DOÇ.DR. SALİH YÜCEL
Kur’anı öğrenmenin
iki yolu vardır. Birincisi yaşayarak öğrenme, diğeri ise öğrendikten sonra
yaşamaya calışmadır. Birincisi sahabenin yoludur. Onlar Kur’an’ı hep yaşayarak
öğrenmişler, hatta bazen onlar yaşarken onları tasdik için ayetler nazil
olmuştur. Son günlerde Yusuf süresinin ayetlerinin değişik tefsirlerine
bakarken fesubhanallah dedim. Bediüzzaman’ın “zaman ihtiyarladıkça, Kur’an
gençleşiyor” ifadesini ne kadar doğru olduğunu akıl, kalp ve ruhum bir kere
daha tasdik etti. Türkiye’deki ehli haset
yaptıkları Yusuf’un kardeşlerine ne kadar benziyor.
Malum Hz. Yusuf’a
haset edenlerin babası Hz. Yakup, dedeleri Hz. İshak ve dedelerinin babası Hz.
İbrahim (as)’dır. Haset imanı olan insani dahi insanlıktan çıkarıp nerede ise
canavarlaştırdığını Kur’an ve onu tefsir eden âlimler çok güzel izah ediyor.
Nasıl mı? Yusuf süresinin ayetlerine
bakalım.
Hasetçi kardeşler
ittifakla Yusuf’u çok seven Peygamber olan babalarının dahi yanılgı içinde
olduğuna inanacak (12:8) kadar yoldan çıkmışlar. Sonra on kardeş günahsız olan Yusuf’u ortadan
kaldırmaya ittifakla karar alıyorlar (12:9). Demek ki hasetçiler büyük
günahlarda kolayca ittifak edebiliyorlar. Aldığı kararı ne pahasına olursa
uyguluyorlar. Merhametleri asla kalmıyor. Fakat imanları da olduğu için “sonra
tevbe eder iyi insan olursunuz” (12:9) diyorlar. Yani dini değerleri kendi
hasetlerine alet ediyorlar. Sonra hep beraber yalan söyleyip ve yemin ederek
Yusuf’un iyiliği için onu kıra götürmek istediklerini ve de koruyacakalarına
dair hem de hiç bir endişe duymadan bir peygambere dahi yalan yere yeminle söz
veriyorlar. Yani tam ameli münafıklık.
Sonra Yusuf’u
kuyuya atıp, gömleğine kan sürüp onun bir kurt tarafından parçalandığını ve de
yalanlarını gizlemek için yatsı vaktini tercih ederek (12:16) hem de ağlayarak
babalarına söylüyorlar. Müfessirlere göre Yusuf’a önce hakaret sonra da işkence
edip kuyuya atıyorlar. Yalanlarını gizlemek için geceyi seçiyorlar. Çok ilginçtir ki 15 Temmuz darbecilerinin
tercih ettikleri vakit Yusuf’un hasetçi kardeşlerinin vakitleri ile birbirine
çok yakın belki de aynı. Çünkü baharın sonu ve yazın yatsısı geç olur.
Yakup (as)’ın yaşadığı bölgede yatsı, saat 9:30-10 arası gibi oluyor.
Kur’an diyor ki
ağladılar. Demek ki gerçeğe benzemesi için önce ağlamanın çok provasını
yaptılar. Sonra Yusuf’u kuyudan çıkaran kervancıya onun köleleri olduğunu
söyleyerek yalan söylemeye devam ediyorlar. Sonra günahsız kardeşlerini çok
cüzi bir paraya (yirmi dirheme) satıyorlar. Yani her birisi dünyalık iki dirhem
için kardeşini satacak kadar insanlığını yitirmiş. Sonra yıllarca hasetçiler
bunu gizliyorlar. Birinin kalbine biraz merhamet gelmiyor. Acaba kardeşimize ne
oldu diye hiçbirisi merak etmeyecek kadar da kalpleri katılaşmış.
Peki, Hz. Yusuf
kuyuda ne yaptı. Allah’a tam tevekkül etti. Ne kuyuya atılınca, ne de köle
olarak satılınca şikayet etmedi. Malum sonra sarayda yaşadı, fakat o hep
ağladı. Bir tane günah işlememek için “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların
beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir…: (12:33) deyip zindanı tercih ediyor. Onu kötü
arzularına alet etmek isteyen kadın ise, suçunu gizlemek için yalan söyleyip
Yusuf’u suçluyor.
Hz. Yusuf zindan da imanından ve prensiplerinden asla taviz vermiyor.
Orada hem hakkı temsilde hem de her türlü zor şartlarda tebliğde asla kusur
etmiyor. Fakat tebliğini yaparken mahkûmlarının dinlerinin yanlışları yerine
kendi doğrularını yumuşak bir ifade ile (Ya Sahibeti: kıymetli
mahkûm arkadaşım) tabirini kullanıyor.
Fakat bir beşer olarak da suçsuz olduğunu isbat etmek için hapishaneden
çıkan bir mahkûmdan kıralın veya üst düzey yetkilisi olan efendisinin yardımını talep ediyor. Hapishanede iken tam bir manevi
eğitimden geçiyor. Toplumu idare edebilecek hem maddi hem de manevi donanımı
elde ediyor.
15-20 yıllık kölelik ve zindandaki hayatından sonra kardeşleri ile
karşılaştığında çok güçlü bir pozisyonda olmasına rağmen, onlardan intikam
almayı hayalinden geçirmediği gibi, ayıplamıyor (12:92), bir de iyillik
yapıyor. Sonra kendisini tanıtıyor, fakat yine iyilik yapıyor. Şeytan aramızı
bozdu diyor.
Netice de Hz. Yusuf bütün ailesine kavuşuyor. Önce secdeye kapanıp
Allah’a şükrediyor. Sonra da mevki makam, para değil, Bediüzzaman’ın tabiri ile
kabrin arkasının Mısır’a kıral olmaktan daha güzel olduğunu yaşayarak göstermek
için “Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim
canımı Müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!” (12:101)
diye dua edip Cenabı Allah’tan vefatını istiyor ve Allah da duasını kabul
ediyor.
Şimdi içinde yaklaşık on yedi bin hanım efendi (beşyüz küsürün 0-2 yaş arası bebeği var)
olan elli beş bin kişiyi hiç bir günahı olmadığı halde mevki ve menfaatlerini
korumak için hapse atanların Hz. Yusuf’un kardeşleri ile olan bezerliklerini
düşünün. Kalplerinde bebeklere acıyacak zerre kadar merhamet kalmamış,
yalanlarını gizlemek için yalan üzerine yalan söyleyenlerin Yusuf’un
kardeşlerinden farkı var mı?
Hayyı Kayyum olan Allah, zalimler eliyle Yusuf’ları ikinci diriliş için
hazırlıyor inşallah. Dışarı da yüzbinler belki de milyonlarca hizmet erleri
için zindandan çok farkı yok. Evet haset küfürden daha yıkıcı, fakat
Allah’a tam tevekkül edip aktif sabredenleri dünya da Mısır’a aziz yapar. Geleceğin azizleri ve azizeleri (onlar er
olmayı tercih etse bile) tevekkülünüz tam, davanız mübarek olsun. yucelsalih@yahoo.com