazarı Ergenekon ve 15 Temmuz sürecini kıyasladı! Odatv.com’un yazarı Müyesser Yıldız, Ergenekon davaları ile 15 Temmuz’dran sonra Hizmet Hareketi’ne yönelik kitlesel kırım davalarını kıyasladı.ODA TV yazarı Ergenekon ve 15 Temmuz sürecini kıyasladı!“Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi” diyen Yıldız, “Silivri’de mektup, kitap, ziyaretçi yasağı yoktu… Şimdi her şey yasak… Silivri’de duruşmalara ceket-kravatla katılma yasağı yoktu… Şimdi böyle bir yasak da var…Silivri’de sanık avukatları çok zorluk çekiyor, “Ergenekonculukla” suçlanıyordu… Şimdi zorluğun ötesinde hakaret, küfür ve tehdide maruz kalıp,”F…’cülük ve darbecilikle” suçlanıyorlar… Silivri’de sanıkların birinci derece yakınları belli ölçüde mağdur ediliyordu… Şimdi sülale boyu ağır mağduriyetler yaşanıyor…” dedi.
Yıldız, yazısındaki son kıyasını ise şöyle yaptı: “Ve Erdoğan Silivri davalarının “savcısı”ydı… Şimdi, “Bu eli kanlı katillerin hiçbiri de kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaklardır. Mahkemelerde yaptıkları ahlaksızlıkların, cezaevlerinde açık net söylüyorum, çürürken onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Şayet cezalarını tamamlayıp dışarı çıkanlar olursa, zaten milletimiz sokakta her gördüğünde onlara gereken cezayı verecektir. Onların yüzlerine tükürecekler ve milletin tükürüklerinde boğulacaklardır” diyerek, hakimliğini ilân etti…”
İşte Müyesser Yıldız’ın yazısı;
“Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi”
“Türkiye adalet sorunuyla sallanıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yollara düştü, adaleti arıyor.Üç gün sonra Balyoz kumpasının cezaevinde kanser ettiği Cem Aziz Çakmak Amiralin ikinci ölüm yıldönümü. Herkese şehitlik veren devlet ona da Ali Tatar’a da Murat Özenalp’e de Kuddsi Okkır’a da şehitlik mertebesini çok gördü.Diyeceğim, adalet Karşıyaka’da, Karacaahmet’te, Yalova Subaşı’nda toprağa verileli çok oldu. Ama evet en önce yeni kurbanlar vermemek, devlete-millete yeni küskünler yaratmamak ve elbette devletin temelini kurtarmak için adaleti diriltmek zorundayız. Mecburuz.
SİLİVRİ’DEN SİNCAN’A
15 Temmuz’dan bu yana binlerce sayfa iddianame okudum. Ankara Adliyesi ve Sincan’da yüzlerce celse izledim.Silivri’de hapis yatmış, sonrasında gazeteci kimliğiyle duruşmaları izlemiş biri olarak, böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi. Ama hukuk ve adalet sorunumuzu somut gerçekler üzerinden konuşma vaktidir. Çünkü, “Yargılanacaklar, ama adil yargılanacaklar” dedik. İşte şu ana kadar okuduklarım ve gördüklerimden kabaca çıkardığım “adalet tablosu”:
– Silivri’de F…’cü hakim ve savcıları konuşuyorduk… Şimdi ülkücü, sağcı, solcu, muhafazakar, bilmem ne tarikatından hakim ve savcıları konuşuyoruz…
– Silivri’de öyle iddianameler vardı ki, “asrın iftirası veya iftiraname” diyorduk… Şimdi de iddianameler öyle zayıf ve çelişkilerle dolu ki…
– Silivri zamanında iddianameler Adalet Bakanlığı’nın gözetim ve denetiminden geçiyordu… Şimdi de… İlavesi, artık mahkeme tutanakları da Bakanlığa gönderiliyor…
– Silivri’de sanıklar savcı ve hakim karşısına kelepçeyle çıkarılmazdı… Şimdi sadece savcı, hakim huzuruna değil, duruşma salonuna dahi kelepçeyle getiriliyorlar…
– Silivri’de manevi işkenceden söz edilirdi… Şimdi kötü muamele iddiaları ayyuka çıkmış durumda…- Silivri’de ölümler oldu… Şimdi sadece ölüm yok, tam 37 intihar var…
– Silivri’de hasta mahkum ölüm döşeğine düşene kadar tahliye edilmiyordu… Şimdi hiç edilmiyor…- Silivri davalarında şaibeli gizli tanıklar vardı… Şimdi de var ve şaibede hiç de Silivri’dekileri aratmıyorlar…
– Zekeriya Öz “Osman’ım” dediği gizli tanığı cezaevinde ziyaret edip, nasıl ifade vermesi gerektiğini anlatmıştı… Şimdi de bazı gizli tanıkların cezaevinde ziyaret edildiği konuşuluyor…
– Silivri’de en güçlü delil kumpas CD’lerdi… Şimdi ise hiçbir standardı olmayan, güncellenebilen, F…’nün ByLock listeleri…- Silivri’de gözaltındayken telefonunu kullanmış gibi gözüken sanıklar, sehvenler vardı… Şimdi gözaltındayken WhatsApp yazışması yapmış gözüken sanıklar ve yine bolca sehven var…
– Silivri’de savcı iddianameleriyle gazete manşetlerinden hüküm veriliyor, sanıkların savunmaları duyurulmuyordu… Şimdi de değişen bir şey yok…
– İlk duruşmamızda, “Polis savcı, savcı hakim olmuş. Hakimin ne iş yaptığını anlayamadım” demiştim… Şimdi bazı iktidar yandaşlarının her üç görevi de üstlendiğini görüyoruz…
– Silivri’dekiler için, “Onlar gazeteci değil, terörist. Sadece 2’sinin basın kartı var”deniyordu… Şimdi de…
– Silivri’de sadece bazı sanıklar hücreye konuyordu. Havalandırma saatleri ilk başlarda kısıtlıydı… Şimdi Genelkurmay çatı davası başladıktan sonra tüm sanıklar yeniden tek kişilik hücreye alındı. Havalandırma süresi 1 saate indirildi. Sincan’daki sanıklar Türkiye’nin dört bir tarafındaki cezaevlerine dağıtılmaya başlandı. İddia o ki, hepsine 81 il cezaevi dolaştırılacakmış.
– Silivri’de mektup, kitap, ziyaretçi yasağı yoktu… Şimdi her şey yasak…
– Silivri’de duruşmalara ceket-kravatla katılma yasağı yoktu… Şimdi böyle bir yasak da var…- Silivri’de soruşturmada görev alan hakim yargılamayı da yapıyordu… Bugün de böyle…
– Silivri’de şekerleme yapan savcılar uyandırılıp, mütalaası alınıyordu… Şimdi bazen savcıdan mütalaa bile istenmiyor, sanık ve avukatların savcı mütalaasına karşı diyecekleri sorulmuyor…
– Silivri’de sanık avukatları çok zorluk çekiyor, “Ergenekonculukla” suçlanıyordu… Şimdi zorluğun ötesinde hakaret, küfür ve tehdide maruz kalıp, “ F…’cülük ve darbecilikle” suçlanıyorlar…- Silivri’de sanıkların birinci derece yakınları belli ölçüde mağdur ediliyordu… Şimdi sülale boyu ağır mağduriyetler yaşanıyor…
– Silivri döneminde doğrudan AİHM’e gidiliyordu. AİHM, “İş yüküm çok ağır, Anayasa Mahkemesi’ni devreye sokun” dedi. Yani adaleti arama koşusuna bir engel kondu… Şimdi de AYM ile AİHM arasına OHAL Komisyonu sıkıştırılıp, engelli koşu uzatıldı…
– Silivri sürecinde Anayasa Mahkemesi özgürlükçü kararlarıyla övünüyordu… Şimdi sus pus… – Silivri’de duruşma salonunun cezaevi yerleşkesi içinde olması hukuk ihlali sayılıyordu… Şimdi sadece Silivri değil, Sincan’da da cezaevi yerleşkesi içindeki duruşma salonunda yargılama yapılıyor…
– Silivri’deki duruşma salonunda mikrofonlar sallanıyordu. Anayasa Mahkemesi’nin Ergenekon ve Balyoz kararlarını bozma sebeplerinden biri o mikrofonlardı… Şimdi de duruşma salonlarında mikrofonlar sallanıyor…
– Silivri’de sanıkların tanık dinlenmesi başta olmak üzere hemen hiçbir talebi kabul edilmiyordu. AYM’nin kumpas davalarında hak ihlali kararı vermesinin bir sebebi de buydu… Şimdi de sanıkların tanık dinlenmesi başta olmak üzere hiçbir talebi kabul edilmiyor…
– Silivri’de tahliye yönünde oy kullanan hakimler görevden alınıyordu… Şimdi tahliye kararı veren hakimler…
– AKP Silivri davalarına müdahil olmuş, ama hiçbir milletvekili duruşmaları izlememişti… Şimdi bizzat Erdoğan’ın talimatıyla AKP tam kadro duruşmaları izleyip, hakimlerle görüşüyor…
– Silivri’de sanık yakınları ve o zamanki adıyla İşçi Partisi bir adalet çadırı kurmuştu… Şimdi bizzat Sincan Belediyesi’nin kurduğu Adalet Çadırı var…
– Ve Erdoğan Silivri davalarının “savcısı”ydı… Şimdi, “Bu eli kanlı katillerin hiçbiri de kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaklardır. Mahkemelerde yaptıkları ahlaksızlıkların, cezaevlerinde açık net söylüyorum, çürürken onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Şayet cezalarını tamamlayıp dışarı çıkanlar olursa, zaten milletimiz sokakta her gördüğünde onlara gereken cezayı verecektir. Onların yüzlerine tükürecekler ve milletin tükürüklerinde boğulacaklardır” diyerek, hakimliğini ilân etti…
Adına “Adalet”i koyan ve 15 yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin parti programındaki “hukuk” bölümünden iki hatırlatma: – Hukukun üstünlüğünü esas alan devlet, vatandaşlarının özgürlük ve haklarının teminatıdır. Dolayısıyla hukuk devleti olmayan ve hukukun hakim olmadığı bir toplumda demokratik rejimden bahsedilemez.- Ülkemiz bugün hukuk devletinden ziyade kanun devleti görüntüsü vermektedir. “Devletin hukuku” yerine “hukuk devleti” anlayışının esas olması gerekir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırmadıkça, Türkiye gerçek bir hukuk devleti olamaz ve uluslararası camiada saygın bir yer edinemez.
Bu sözler kağıt üzerinde kaldığı gibi, “F… devrinden” de ders alınmadığına göre, Türkiye nereye götürülüyor?1994’teki, “Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar” sözünün gereği mi yerine getiriliyor?!.